Question about the Accepted Realities...


Click on the map located below to recognize unbelievable mistakes...


Did not you find these mistakes ???
Here they are...


Look out the national border of Greece. It seems like that Greece has all the "Aegean Sea". But, according to the international laws, there is a concept called as "Continental Shelf" which determines the international borders. Namely, the "Aegean Sea" does not belong to Greece. They have to remember the date of September 09, 1922 on which sweep out from (Izmir) "Türkiye".

Cyprus. As you can see that there is a border. What do you think about this border ? Who has the lower part of the island, and who has the upper part of the island ? The lower part belongs to the "Cypriot Greeks" and the upper part belongs to the "Turkish Republic of Northern Cyprus". Greeks must remember the genocide. And also the "Turkish Army". Clik on the link below.

The international and national name of "Türkiye" is the "Republic of Türkiye". Ismet Pasha, who was acting as President of the Assembly, proposed the vote to amend the law, and this was carried. Thus the Republic was born in Türkiye on the October 29, 1923. The official name of the state built by "MUSTAFA KEMAL ATATÜRK" was to be :
"The Republic of Türkiye".


"Turkish Republic of Northern Cyprus"...


Who did kill these innocent small babies and the all family ???

In Turkish...

1963 yili Noeli'nde Kibris'ta baslayan katliam, zihinlerimize iste bu fotografla kazindi. Binbasi Nihat Ilhan'in esi ve üç çocugunun saklandiklari banyoda hunharca katledilmelerini gösteren tek karelik kanli fotograf, yarali mücahit Vural Türkmen'in vücudunu kaplayan alçiya gizlenerek Türkiye'ye kaçirildi. 1963 Noeli. 24 Aralik'i 25 Aralik'a baglayan gece. Hiristiyan inanisinda Hz. Isa'nin dogum günü. O gece, Hiristiyan dünyasinda kutlu dogumu kutlamak için senlik vardi. Kibris'ta ise katliam olacakti. Kibris'i Yunanistan'a baglamak amaciyla kurulan EOKA üyesi Rumlar, Kibris Türklerine karsi saldiri baslatti. Sali aksami Lefkose'nin bati kesimine düsen Kumsal semtini bastilar. Dere tarafindan gelen Rumlar otomatik mavzerlerle Irfanbey Sokagi'na girdiklerinde, 2 numarali evde bulunan Mürüvet Hanim, üç oglunun pijamalarini giydirmis, yatagi henüz açmisti. Rumlar geldi. Mürüvet Hanim, kapinin önündeki Rumca konusmalari duyar duymaz, çocuklarini kaptigi gibi banyoya kostu. Ogullarini küvetin içine doldurdu; sarmaladi, bagrina basti. O gece evde bulunan ev sahibi Hasan Efendi, esi Feride Nineyi tuvalete sakladi, kendisi de bir köseye büzüldü. Feride'nin kizkardesi Nuvber, bes aylik bebegi Isil'la banyonun bir kösesine sigindi. Evdekiler saklanmaya çalisirken kapi kirildi, makineli tüfekler islemeye basladi. Rumlar çocuk, yasli, kadin demeden savunmasiz bedenlere Rifle otomatik mavzerlerle 15, Storn otomatik tabanca ile 12, mavzerlerle de 6 el ates etti. Banyodaki küvet, ölüm çukuruna döndü. Ates altindaki Kumsal semtine yaklasma imkani yoktu. Bölgeye ancak iki gün süren çatismalarin ardindan ulasilabildi. 