Türkiye'nin Neotektonigi...

Türkiye’de Neotektonik Orta Miyosenden itibaren baslamaktadir. Bundan önceki kisim ise Paleotektoniktir. Neotektonik : Miyosen sonrasi yasli tektonige bu ad verilir. Bu dönemdeki yapilara ise Neotektonik Yapilar adi verilir. Paleotektonik : Miyosen öncesindeki tektonik faaliyete denir. Bu dönemde meydana gelen yapilara ise Paleotektonik Yapilar adi verilir. Tektonik : Genel bir ifadedir. Yerkabugunu etkileyen gerilmelerin tesiriyle meydana gelen olaylardir. Jeotektonik : Dünyanin bölgesel yada kitasal büyüklükteki yapilarinin hareketlerinden bahseden jeoloji dalidir.

Türkiye’de olusmus volkanizmalardan dogudakiler K-G yönlü sikismalar sonucu gerilme çatlaklarindan meydana gelmistir. Batidaki volkanizma ise graben sistemine bagli olarak gelismis volkanizmadir. Bu volkanizmalardan dogudakiler perlit yataklarini, batidakiler ise bor cevherlerini olusturmuslardir.

Türkiye’deki Neotektonik Yapilari söyle siralayabiliriz : ( 1 ) GD. Anadolu Bindirmesi (çift bindirme), ( 2 ) Dogu Anadolu Fayi, ( 3 ) Kuzey Anadolu Fayi, ( 4 ) KD. Anadolu Fayi, ( 5 ) Bati Anadolu Grabenleri, ( 6 ) GD. Anadolu Kivrimlari, ( 7 ) Ecemis Çukuru Fayi (Eosen yasli), ( 8 ) Tuz Gölü Fayi, ( 9 ) Isparta büklümü, ( 10 ) Dogu Anadolu’da ki Dogrultu Atimli Fayi (Kagizman, Tutak, Çaldiran, Süphan, Malazgirt), ( 11 ) Dogu ve Orta Anadolu’da ki Dag Arasi Havzalar, ( 12 ) Pull-Apart Havzalar ve ( 13 ) Dogu ve GD. Anadolu’da ki Açilma Çatlaklari.

Ege’deki graben sisteminin K-G çekme kuvvetleri sonucu oldugunu bazi yazarlar öne sürmektedirler (E. Kasapoglu). Türkiye’de ki neotektonigin gelisiminde ; ( 1 ) Afrika-Anadolu çarpismasi ve Afrika’nin kuzeye ilerlemesiyle Dogu Anadolu’da meydana gelen sikisma ve ( 2 ) Günümüzdeki Akdeniz’de dalma-batma sonucu olusan Ege graben sisteminin olusumu etkili olmaktadir.

Türkiye’de ki neotektonik yapilarin en önemlileri ve en baskinlari dogrultu atimli faylardir. Tüm Anadolu sathina yayilmislardir. Ancak Ege Bölgesi hariç. Bu bölgede dogrultu atimli faylar az, ancak gravite faylari oldukça fazladir. Anadolu’da ki yapilar genellikle kirikli yapilardir. Ancak GD. Anadolu’nun kivrim kusagi kivrimli yapilar yönünden önemlidir.

Asagidaki sekiller için "Expand to regular size" tusunu tiklayiniz...

"Türkiye'nin Depremselligi"...

"Ege Denizi ve Çevresinin Batimetrik ve Morfolojik Özellikleri"...

"Ege Denizi'ndeki Faylar ve Ötelenmeler"...

"Ege'deki Faylar - 1"...

"Ege'deki Faylar - 2"...

"Ege Bölgesi Jeomorfolojik Yapisi"...

"Türkiye'nin Hareketi"...

"İzmir'deki Faylar"...

Kuzey Anadolu Fayi...

Saros körfezinden baslayip, Marmara denizinden geçip, Bolu’ya dogru KD.'ya yönelerek Kastamonu güneyinde ki Kargi’ya ulasmaktadir. Kargi’da GD.’ ya yön degistirerek Karliova’ya kadar uzanmaktadir. Karliova’nin 10 km. kadar dogusunda eslenigi olan DAF ile kesismektedir. Bu fay literatürde Kuzey Anadolu Deprem fayi veya Kuzey Anadolu Transform Fayi olarak da geçer. Transform faylar özellikle kita kenarinda olusurlar ve litosferi boydan boya keserler. Normalde stres basinci dogrultusu dar açi olmasi gerekir. Fakat burada genis açi durumundadir. Bu da ilk olustugu zamanlar dar açi ilerledikçe genisledigi seklinde yorumlanmaktadir. Dogrudan plaka arasi faylara Intraplaying Faylar denir. Kita içi faylara da Interplaying Faylar denir. Bu ikisi de asil bildigimiz transform faylar degildir. KAF dogrultu atimli sag yönlü bir faydir. Fayin siçrama yaptigi yelerde önemli çek ayi havzalar olusmustur.

Güneydogu Anadolu Bindirme Kusagi...

Hakkari’den Kahramanmaras civarina kadar devam eden ve orada DAF ile kesilen bir bindirme fayidir. Kesilme yerinde bindirmenin 25 km. lik bir atimi vardir. Bu bindirme kusagi ayni zamanda Avrasya ile Gondwana arasindaki Tetis’in kapanmasi ile olusmus bir kenet kusagidir. Bu hat gerçekten kit’a-kit’a çarpismasi niteligindedir. Güney kesim ön ülke durumunda olup kuzeyde ki kesim ise kuzeyde ki siradaglari meydana getirir.

Kenar Kivrimlari...

