The fundamentals of the Turkish Flag were laid down by Turkish Flag Law No. 2994 of May 29th, 1936. Turkish
Flag Regulation No.2/7175 dated July 28th, 1937, and Supplementary Regulation No. 11604/2 dated July
29th, 1939, were enacted to describe how the flag law would be implemented. The Turkish Flag Law No. 2893
dated September 22nd, 1983, and Published in the Official Gazette on September 24th, 1983, was
promulgated six months after its publication. Accordingto Article 9 of Law No. 2893, a statute including the fundamentals
of the implementation was also published. The measurements of the Turkish Flag are given above. Meaning of flags is a
difficult topic, especially when flags are very ancient. There is usually sparse historical evidence and a lot of legends.
Moreover, individuals may have their own interpretation of their national flag. "Red has been prominent in Turkish flags
for 700 years. The star and crescent are Muslim symbols, but also have a long pre-Islamic past in Asia Minor. The basic
form of the national flag was apparently established in 1793 under Sultan Selim III, when the green flags used by the
navy were changed to red and a white crescent and multipointed star were added. The five-pointed star dates from
approximately 1844. Except for the issuance of design specifications, no change was made when the Ottoman Empire became
the Republic of Türkiye and the caliphate (religious authority) was terminated. Many traditions explain the star and
crescent symbol. It is known that Diana was the patron goddess of Byzantium and that her symbol was a moon. In 330, the
Emperor Constantine rededicated the city - which he called Constantinople - to the Virgin Mary, whose star symbol was
superimposed over the crescent. In 1453 Constantinople was captured by the Ottoman Turks and renamed Istanbul, but its
new rulers may have adopted the existing emblem for their own use". "A reflection of the moon occulting a star, appearing
in pools of blood after the battle of Kossovo in 1448 [the battle during which the Ottomans defeated the Christian forces
and established the Ottoman Empire in Eastern Europe until the end of the XIXth century], led to the adoption
of the Turkish flag by Sultan Murad II according to one legend. Others refer to a dream of the first Ottoman Emperor in
which a crescent and star appeared from his chest and expanded, presaging the dynasty's seizure of Constantinople. At least
three other legends explain the flag."
Full Lyric in Turkish...
Korkma, sönmez bu safaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yildizidir parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayim çehreni ey nazli hilal!
Kahraman irkima bir gül! ne bu siddet bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarimiz sonra helal,
Hakkidir, Hak'ka tapan, milletimin istiklal!
Ben ezelden beridir hür yasadim, hür yasarim.
Hangi çilgin bana zincir vuracakmis? sasarim;
Kükremis sel gibiyim, bendimi çigner asarim;
Yirtarim daglari, enginlere sigmam, tasarim.
Garbin afakini sarmissa çelik zirhli duvar,
Benim iman dolu gögsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasil böyle bir imani bogar.
"Medeniyyet!" dedigin tek disi kalmis canavar?
Arkadas! Yurduma alçaklari ugratma sakin!
Siper et gövdeni, dursun bu hayasizca akin.
Dogacaktir sana vaadettigi günler Hak'kin;
Kimbilir, belki yarin, belki yarindan da yakin.
Bastigin yerleri "toprak" diyerek geçme, tani!
Düsün, altinda binlerce kefensiz yatani.
Sen sehit oglusun, incitme, yaziktir atani;
Verme, dünyalari alsan da bu cennet vatani.
Kim bu cennet vatanin ugruna olmaz ki feda?
süheda fiskiracak topragi siksan, süheda!
Cani, canani, bütün varimi alsin da Hüda,
Etmesin tek vatanimdan beni dünyada cüda.
Ruhumun senden, ilahi sudur ancak emeli;
Degmesin mabedimin gögsüne na-mahrem eli!
Bu ezanlar ki sahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli
O zaman vecd ile bin secde eder varsa tasim;
Her cerihamdan, ilahi, bosanip kanli yasim,
Fiskirir ruh-i mücerret gibi yerden nasim;
O zaman yükselerek arsa deger belki basim!
Dalgalan sen de safaklar gibi ey sanli hilal;
Olsun artik dökülen kanlarimin hepsi helal!
Ebediyyen sana yok, irkima yok izmihlal.
Hakkidir, hür yasamis bayragimin hürriyet;
Hakkidir, Hak'ka tapan milletimin istiklal!
Lyric : Mehmet Akif Ersoy ( 1873 - 1936 )
Composition : Osman Zeki Üngör ( 1880 - 1958 )
Lyric Used at the National Anthem... In Turkish...
Korkma, sönmez bu safaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yildizidir parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayim çehreni ey nazli hilal!
Kahraman irkima bir gül! ne bu siddet bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarimiz sonra helal,
Hakkidir, Hak'ka tapan, milletimin istiklal!
Lyric Used at the National Anthem... In English...
Translation # 1...
Fear not, the crimson flag, waving in these dawns will never fade
Before the last hearth that is burning in my nation vanishes.
That is my nation's star, it will shine;
That is mine, it belongs solely to my nation.
Oh coy crescent do not frown for I am ready to sacrifice myself for you!
Please smile upon my heroic nation, why that anger, why that rage?
If you frown, our blood shed for you will not be worthy.
Freedom is the right of my nation who worships God and seeks what is right.