2 numarali evin kapisindan içeri girildiginde karsilasilan manzara ürperticiydi : Isiklari yanan bir banyo. Tavandan et parçalari ve kan pihtilari sarkiyor. Küvetin içinde bir kadin, cansiz yatiyor. Gögsü üzerinde iki küçük çocuk; yedi yasindaki yavrusu Hakan ile ikinci oglu Kudsi. Yesil pijamalari kan içinde. Kadinin dizinde basini uzatmis bir oglu daha; o yil ilkokula baslamis olan Murat. Kibris Türk Alayi Binbasisi Dr. Nihat Ilhan'in ailesi iste böyle katledildi. Ilk etapta elliye yakin Türkü öldüren Rumlar, daha 400 Türk'ü öldürecekleri katliamlarina devam etmek için baska Türk evleri ararken, Lefkose'nin Türk kesimine girmeyi basaran ilk Batili gazetecilerden Daily Express'ten Rene MacColl ve Daniell McGeachie, Türk gazetecilerle birlikte tarihe taniklik etti. Sessiz taniklar, o ani bir film karesinde dondurup, gördüklerini haberlestirdi. Ancak haberleri geçmek hayli zordu. Rumlar, Türk tarafinin telefon kablolarini kestigi için iletisim kesikti. En kanli çarpismalarin devam ettigi günlerde yegane temas imkani Kibris'taki Türk elçiliginin özel telsiziydi. Kibris'taki Türk gazeteciler, haberlerini ortaklasa olarak bu telsizle yazdiriyordu. Ama Türkiye'deki gazeteler haber kadar fotografa da muhtaç durumdaydi. Yabanci ajanslar tarafindan görmezden gelinen katliamin en iyi ispati fotograf olacakti. Yayinlandiktan sonra zihinlere kazinacak o fotograf, hem Rumlar hem de Türkler için çok önemliydi. Rumlar için önemliydi çünkü 9 Aralik 1948'de kabul edilen ve 12 Ocak 1951'de yürürlüge giren "Soykirim Suçunun Önlenmesi ve Cezalandirilmasina Dair Sözlesme" soykirim suçunu söyle tanimliyor: "Madde 2. Bu Sözlesmeye göre, soykirim, bir milli, etnik, irki veya dini grubu, grup olarak, kismen veya tümüyle, yok etmek kastiyla, asagidaki fiillerin islenmesidir: a — Grubun mensuplarini katletmek; b — Grubun mensuplarina ciddi bedensel ve psikolojik zarar vermek." Bu sözlesmeye göre, o fotograf, bir haberin görselliginden ziyade belge niteligini tasiyordu. Bu nedenle adadan çikisina izin verilmemeliydi. Lefkose Havaalani'na Türk uçaklari indirilmedigi gibi Türk gazetecilerin de bu alana girmesi ve ellerindeki yazi ve fotograflari diger uçaklarla göndermeleri men edilmisti. Hepimizin tüylerini ürperten cinayet ve katliam fotograflari nasil ulastirilacakti ? Nihayet cumartesi günü bir firsat belirdi. Ankara'dan tibbi yardim getirecek bir Türk uçaginin inisine izin verilecekti. Uçagin, Kizilhaç gözetiminde adadan bir grup yaraliyi alip götürecegi söylendi. Söz konusu uçakla Lefkose'de sikisip kalan Ankara Vali Muavini'nin de gidecegi duyuldu. Hemen hazirliklar yapildi. Günlerdir bekleyen haberler yeniden gözden geçirildi. Fotograflarla birlikte zarflara konuldu. Vali muavinine teslim edildi. Gazeteciler baska bir haberle yikildi. Vali muavini havaalaninda aranacakti. Bu da zarflarin Türkiye'ye kesinlikle gitmeyecegi, o belge fotografin imha edilecegi anlamina geliyordu. Vali muavininin gitmesi iyice süpheli hale gelince fotografin yaralilardan biriyle yollanmasina karar verildi. Ama nasil ? Gazeteciler ile doktorlar kafa kafaya verip bir plan hazirladi. Buz fabrikasi üzerinden Türk evlerine agir zayiat verdiren Rum silahlarini ele geçirdikten sonra, un fabrikasi hücumunda yüzünden yaralanan 5 mücahitten (üçü sehit oldu) biri olan Vural Türkmen yeniden ameliyat masasina yatirildi. Türk Mukavemet Timleri Gizli Örgütü (TMT) mensubu olan Türkmen'in vücudu, kasiklarindan bogazina kadar alçiya alindi. Dr. Kaya Bekiroglu, Dr. Naim Adiloglu, Dr. Ezel Örfi, Dr. semsi Kazim, Dr. Osman ve Kimyager Cahit Rüstem'den olusan "ameliyat" ekibi, katliam fotograflarini zarflara koyup, Türkmen'in karin ve sirt bölgesine yerlestirdiler. Ardindan Türkmen'in vücudu yeniden alçiya alindi ve sargi beziyle sarildi. Bacaklari, kollari ve basi açikta kalan "agir yarali" Kizilhaç görevlilerinin nezaretinde uçaga bindirilerek Türkiye'ye gönderildi. Türkmen, uçakta bulunan bir binbasiya vücudunda belge tasidigini açikladi. Etimesgut Askeri Havaalani'na inen uçaktan alinan Türkmen, Ankara Hastanesi'ni saran binlerce vatandas tarafindan sevgi gösterileriyle karsilandi. Zaman kaybetmeden alçilar kesildi, belge fotograflar vücudundan çikarilip kendisine refakat eden binbasiya teslim edildi. Fotograflar ayni gün gazetelere ulastirildi. Kibris'ta baslayan Türk katliami, bes gün sonra Türkiye'ye ve dünyaya iste o fotografla duyuruldu. Katliamin belgelenmesinin ardindan Türkiye'nin eli güçlendi. Türk birligi karargahindan çikarak Türk kesimini korumaya aldi. Türk jetleri Lefkose üzerinde uçmaya basladi. Uluslararasi toplum harekete geçirildi. Barisi saglamak amaciyla 15 Ocak 1964'te Londra'da konferans toplandi. O tek karelik siyah—beyaz fotograf, Türkiye'nin müdahalesine zemin hazirlayan süreçte önemli rol oynadi. Dönemin Basbakani Ismet Inönü, hastaneye gelerek TMT mensubu Vural Türkmen'i tebrik etti. Bu sirada Inönü'yü dramatik bir sürpriz bekliyordu. Türkmen'in yanindaki yatakta yatan baska bir mücahit, Inönü'ye, "Eger kaninizda zerre kadar Türk kani varsa Kibris'a müdahale edersiniz" dedi. Inönü, gerekenlerin yapilacagini söyledi. Türkmen'in soyadini Tahsin olarak hatirladigi bu kisi, Kumsal baskini sirasinda, ailesini duvara dizip Rumlarin eline geçmemeleri için kendisi öldürmek istemis. Türkmen, o günlerde Türkiye'nin bir harekata hazirlandigini ancak yeterli gücünün olmadigini söylüyor. Hatta Istanbul bogazinda yolcu tasiyan sehir hatlari vapurlariyla bile çikarma yapilmasi planlanmis. Tehdit dolu "Johnson Mektubu" nedeniyle Inönü döneminde çikarma yapilamadi. O meshur fotografin Türkiye'ye kaçirilma hikayesini Rumlar duymus olmali ki, fotografi çeken rahmetli Ömer Sami Cosar'i daha sonra sucuklarin içine planlar, krokiler koyup kaçirdigi gerekçesiyle gözaltina almislardi. Vural Türkmen ise, on günlük tedavinin ardindan yeniden adaya dönerek Rumlarla savasmaya devam etti. Kibris konusu her gündeme geldiginde gazete sütunlarina, televizyon ekranlarina tasinan bu sembol fotograf, bugün haber degerinden çok, orada neler oldugunu gösteren belgeye dönüsmüs durumda. Tipki Eddie Adams'in 1 subat 1968'de Vietnam Savasi sirasinda Güney Vietnam polisinin tutuklulari öldürmek için nisan aldigi sirada çektigi fotograf gibi. Adams'in fotografi, Vietnam'da yasanan büyük vahseti, Amerika'nin Vietnam'da ugradigi büyük yenilgiyi yansitan bir sembol oldu. Henri Cartier Bresson'un fotograflari için de ayni seyler söylenebilir. Bresson'un II. Dünya Savasi sirasinda çektigi fotograflar bugün haber degeriyle degil, belge niteligi ile karsimizda duruyor. Bazi haber fotograflari yayinlandiktan sonra kisa sürede tüketilir ve bir daha hiç hatirlanmazken bazilari zamani asarak bizim için var olmaya devam ederler. Kibrislilar bugün adada uluslararasi toplumdan kalici bir baris ve adil bir muamele bekliyor. 40 yil sonra olusan zeminde bu düzen tesis edilemezse, o fotograf daha uzun yillar zihinlerden silinmeyecek.