Genellikle GD. Anadolu bölgesi kivrimlar bakimindan oldukça yogun bir sekilde olmasi bakimindan önemlidir. Bu kivrimlarin eksenleri genelde D-B dogrultuludur. Kivrimlanma tamamen kuzeyden güneye bindiren orojenik silsilenin etkisiyle ön ülke kayaçlari üzerindeki kayaçlarin sikismasiyla meydana gelmistir. Türkiye’de olusan ilk tektonik yapi Orta Miyosen sonunda olusmus olan GD. Anadolu bindirmesidir. Bundan sonra GD. Anadolu kivrimlari meydana gelmistir. Kabugun fayla kalinlasmasi sonucu alt kisimda kismi ergimeler meydana gelmis ve kabukta kirilmalar olusmustur. Bunun en önemli isareti Türkiye’de ki volkanik faaliyetler ve kabuk yirtilmasi (KAF ve DAF) olaylaridir. Bu olaylar sikisma neticesinde meydana gelmistir. Bu faylarin olusumu ve bloklarin hareket kazanmasi ile parçalanan Anadolu levhasinin doguya doguya dogru bir koni biçimde daralan Karliova’da birlesen KAF ve DAF ile olusmustur. Bu levhanin batiya dogru kaymasi ile Bati Anadolu bölgesinde özellikle Üst Miyosen üstü (Mesiniyen) zamanda D-B yönlü sikistirmasi ile Ege grabenlerinin olusumu saglanmistir. Bu KAF ve DAF’a göre daha geç bir zamani temsil eder. Bu olayin zamani birtakim jeolojik verilerden tespit edilebilmektedir. Bati Anadolu’da ki grabenlerin olusum yasi Mesiniyendir.

Neotektonik Yapilarin Olusumuna Etki Eden Etkenler...

En büyük etken bir kitasal çarpisma olayidir. Tetis okyanusunun Miyosen ortasinda kapanmasi ve bunun sonucunda kitasal çarpismanin olmasi neticesinde Türkiye’de ki neotektonik yapilar meydana gelmistir. Ancak bu nedenin dogurdugu sonuçlar diger yapilarin olusmasini saglamistir. Yapilar birbirlerinin sebep ve sonuçlari olarak meydana gelmistir. Ana sebep bu çarpismadir.

Türkiye'nin Neotektonik Bölgeleri...

Türkiye dogudan batiya dogru birtakim neotektonik bölgelere ayrilmaktadir. Bu konuda ki ilk bilgileri Sengör (1980) vermektedir. Türkiye’yi neotektonik bölgeler açisindan 4 bölgeye ayirmaktadir : ( 1 ) Dogu Anadolu Sikisma Provensi, ( 2 ) Kuzey Türkiye Provensi, ( 3 ) Orta Anadolu Ova Provensi ve ( 4 ) Bati Anadolu Gerilme Provensi.

Bu bölgeler kendine has yapi aileleri ile temsil edilirler. Bunlar dogrultu atimli faylar, bindirmeler, kivrimlar ve grabenler gibi özellikle kendilerine mahsus özellikleri olan yapilardir. Bu 4 provensten iki tanesi Dogu ve Bati Anadolu’dakiler. Halen tektonik bakimdan kuvvetle aktif bölgeleri meydana getirirken, Kuzey Anadolu bölgesi ile Orta Anadolu Ova bölgesi gerek sismik gerekse tektonik bakimdan az bir aktivite gösterirler. Orta Anadolu Ova bölgesi genç çökellerle örtülü oldugundan belki de mevcut olan tektonik yapi aileleri daha derine gömülmüs vaziyettedir. Bu sebeple durum tam olarak açiga kavusturulabilmis degildir. Fakat diger bölgelerde veriler oldukça açiktir.

Türkiye'nin Neotektonik Evrimi...

Türkiye arazisi Arabistan platformu ile Asya’nin çarpismasi, ardindan da bu çarpismanin neticesi olarak olusturulan asimetrik tektonik uzaklasma sisteminin en iyi gelistigi bir bölgeyi temsil eder. Bu tektonik sema içerisinde en önemli ve en büyükleri dogrultu atimli faylarla temsil edilen bir yapi ailesi ile karakterize edilir. Gerek eldeki deprem verilerinin odak mekanizmasi çözümleri, gerekse büyüklükleri açisindan dogrultu atimli faylar diger yapilara daha baskin çikarlar. Burada Erken Miyosen zamanindan beri Dogu Akdeniz bölgesinin tektonik evrimi ve buna tekabül eden paleocografik panorama gözden geçirilecektir. Daha öncede belirtildigi gibi söz konusu edilen bir bölgede son ana tüm tektonik yeniden yapilanmadan beri geçen zaman NEOTEKTONIK DÖNEM olarak tanimlanmistir. Türkiye için Anadolu levhasi ile Arabistan levhasinin Orta Miyosende ki çarpismasi bu dönemin baslangici olarak kabul edilmektedir. Bu degisimler ülkemizin neotektonik gelismesini paleotektonik gelismesinden ayirmak için uygun bir dönüm noktasini olusturur. Dogu Akdeniz sahasi ve çevre alanlarin neotektonik gelismesi ile ilgili çalismalarda en en inatçi problemlerden birisi denizel Akdeniz Paleotetis ve karasal seriler arasindaki detay korelasyonlarin eksikligi olmustur. Erken Miyosen sirasinda (Akitiniyen-Landiyen arasi) Izmir-Ankara-Erzincan sütunu ile Iç Toros sütunu arasinda Paleosen Eosen çarpismasi ile ilgili kita içi yaklasma Anadolu’nun günümüzdeki çogu çogu alaninin büyük bir bölümünü temsil etmektedir. Batida Menderes Masifi kabarik yükselmesini devam ettirmis ve günümüzdeki Himalayalarla karakter bakimindan pek farkli olmayan yüksek bir bölgeyi temsil etmektedir. Girit’te Lisiyen Torosunda (Bati Torosu) ve o zaman hala Türkiye ile iliskili olan Kibris’ta kuzeye yönelik bindirmeler, Pontidler de dahil genis sahalarda görülürken güneye bakan nap hareketleri Serravaliyene kadar devam etmistir. Bu tektonik görüntü ile uyumlu olan paleocografik görüntü, Orta-bati Anadolu’da doguya dogru alçalan yüksek bir alan, Pontidler de ise karasal sedimanlarla örtülü dalgali bir alan seklindedir. Dogudan ve güneyden zaman zaman gelen deniz istilalari Orta Anadolu’da sadece küçük alanlari su ile kapatmis ve sinirli evaporit alanlar olusturmustur. Kalk-alkalen tipte seyre bir volkanik aktivite KB. Anadolu’da görülmektedir. Bati ve Orta Anadolu’da ki bu karasal alanlar KD. ve güneyden sig denizlerle çevrili durumdaydi. Özellikle güney ve doguda yaygin resifal kireçtaslarinin çökelimi Bati ve Orta Anadolu civarinda yigilan karasal sedimanlar üzerinde yapilan çalismalar sonucu tropikal bir iklimin varligi bu çalismalarda ispatlanan önemli bir veridir. Orta ve bati Anadolu’da ki bu yüksek alanlarin nasil yükseldiklerini tespit etmek eldeki veriler çerçevesinde oldukça güçtür. Yükselmeden sonraki kabuk kalinligi 50 ile 75 km. ekstremleri arasinda bulunmustur. Buna göre Erken Miyosen sirasinda Bati Anadolu’nun yaklasik deniz seviyesinden 3 km. daha yüksekte olabilecegi kabul edilmistir. Erken Miyosen sirasinda Arabistan plakasinin gerek bu kitacigin kuzey selfindeki Midyat kireçtaslarindan gerekse Hakkari civarindaki derin deniz ortami çökellerin hareketle kuzeydeki Avrasya kitasiyla çarpismadigi söylenebilir.