Translation # 2...
Fear not and be not dismayed, this crimson flag will never fade.
It is the last hearth that is burning for my nation,
And we know for sure that it will never fail.
It is my nation's star, shining forever,
It is my nation's star and it is mine.
Frown not, fair crescent, for I am ready to die for you.
Smile now upon my heroic nation, leave this anger,
Lest the blood shed for thee be unblessed.
Freedom is my nation's right,
Freedom for us who worship God and seek what is right.
Notation...
Mehmet Akif Ersoy... In Turkish...
( 1873 - 1936 )
1873 yilinda Istanbul'da dogdu, 27 Aralik 1936 yilinda ayni kentte öldü. Babasi, Fatih Camii medrese hocalarindan Arnavut
Ipek'li Tahir Efendi'dir. Orta Ögrenimini Fatih Merkez Rüsdiyesi'nde ve Mekteb-i Mülkiye Idadisi'nde gördü, bir yandan da
Fatih Camisi'ndeki derslere giderek Arapça ve Farsça ögrendi. Orta Ögrenimini bitirdigi yil, yeni açilan Halkali Ziraat ve
Baytar Mektebi'ne girdi, dört yil süren ögrenimi sonunda baytarlik (veterinerlik) bölümünü birincilikle bitirdi (1893).
Ziraat Bakanligi'na memur olarak girdi, dört yil kadar Rumeli, Anadolu, Arnavutluk ve Arabistan'da görev yapti. Bir süre
sonra, ek görev olarak, Halkali Ziraat ve Baytar Mektebi'nde kitabet dersleri (1906) verdi. 1908'den sonra, arkadasi Esref
Edip ile birlikte Sirat-i Müstakim (1908) ve daha sonra Sebil'ür-Resad (1912) dergilerini çikardi; bu yillarda, resmi
görevi olan Umur-i Baytariye Müdür Muavinliginde çalisirken Darülfünun Edebiyat-i Umumiye müderrisligine atandi (1908).
Balkan Savasi'ndan sonra Umur-i Baytariye subesindeki görevinden (1913), ardindan Darülfünun'daki (1914) görevinden
ayrildi. Mesrutiyet'in ilk döneminde, Ziya Gökalp'in öncülügüyle baslayan "Türkçülük" akimina karsi, Misirli bilgin
Muhammed Abduh'un (1849-1905) etkisiyle, "Islam Birligi" görüsünü benimsedi. Sirat-i Müstakim ve Sebil'ür-Resad'da
yayimladigi makaleler, siirler, çeviriler ve Fatih, sehzadebasi, Süleymaniye, Beyazit camilerinde verdigi vaazlarla (1912)
bu ülküyü yaymaya çalisti. Birinci Dünya Savasi içinde Itilaf Devletleri'ne karsi Ortadogu'da bir Islam Birligi kurma
siyaseti güden Almanya'nin çagrisi üzerine, Harbiye Nezareti'ne bagli "Teskilat-i Mahsusa" tarafindan Berlin'e gönderildi
(1914), burada Almanlar'in eline esir düsmüs Müslümanlar için kurulan kamplarda incelemelerde bulundu. Dönüsünde yine
birkaç ay kadar da Arabistan'a yollandi, savas yillari içinde "Bab ül Mesihat"e bagli olarak kurulan "Dar ül-Hikmet
il-Islamiye" baskatipligine atandi (1918). Kurtulus Savasi sirasinda Kuvayi Milliye'den yana davranis ve yazilarindan
dolayi, Dar ül-Hikmet il-Islamiye'deki görevinden atildi (1920). Anadolu'ya geçerek Birinci Büyük Millet Meclisi'nde
Burdur Milletvekili olarak görev yapti (1920-1923); Konya ayaklanmasini önlemek, halka ögüt vermek için Konya'ya
gönderildi. Oradan Kastamonu'ya geçti, Nasrullah Camisi'nde Sevr Antlasmasi'nin iç yüzünü, Kurtulus Savasi'nin niteligini
anlatan coskulu bir vaaz verdi, bu vaaz Diyarbakir'da basilarak (1921) bütün vilayetlere ve cephelere dagitildi. Yasaminin
bu döneminde "Istiklal Marsi"ni yazdi (1921). Kurtulus Savasi kazanildiktan sonra Istanbul'a döndü; çagdas ve uygar yeni
Türkiye'nin kurulmasi için zorunlu görülen siyasal ve toplumsal devinim ve devrimleri, kendi inanç ve ülküsüne aykiri
gördügü için Türkiye'den ayrildi. Misir'a gitti, Hilvan'a yerlesti, Kahire'deki Cami-ül Misriyye" adli üniversitede Türk
Dili ve Edebiyati müderrisligine bulundu (1925-1936), bu gönüllü sürgün döneminde siroz hastaligina tutuldu; sagaltim için
döndügü Istanbul'da öldü. Türk edebiyatinda "Toplum Için Sanat" akiminin baslica temsilcilerinden biridir. Halka
seslenen, yalin, halkin söyleyis özelliklerini koruyan, konusu günlük ya da siyasal olaylardan alinmis, gerçekçi ve
gözleme dayali, aruz ölçüsü ile lirik-epik, lirik-didaktik siirler yazdi.