You can translate this paragraph into English or Greek by using some translators or by "WIN"...

In English...

The date is the 24th December, 1963. The onslaught of the Greeks against the Turks, which started three days ago, has been going on with all its ferocity; and defenceless women, old men and children are being brutally killed by Greeks. And Kumsal Area of Lefkosa witnesses the worst example of the Greeks savage bloodshed. The wife and the three infant children of Dr. Nihat Ilhan, a Major on duty at the camp of the Cyprus Turkish Army Contingent, are mercilessly and dastardly shot dead while hiding in the bathrooms of their house, by maddened Greeks who broke into their home. This incident is a glaring example of Greek barbarism. Mr. Hasan Yusuf Gudum, an eye witness, who himself was wounded during the same terrible event, relates the sad incident as follows : "On the night of the 24th of December, 1963 my wife Feride Hasan and I were paying a visit to the family of Major Dr. Nihat Ilhan. Our neighbours Mrs. Ayshe of Mora, her daughter Ishin and Mrs. Ayshe's sister Novber were also with us. We were all having supper. All of a sudden bullets from the Pedieos River direction started to riddle the house, sounding like heavy rain. Thinking that the dining-room where we were sitting was dangerous, we ran to the bathroom and toilet which we thought would be safer. Altogether we were nine persons. We all hid in the bathroom except my wife who took refuge in the toilet. We waited in fear. Mrs. Ilhan the wife of Major Doctor, was standing in the bath with her three children Murat, Kutsi and Hakan in her arms. Suddenly with a great noise we heard the front door open. Greeks had come in and were combing, every corner of the house with their machine gun bullets. During these moments I heard voice saying, In Greek "You want Taksim eh !" and then bullets started flying in the bathroom. Mrs. Ilhan and her three children fell into the bath. They were shot. At this moment the Greeks, who broke into the bathroom, emptied their guns on us again. I heard one of the Major's children moan, then I fainted. When I came to myself 2 or 3 hours later, I saw Mrs. Ilhan and her three children lying dead in the bath. I and the rest of the neighbours in the bathroom were all seriously wounded. But what had happened to my wife ? Then I remembered and immediately ran to the toilet, where, in the doorway, I saw her body. She was brutally murdered. In the street amist the sound of shots I heard voices crying "Help, help !!!. Is there no one to save us ?". I became terrified. I thought that if the Greeks came again and found that I was not dead they would kill me. So I ran to the bedroom and hid myself under the double-bed. An hour passed by. In the distance I could still hear shots. My mouth was dry, so I came out from under the bed and drank some water. Then I put some sweets in my pocket and went back to the bathroom, which was exactly as I had left it an hour ago. There I offered sweets to Mrs. Ayshe her daughter and Mrs. Novber who were all wounded. We waited in the bathroom until 5 o'clock in the morning. I thought morning would never come. We were all wounded and needed to be taken to hospital. Finally, as we could walk, Mrs. Novber and 1, went out into the street hoping to find help and walked as far as Koshklu Chiftlik. There, we met some people who took us to hospital where we were operated on. When I regained consciousness I said that there were more wounded in the house and they went and brought Mrs. Ayshe and her daughter. After staying three days in the hospital I was sent by plane to Ankara for further treatment. There I have had four months treatment but still I cannot use my arm. On my return to Cyprus, Greeks arrested me at the Airport. All related to you above, I told the Greeks during my detention. They then released me."


Who did kill these innocent people ???

Brief Explanation of the Questions...

Find the 3 Differences Between the 2 Pics Given Below...


Four and a half hours of discussion were needed to approve the modifications proposed. The session of the Assembly opened at 6 o'clock in the evening. Some unimportant matters were dealt with, while awating the report of the commission on the Constitutional Law, which was favourable; only one phrase was added : "The religion of the Turkish state is Islam". Ismet Pasha, who was acting as President of the Assembly, proposed the vote to amend the law, and this was carried. Thus the Republic was born in Türkiye on the 29th of October 1923. The official name of the state was to be : "The Republic of Türkiye". Immediately afterwards, the Assembly was asked to elect the President of the Republic; it could be no other than the man who had been exercising the chief magistracy of the state since its foundation. This transcendental event was announced to the people that night by a 101 - gunsalute; Ismet formed the first republican cabinet.

With the signing of the Lausanne Peace Treaty, the need arose for a name to give to the new state. Throughout the war, nothing had been done to the sultan, who had viewed very coldly the struggle for independence. After the war the sultanate had been abolished, and on October 29th, 1923, the name of the new state was officially declared by the National Assembly to be the Republic of Türkiye. Thus was born the first republic on the continent of Asia or of Africa. Although Gazi Mustafa Kemal Pasha was elected president, power was in the hands of the National Assembly. Nevertheless, Atatürk's influence on the state and the party was always strongly felt.

"TOPRAK HOME PAGE" "Link"i...


Accepted Realities
Last updated on October 15th, 2004
File Number Size
HTML 1 24.58 Kb
Images 20 626.69 Kb
Others - -
Total File : 21
Total Size : 651.27 Kb