Dogu Türkiye’nin hemen her tarafinda sig su ortamlarini karakterize eden karbonatlarin varligi da bu görüsü desteklemektedir. KAF ve DAF’in Erken Miyosen sirasinda mevcut olmadigini vurgulamak önemlidir. Daha sonradan KAF zonu içine dahil dahil edilecek olan Çekes, Kursunlu ve Tosya havzalari iç Pontid sütunu boyunca çarpisma sonrasi flis-molas havzalarinin bir parçasi olarak gelismekteydiler. Bu havzalardaki sedimanlar sikismali dönem sirasinda meydana gelen Erken Miyosen sedimanlaridir. Bu sikisma Pontidlerdeki son geriye bindirme olaylari ile yönelim bakimindan hem yasit hem de paralel bir konumdadirlar ve bu yüzdende genel olarak Türkiye orojenik döneminin devam eden K-G sikismasinin bir parçasi olarak düsünülebilir. Orta Miyosen sirasinda (Lankiyen-Serravaliyen) Arabistan ile Avrasya GD. Türkiye’de Bitlis süturu boyunca çarpismislardir. Bu çarpisma kenet kusagi boyunca daglarin kabarip yükselmesi neticesini dogurmus, Dogu Türkiye’de sakin su depolanma ortamlarini, içinde karasal kirmizi tabakalarin çökeldikleri molas havzalarina dönüstürmüslerdir. Bölgedeki bu sig çökelme ortamlarinin zaman zaman kisa süreli deniz baskinlarina ugradiklarini da burada belirtmek gerekir. Bu deniz ilerlemelerinin en sonuncusu Serravaliyende meydana gelmistir ve bir daha deniz günümüze kadar bu bölgeye ulasamamistir. Ayni zaman araligi sirasinda Bati ve Orta Anadolu’da denizel depolanma yoktur ve denilebilir ki bu bölgeler hala yüksek bir bölge durumundadir. Hatta 10 mil. yillik bir açilma ve sübsidanstan sonra bile Bati Türkiye’de son Pliyosen buzulu sirasinda günümüzdekinde en az 200 m. daha yüksekteydi. Orta Miyosen sirasinda Anadolu blogunun batiya dogru harekete baslamasinin bol miktarda verilerine rastlanmaktadir. KAF boyunca siralanan havzalarin detay stratigrafik ve yapisal çalismalariyla elde edilen veriler ve Paratetis ile Akdeniz serileri arasindaki karsilastirmalarin hassasiyeti KAF zonunun olusum zamani geç Serravaliyende olarak tespitine olanak vermistir. Bu sirada Alt Pontus formasyonunun en alt birimleri sedimantasyonla es yasli faylanma ve ayni zamanda genis bir makaslama zonu boyunca havzalara akmaya baslamistir. Ayni zamanda gelecekteki Marmara denizinin kuzey kiyisi boyunca genis bir oluk olusmus ve bu oluk Saros grabeni yoluyla kuzey Ege denizi ile baglanti kurmustur. Bu oluk K. Ege denizinden gelen tekrarli deniz ilerlemeleri ile limnik ve flüviyatif bir sedimantasyona zemin hazirlamistir. Ege denizi alani ilk kez Tortoniyen sirasinda Siglad adalari ile Anadolu karasi arasinda olusan dar bir bogaz vasitasi ile deniz basmasina ugramistir. Bu koridor doguda daha uzakta Istanbul’a Kadar erismis fakat henüz yeni olusmaya baslayan KAF’in genis bir makaslama zonunun bati bitimiyle iliskili olan daha güneydeki Yalova karasal havzasiyla iliski kuramamistir. Zira fayin yerlesim yeri günümüz çek-ayir havzasi niteligindeki Çinarcik havzasi ile uyum saglamaktadir. Trakya’da ki Ergene havzasi da Tortoniyen sirasinda sübsidanal neotektonik bir bölge durumundadir. Tortoniyen ayni zamanda Ege ve Bati Türkiye grabenlerinin olusmaya basladigi zamandir. Anadolu blogunun batiya dogru hareket etmeye basladigini gösteren önemli bir delilde Dogu Girit’te ki Lerepatra yari grabeninden elde edilmistir. KD-GB dogrultulu sol-yanal dogrultu atimla kontrol edilen bu graben Serravaliyende olusmusmus ve adada bulundugu kesimde Eosen(?)-Erken Miyosen nap kümelerini ayirmaktadir. Bu durum bize gösteriyor ki Hellenik trench sisteminin daha önce yaklasan dogu yarisi Anadolu blogunun batiya dogru olan hareketine cevap olarak büyük bir ihtimalle dogrultu atimli faylanmaya dönüsmüstür. Orta Miyosen sirasinda (Lankiyenden Serravaliyene kadar) onduleli bir topografya olusturan kara yüzeylerinin çogunun düsük ve genis yükseltilerle ayrilan tatli su gölleri ile isgal edildigi özellikle Erol (1981) tarafindan belirtilmistir. Daha sonra Tortoniyen sirasinda bu yumusak topografya çok sayida fay sistemleri ile kirilmaya baslamis göl havzalari daralma ve yogun üçgen biçimli parçalarla çevrilmistir. Benzer bir gelisimin güne Ege içinde geçerli oldugunu bazi arastiricilar göstermistir. Bu da bize gösteriyor ki Anadolu blogu batiya dogru hareket ederken iç bünyesel bakimdan da parçalanmalara ugramistir. Serravaliyen sonunda gerek Ege’de gerekse Anadolu’da ki dalma-batma ile iliskili volkanlarin dagilimindaki degisimler Anadolu’nun batiya dogru hareketinin baslangicini isaret eder gözükmektedir. Türkiye’de ki en güney dalma batma zonu ile iliskili Tortoniyen öncesi volkanizma seyrek olmasina karsin, gelecekteki Anadolu blogunun tüm uzunlugu boyunca üniform olarak dagilmistir. Tortoniyenden baslayarak volkanizma da sadece yogunluk bakimindan artma olmamis ayni zamanda belirgin alanda yogunlasma olmustur. Bu bölgeler sirasi ile Hellenik ve Kibris dalma-batma zonlari arasindaki G. Ege ve GD. Orta Anadolu bölgesi, Trakya’dan Yugoslavya’ya kadar aktif K-G gerilme zonunun batiya dogru hareket eden Anadolu blogunun D. Trakya’yi ve Makedonya’yi bu alanlarin kuzeyindeki sahadan ayirmaya çalismasinin bir sonucu olarak ortaya çiktigi tartisilmistir. Geç Miyosen sirasinda (Messmiyen) Türkiye’nin güncel tektonik rejimi iyice belirgin bir hale gelmistir. Bu dönemden itibaren ilerleyen deniz sulari bir daha asla Türkiye kara alaninin herhangi bir önemli kesimini istila etmemistir. Bu sirada gelecekteki KAF’in yerinde daha önce gelismis bir makaslama zonunun varoldugu belirtilmistir. Fay zonu asil jeomorfolojik görüntüsünü daha sonra Erken Pliyosen sirasinda almistir. Bu veriler Erken Pliyosen ile Geç Serravaliyen arasinda çökelen Pontus formasyonu içerisindeki mezofaylarin dagilimina dayanmaktadir. Alt Pontus formasyonu (Geç Serravaliyen-Tortoniyen) ile kusatilan KAF zonu ile iliskili mezofaylar ana faya çaprazvari biçimde uzanan genis bir kusakta dagilim sunar. Üst Pontus formasyonu da (Mesiniyen-Erken Pliyosen) bu faylardan etkilenmis, ancak daha dar bir zonda görülürler. KAF boyunca rastlanan dogrultu atimli havzalarin çogu da Mesiniyen olarak yaslandirilmaktadir. KAF’in gidisi boyunca dogrultu atimli havzalarin sayisindaki tedrici artis, dünyada bu fayin en iyi benzerlerinden olan San Andreas fayi boyunca olan Neojen havzalarina çok benzerler. Fay zonunun bati ucunda daha önce sözü edilmis deniz koridoru neticede Çinarcik baseni olarak bilinen KB uzanimli bir çöküntü üzerinde fay zonuna kavusmustur. Karmasik graben sistemleri çökmeye devam etmis ve Mesiniyen sirasinda sayica artmislardir. Normal faylanmanin Mesiniyen sirasinda Kos adasinda basladigi belirtilmistir ve içinde Kos adasinin yer aldigi Kezme grabeni muhtemelen ayni yaslidir. Graben tabanlarindaki hizli çökme sedimantasyonu sinirlamis ve sahasal dagilimi büyük oranda kontrol etmistir. Tatli su gölleri Tortoniyen sirasinda Orta Anadolu kesiminde genis sayilabilir alanlar isgal etmesine ragmen Mesiyende bu tatli su göllerinin sahasal büyüklügü azalmistir. Bunun nedeni hem artan faylanmaya bagli olarak yükselen topografya, hem de Akdeniz’in Mesiyende ki kurumasi ile gelisen sicak iklimdir. Dogu Türkiye’de de karasal sedimanlar D-B uzanimli havzalarda toplanmaktaydi. Bu sahada Serravaliyen ile Erken Pliyosen arasinda yüksek potasyumlu kalk-alkalen volkanizma yogun olarak artmis ve topografik olarak yükselen sahalarin çogalmasini takiben yanal yönde yayilmaya baslamistir. Pliyosen sirasinda Türkiye’de ki sedimantasyon alani Geç Miyosen ve Orta Anadolu’da ki topografik yükseltilerle karsilastirildiginda bir dereceye kadar azalmistir. KAF zonu boyunca havzalarda artma olmus ve yeni havzalar meydana gelmistir. Erken Pliyosen DAF ve KAF boyunca sürekli derin ve dar çöküntülerin ilk isaretlerinin taninabildigi ilk zamandir. Deniz KAF’in bati kesiminden geri çekilmis, buna karsin gelecekteki Ege denizini olusturacak sekilde büyümüstür. Bu da bize gerilen alanin çöküsünü göstermektedir. Aslinda herhangi bir kesin veriyle KAF’in baslangicini tarihlemek için bu fay zonu boyunca kesin bir delil yoktur. Bununla beraber fayin dogu bitim yerinde ve yine fayin dogrudan etkisi altinda gelisen Karliova baseninin çökmesi fayi Pliyosende olustugunu göstermektedir. Pleistosen sirasinda Türkiye bugünkü topografyasini kazanmistir. Bu sirada deniz KAF’in bati kesimine yeniden dönmüstür. Ayni zamanda deniz Ege denizi boyunca Türkiye’nin kiyi alanlarini kaplamis ve kismen de grabenler içerisinde yayilmistir. Deniz bu grabenler içerisinden tarihsel zamanlarda tamamen delta ilerlemeleri ile geriye itilmistir. Türkiye’nin topografik görüntüsü zamanla Orta Anadolu’da bir eksen etrafinda tersine olarak degismistir. Anadolu blogunun batiya dogru kaçmasinin baslangicinin, topografik yüzeyin hala batiya dogru egimli oldugu bir zamanda basladigi belirtilmektedir. Topografik yüzey muhtemelen Pliyosen sirasinda hemen hemen yatay bir durumdadir ve bu dönemin sonuna dogru batiya dogru egimlenmeye baslamistir. Simdi (günümüzde) bile Erken Miyosen sirasinda doguya dogru yaptigi egim kadar batiya egim yapmamaktadir. Bu zamana kadar yapilan çogu arastirmalarda bu durum dikkati çekmektedir. Arastirmacilar çalistiklari alanlarda sinirli bölgelerden kalkarak birtakim jeotektonik açiklamalar yapmislar ise de bu hususta kesin bir neticeye gidilememistir. Bu arada bölgesel manada bir açiklama Sengör ve Yilmaz tarafindan yapilmistir. Sengör Türkiye’de paleotektonik neotektonik sinirini Orta Miyosen olarak vermistir (Serravaliyen-Tortoniyen arasi) Ayni zamanda yazar neotektonik olaylari baslatan mekanizmanin Bitlis kenet kusagi boyunca Avrasya-Arap kitasi çarpismasi oldugunu belirtmistir. Bu çarpismaya bagli olaylar zinciri söyle siralanabilir :

Pontidler Geç Kretase sirasinda kuzeye egimli bir dalma-batma zonu üzerinde gelismekte olan kismen Hersiniyen kismen Kimmeriyen yasli bir temel üzerinde güneye bakan Pasifik tip bir kita kenari idiler. Neotetis’in kuzey kolunu olusturan Vardar okyanusunu tahrip eden bu dalma-batma zonu ile ilgili magmatik yayin ardinda Geç Kretase-Eosen açilan bir deniz ise bugünkü Karadeniz’i olusturmustur. Anadolu’da Neotetis’in kuzey kolunun güneyinde bugünkü Anatolid ve Toridleri kapsayan Anatolid-Torid platformu mevcuttu. Senoniyende (Üst Kretase) Neotetis’in kuzey kolundan güneye bu platform üzerine büyük ofiyolit naplari yerlesmistir. B. Anadolu’da Lütesiyen (Orta Eosen), Orta ve Dogu Anadolu’da Priskaniyen (Üst Eosen) öncesinde doguya dogru incelerek ve çatallanarak sona eren Anatolid-Torid platformu ile Pontid adayayi çarpismistir. Bu çarpisma sonucu Anatolid-Torid platformu kendi içerisinde kuzeye dogru egimli büyük ölçekli saryajlarla dilimlenmeye baslamistir. Toroslarda ki karmasik nap sistemleri bu dilimlenmenin dogurdugu naplarin güney uçlarini temsil ederler. Anatolid-Torid platformunun doguya dogru çatallari Munzur daglari ve Bitlis-Pötürge kristalin naplari ile temsil olunurlar. Bunlarla Iran arasinda Juradan Eosene kadar herhangi bir kitasal baglanti kurulamamistir. Aksine Dogu Anadolu’nun önemli bir kisminin Eosen-Oligosen alti temelini Geç Mesozoyik-Erken Tersiyer yasli ofiyolitik melanj, flis, ensimatik veya ensialik adayayi karmasiklarinin olusturduklari konusunda pek çok veri bulunmustur. Bu durum Dogu Anadolu’nun Karliova ekleminin dogusundaki kesimlerinin tabani en genis manada bir melanj kamasinin olusturdugu fikri bu bölgelerin neotektonik stilinin ve kalk-alkalen volkanizmasinin yorumlanmasinda kritik bir rol oynamaktadir. Bu yüzden Anatolid ve Torid paleotektonik bölgeleri Dogu Anadolu’da bireyselliklerini kaybederler ve Dogu Anadolu yigisim karmasigina geçerler. Gerek Anatolid-Torid platformunu, gerekse Dogu Anadolu yigisim karmasigini Afrika-Arabistan levhasindan ayiran Neotetis’in güney kolu Geç Kretasede kapanmaya baslamis ve sadece Bitlis-Zagros kesiminde Orta Miyosende Arabistan-Avrasya nihai çarpismasi gerçeklesmistir. Türkiye’de neotektonik devreyi baslatan iste bu kismi kapanmadir. Buna göre Türkiye’de neotektonik devreyi Anadolu-Arabistan çarpismasi baslatmistir. Dogu Anadolu bölgesi Pliyosen sonlarina dogru önemli derecede yükselmelere ugramistir. Dogu Anadolu’nun yükselmesinin çok önemli ve yükselmesinin mekanizmasina isik tutan yönü Bitlis kenet kusagi daglarinin Dogu Anadolu platosundan daha sonra yükselmeye baslamis olmalari veya daha yavas yükselmekte olmalaridir. Gerek Kizildeniz gerekse Atlas okyanusundan elde edilen magnetik lineasyon verileri hem Türk-Iran platosu hem de civar yerlerin yüksek ve daginik depremselligi ve hem de Türkiye’de ki Kenar Kivrimlarinin ve Zagros self serilerinin Pliyosenden günümüze dek devam eden kivrimlanmalari bu bölgede Arabistan-Avrasya yaklasmasinin hala faal oldugunu göstermektedir.

Dogu Anadolu’da bu yakinlasma, okyanusal dalmaya imkan bulunmadigindan kitasal yamulmaya dönüserek iki ana yolla karsilanmaktadir. Bir yandan Anadolu levhasi Kuzey ve Dogu Anadolu transform faylari boyunca batiya sürüklenmekte, Karliova ekleminin dogusunda da önemli bir kismi bir melanj kamasinda ibaret olan kita kabugunun kivrim ve bindirme tektonigi vasitasiyla kolaylikla kisalip kalinlasmaktadir. Karliova ekleminin dogusunda gerek Üst Miyosen gerekse Pliyosen tortulari genel olarak D-B dogrultulu eksenler etrafinda kivrimlanmislardir. Dogu Anadolu’da ki bütün yapi aileleri Bölgedeki yamulmanin kismen K-G sikisma ve D-B genisleme (yanal atimli faylar ve açilma çatlaklari) kismen de K-G sikisma ve kabuk kalinlasmasi (kivrimlar ve bindirmeler) seklinde gelistigini gösterirler. Dogu Anadolu’da bu yapilarin tümünün önemli bir ortak özelligi devamliliklaridir. Bu yapilarin devamliliginin nedeni yapilarin çogunun kisa mesafede birbirlerine dönüsmelerinin sonucudur ve Dogu Anadolu’nun muntazam fakat homojen olmayan bir sekilde K-G yönünde daraldigini gösterir. Kivrimlar ve bindirmelerle belgelenen siddetli bir K-G daralmanin hakim oldugu Dogu Anadolu’daki yüksek ve halen yükselmekte olan topografya ve 150 m.gal’lik Bouger yerçekimi anomalisi burada ayni zamanda kalin ve halen de kalinlasmakta olan bir kita kabugunun bulunduguna isaret eder. Dogu Anadolu’da ki kabuk kalinligi Dogu Anadolu yigim karmasiginin sikisip kalinlasmasinin sonucudur. Yine Dogu Anadolu’da KB. Iran’la birlikte ayni zamanda yogun bir Tersiyer volkanizmasi da etken olmustur. Üst Miyosen Pliyosende baslayan bu volkanizma çok yakin tarihi zamanlara hatta günümüze kadar diri kalmistir. Bu volkanizma hem kalk-alkalen hem de alkalen kayaçlarla temsil olunur. Plaka altina halen dalan bir litosfer levhasinin bulunmasi Dogu Anadolu’da ki volkanizmanin kita kabugunun kismi ergimeye ugramasinin ve açilma çatlaklari boyunca yükselmenin sonucu olduguna isaret eder. Buradaki kalk-alkalen volkanizma melanj kamasi malzemesinden kismi ergime sonucu olusmus volkanizmayi, alkalen volkanikler ise açilan K-G veya buna yakin dogrultulu açilma çatlaklarindan yükselerek yüzeye yayilmis manto malzemesini temsil eder. Kabuk kalinlasmasi ve açilma çatlaklarinin olusumu Dogu Anadolu’da ki sikisma tektoniginin eserleri olduguna göre buradaki bunlarla ilgili magmatizma da ayni olayin sonucu olmasi gerekir. Zaman içerisinde alkalen volkanizmanin kalk-alkalen volkanizmaya nispetle artma göstermesi ise artan kabuk kalinligina bagli olarak giderek fazlalasan litostatik basinç etkisiyle platoda sikisip kalinlasma tektonigine oranla, sikisip yanal genisleme (yanal atimli faylar, açilma çatlaklari) tektonigin fazlalastigini göstermektedir.

Özet olarak Dogu Anadolu’nun neotektonigi tek bir temel kaynaktan Arabistan-Avrasya yakinlasmasinin halen faal olmasindan türemektedir. Ancak yukarida da deyinildigi gibi platoyu devamli yükseltmek yerçekimine karsi yapilan bir is oldugundan giderek güçlesir. Bu nedenle Anadolu’nun önemli bir bölümü nü yatay olarak kolaylikla dalip batabilen Dogu Akdeniz litosferi üzerine itmek bu bölgeyi tümüyle kalinlastirmaktan daha elverisli görülmektedir.

Bu olay iki parmak arasinda sikistirilan bir limon çekirdeginin parmaklarin arasindan firlamasina benzer bir olaydir. Bu olayin mekanik esaslari söyle açiklanabilir :

Bir hacmin kivrim ve bindirmelerle daralip kalinlasabilmesi için (s 3) en küçük asal gerilmenin düsey olmasi gerekir. Ancak artan kabuk kalinligi s z olarak adlandirilan litostatik basinci arttiracagi için belirli bir kalinliktan sonra s 3 + s z orijinal s z nin degerini geçerek onu düsey duruma getirir. Bu andan itibaren bölgede kivrim ve bindirme tektonigi yanal atimli fay tektonigine dönüsür. Ancak hizli erozyon durmus olan yükselme nedeniyle daha önce erisilmis olan yükseklikleri hizla asindirir ve böylece s 3 ü tekrar düseye iade eder. Böylece yukarida anlatilanlar tekrarlanmis olur. Avrasya’ya nazaran batiya dogru itilmekte olan Anadolu levhasini dogu yarisinda sinirlayan KAF ve DAF iste bu görevi yerine getirmek için olusmuslardir.

Bektas (1981) KAF’in yanal hareketinin doguda Arabistan plakasinin bagil hareketinden kaynaklanmadigi görüsündedir. Yazar Arabistan plakasinin kuzeye dogru hareketiyle Anadolu ve Iran plakalari arasinda bulunan Van plakasinin kuzeye dogru sikistirilmasi sonucu Anadolu plakasinin batiya dogru itilmesine dolayisiyla bunun KAF’in sag yanal hareketine neden oldugu kararindadir. Diger taraftan ayni arastirici bölgesel ve global ölçekli yatay yöndeki kabuk kalinligi degisikliklerinin kabuk içi büyük gerilmelere neden oldugu ve KAF sistemi faylari ile birlikte dar rift zonlari altinda manto yükselmesi ihtimali de dikkate alinirsa KAF sistemi mekanizmasinda yatay, düsey ve kabuk içi gerilmelerin etkinlik kazandigi belirtilmistir. Bu nedenle arastirmaci plaka hareketlerinin kuramsal mekaniginin daha da karmasik bir durum kazanacagini ve KAF sistemi faylarinin labaratuvar deneyi sonuçlari ile açiklanmasinin güçlesecegini ileri sürmüstür.

Türkiye’nin büyük dogrultu atimli faylarinin olusumunda tartisma konusu yapilan durumlardan birisi de bu faylarin olusumuna neden olan Arabistan plakasinin hareket dogrultusudur. Genelde arastirmacilar bu hareket yönünün dogrultusunu yaklasik K-G kabul etmelerine karsin detaya inildiginde bazi yazarlar hareketi KD yönlü olarak kabul ederken, bazilari KB yönlü kabul etmektedir. Bunlardan Arpat ve Saroglu (1972); Antakya grabenindeki çekme gerilmesinin meydana getirilebilmesi için Arabistan plakasinin bagil hareketinin KD yönünde olmasi gerektigini ileri sürmüslerdir. Buna karsin Tatar (1978); bu yönün dogu kesimde KAF’a dik DAF’a ise paralel oldugunu ileri sürerek mekanik açidan bu durumun uygun düsmedigini belirtmistir. Ayrica yazar gerek kendi bulgularini gerekse Kromberg (1978), Canitez (1973) ve Alptekin (1973)’in bulgularini delil göstererek Arabistan plakasinin hareketinin KKB-GGD dogrultusunda olmasi gerektigini savunmustur. Diger taraftan yazar bölgedeki diger önemli yapisal unsurlarin duruslarinin böyle bir kuvvet dogrultusuyla uyustugunu belirtmistir.

Ayrica KAF için baska bir mekanik sorunda bu fayin dis bükey bir yay olusturmasi ve bu nedenle fayin bati kesiminin mevcut kuvvet dogrultularina göre sag yanal bir atim meydana getirmesinin güç olacagi görüsüdür. Bu sorunla ilgili hala makul bir çözüm getirilmis degildir.

Neotektonik dönemde arastirmacilarin karsisina çikan yapilar baslica üç grupta toplanmaktadir. Bunlar ; ( 1 ) Eski yani paleotektonik yapilardan hiç etkilenmeyen tamamen yeni yapilardir. Buna ülkemiz açisindan, KAF, DAF ve Ege Grabenlerinin neotektonik dönemde olusmus olan genellikle D-B grabenleri örnek verilebilir. (Asi Yapilar) ( 2 ) Eski yapilari az veya çok izleyen anlamda kismen ve özellikle konumlari açisindan etkilenmis olan yeni yapilar. Örnek olarak; Ecemis Çukuru Fayi (Kaim Yapilar) ( 3 ) Konum ve türleri neotektonigin kinematigine uygun olduklari için evrimlerini degisiklige ugramadan sürdüren yapilar. (Hortlak Yapilar) olarak siniflamak mümkündür.

Ege’de ki neotektonik dönemi baslatan hareketler hakkinda baslica iki görüs öne sürülmüstür. Bunlardan birisi Ege’nin Hellenik dalma-batma zonu etkisinde gelismis bir kenar denizi oldugu görüsü, digeri ise Ege’nin D-B daralma sonucu K-G yönde açilmaya basladigi görüsüdür.

Bu iki görüsten birincisi sadece mekanik bir yaklasim olup çok fazla kabul görmemis, buna karsin ikinci görüsün daha tutarli bir görüs oldugu kabul edilmistir. Ikinci görüse göre Anadolu blogunun batiya hareketinin Yunan makaslama zonu boyunca frenlenmesi bölgede genel bir D-B sikismaya neden olmus ve bu sikisma Ege bölgesinde K-G açilma ile karsilanmaya çalisilmistir. Tüm Dogu Anadolu orojenik zonu içerisinde neotektonik rejimin gösterdigi düzenlilik ve özellikle zamanlamadaki uygunluk bu bölgedeki tüm neotektonik evrimin tek bir kaynaktan türemedigini göstermektedir. Bu nedenle Ege’yi bu sistemin diger parçalarindan soyutlamak mümkün degildir. Ege’nin Hellen hendeginin gerilmesi sonucu gerilmeli bir fay sistemi olarak olustugunu ileri süren modellerin karsilastigi en büyük güçlük Ege’de ki neotektonik yamulmanin tamamen Yunan makaslama zonunun güneyi ile sinirli kalmasi ve Dogu Akdeniz’in özellikle Anadolu’nun neotektonik evrimi ile gösterdigi mükemmel zamansal uyumudur. Öte yandan ikinci modelin karsilastigi en önemli güçlük ise sadece D-B daralma etkisi ile Ege’de Tortoniyenden beri gelisen en az %30 K-G genislemeyi gerçeklestirebilmektedir. Gerçi D-B daralma ayni yönde uzanan D-B serbestleme yapilari olusturmakla birlikte Ege’de bildigimiz büyük genislemeleri temsil eden graben sistemlerini olusturabilmek için faal bir K-G çekme gerekir. O halde bu çekmenin kökenine göz atildiginda bir makaslama çifti gerilmesi bu soruya en uygun cevabi verir. Anadolu blogunun batiya dogru kaçisi yalniz KAF boyunca hareketli degil özellikle Orta Anadolu’yu bir ag gibi ören ve buradaki büyük ovalari sinirlayan verev atimli faylar boyunca meydana gelen hareketle de karsilanmaktadir. Bu faylar degistirilmis bir Prandtl hücresi içinde olusan kayma düzlemlerine benzetilmistir. Bu benzetmede KD-GB dogrultulu sag yanal atimli faylar için yeterince bulunmus, KB-GD dogrultulu sol yanal atimli faylar için tek örnek bulunamamistir. Buradan hareketle Prandtl hücresi benzerinin Türkiye arazisi için asimetrik gelistigi ve Anadolu’nun GD’ ya iç bükey dilimler seklinde Dogu Akdeniz’in okyanusal litosferi üzerine atildigi ortaya çikmaktadir. Ege bu dilimlerin en batida ki ve en büyük alanidir. Dilimlerin birbirlerine göre yaptiklari hareket sonucu Ege dilimi içerisinde makaslama yamulmasi olusmus ve bu makaslama çifti Ege genisleme alanini dogurmustur. Ege’nin genislemesi, genislemenin en rahat olabilecegi yani çevrede en çok okyanusal litosfer olan en bati bölgeden baslamis ve genisleme rejimi Anadolu içlerine kadar gittikçe azalan bir siddetle ilerlemistir. Ege graben sistemi dogu ve KD’ da sinirlandirdiklari düsünülen KB-GD dogrultulu muhtemel yanal atimli fay sistemlerine de bu görüs açiklik kazandirmis bulunmaktadir. Bunlar Ege bölgesinde etkili olmus makaslama sistemine ait antiriddle kesmeleridir. Hellen hendegine paralel gelisen, hendege hem dik hem de paralel genisleme ile kesimin yamulma hareketlerinin Ege’nin diger bölgelerinden farkli olarak buradaki yamulma elipslerinin her iki ekseni de pozitif uzamaya sahiptir. Güney Ege’de Hellen hendegi ile bunun daha gerisinde ve kuzeyinde kalan bir hat arasindaki bölge Ege’de ki hendek gerilmesi sonucu gelisen tek alani temsil etmektedir.

Türkiye'deki Neotektonik Yapilarin Karakteristikleri...

Güneydogu Anadolu bindirmesinin yasi Orta Miyosen sonrasidir. Bu bindirme Orta Miyosende baslamistir ve halen günümüzde de devam etmektedir. Bu bindirme yaklasik 20 km. kadar güneye ilerlemistir.

KAF ve DAF için kesin bir olusum yasi verilememektedir. Burada sadece yaklasimlar vardir. Ancak sunu söyleyebiliriz ki Anadolu-Afrika levhasinin çarpismasindan sonra olusmus yapilardir. Pavoni (1961) KAF için Erken Tersiyer yasta olabilecegini ileri sürmüs olmakla birlikte daha sonra yapilan detay çalismalar bu yas araligini daha geç zamanlara tasimistir. Ketin (1976) KAF’in rift zonu içinde Orta Miyosenden daha yasli sedimentler bulunmadigini belirtmistir. Abdusselamoglu (1959) Mudurnu civarinda elde ettigi bulgulara dayanarak faylanmanin en azindan Pliyosenden önce hareket etmeye baslamis oldugunu belirtmistir. Tatar, Erzincan dolaylarinda fay kollarindan birinin pliyosen çökelleri ile örtüldügünü belirterek faylanmanin Pliyosenden önce baslamis olmasi gerektigini savunmustur. Seymen Resadiye dolayinda yaptigi çalismada Pontidlerle Anatolidler arasinda ve Burdagaliyende meydana gelen bindirmenin fayla kesildigini ve ötelendigini belirterek faylanmanin Burdagaliyen sonrasi meydana geldigini göstermistir. Seymen ve Aydin Göynük civarinda Alt Miyosen yasli kayaçlarin faylanmadan etkilendigini ve atildigini belirtmistir. Ayrica Canitez, Arpat ve Saroglu fay boyunca yilda 1-2 cm’lik ortalama bir hareketin varligini belirtmistir. Eger bu orani kabul edip ayni zamanda fay boyunca ortalama 80 km’lik bir atim göz önüne alinirsa bu hizla bu atimin meydana gelmesi yine Burdagaliyen-Pliyosen arasina denk düsmektedir.

Barka (1984), KAF’in yasi ile alakali su görüsü ileriye sürmüstür. Yazara göre fay ilk kez Tortoniyen sirasinda olusmaya baslamis Mesiniyen ile Pliyosenin hemen basinda fayin terslenme gösterdigi belirtilmistir. Yine ayni arastiriciya göre Pliyosen-Erken Pleistosen döneminde KAF’in ana kiriginin olustugu ve deformasyonun genis alanlar yerine yalniz fay düzlemi boyunca yanal hareketler seklinde ortaya çiktigini belirtmistir. DAF üzerinde KAF’ ta oldugu kadar çok çalisma yapilmamistir. Bu nedenle faylanmanin yasi konusunda yeterli oranda veri yoktur. Gölbasi civarinda Erdogan tarafindan yapilan bir çalismada Güneydogu Anadolu bindirmesinin faylanmadan etkilendigini ve 25 km. kadar ötelendigini belirtmistir. Buda bize en azindan DAF’in Güneydogu Anadolu ana bindirmesinden sonra meydana geldigini göstermektedir.

Faylanmalarin yasi ile ilgili bütün bu veriler faylari olusturacak yirtilmalarin en azindan Orta Miyosen ile Pliyosen arasi bir dönemde yani Türkiye için öngörülen neotektonik dönemde meydana geldigini göstermektedir. Kökeninde yukarida söz edilen yapilarla iliskili olan Bati Anadolu grabenlerinin faylarida yine neotektonik dönemde olusmus kiriklardir.

Bu yapilarla ilgili atimlara gelince Güneydogu Anadolu bindirmesinin atimi yaklasik 20 km. kadardir. Dogrultu atimli faylara gelince bunlarin toplam atimi üzerinde çok degisik görüsler ileriye sürülmüs durumdadir. 300-400 km’den 15 km’ye kadar degisen degerler verilmektedir. Pavoni KAF’in güneyinde kalan Amasya Jurasi ile fayin kuzeyinde kalan Bayburt Jurasini karsilastirarak KAF’in 400 km. civarinda bir toplam atimi oldugunu ileri sürmüstür.

Bu konuda Seymen Amasya-Resadiye civarinda yaptigi gözlemlerde Pontid Anatolid kenet kusaginin faylanmadan etkilenmis olup ve KAF ile atilmis durumdadir. Arastirmaci atimin 85 ± 5 km oldugunu ileri sürmüstür. Bu arada Tatar Erzincan civarinda 50 km kadar bir atim belirlemis ve bunun Seymen’in bulgulari ile uyustugunu belirtmistir. Tokay KAF’in 60-80 km kadar bir toplam atim sundugunu ileri sürmüstür. Bergounan (1975) Erzincan civarinda 100-120 km kadar bir atimdan söz etmistir. Barka ise Havza-Ladik civarinda 25 ± 5 km’lik bir atim bulmustur. KAF’in atimi üzerinde genel olarak kabul gören bir görüs fayin dogu kesimlerdeki atimin bati kesimine göre daha fazla oldugudur.

DAF’in toplam atimi üzerinde daha az sayida kaynak bilgi mevcuttur. Üç lokasyonda verilen degerler su sekildedir: Göynük civarinda 22 km, Gölbasi civarinda 20 km, Pötürge civarinda Firat nehrinin fay zonundaki sol yanal atimda 15 km dolayinda oldugu belirtilmektedir.

Kaynak Metin : "Firat Üniversitesi Jeoloji Bölümü Ögretim Üyesi Yard.Doç.Dr. Mehmet TURAN'nin Türkiye'nin Neotektonigi adli yüksek lisans ders notlari"...

Kaynak Fotograflar : "http://www.izmir.bel.tr/izmirdeprem/izmirrapor.htm"...