Malatya Karakaya Baraj Gölü Kirliliği Paneli

 

09.02.1994 Malatya

 

 

Ekosistemler ve Sucul Ekosistem

 

 

Ekosistemler

 

Ekosistemleri "açık ekosistemler ve kapalı ekosistemler" olarak da ayırmak mümkündür.

 

Global (küresel) ekosistem biyosferdir.

Doğal ekosistemler ve yapay ekosistemler olarak da bir ayırım yapabiliriz:

 

1.Doğal Ekosistemler:

1.1. Sucul (akvatik) ekosistemler

1.1.1. Marin (deniz ve okyanus ekosistemleri)

1.1.2. Limnik (göl, akarsu, v.b. ) ekosistemler

1.2. Karasal (terrestirik) ekosistemler

1.2.1. Yarı karasal ekosistemler (torf sahaları, turbalar)

1.2.2. Tam karasal ekosistemler ( orman, maki, çalı)

2. Yapay ekosistemler

2.1. Kentsel ve sanayi ekosistemleri (teknosfer, agrosfer )

 

Ekosistemler hem zaman hem de hacim boyutu ile sınırlanamaz. Sentetik ekolojiye sinekoloji denir. Bu arada tüm koşullar ayarlanır ve incelenir. Dengeler araştırılır.

 

Yapay veya doğal ekosistemlerde zaman içinde günün değişen ekolojik koşullarına göre bir düzenli değişim vardır. Aylara göre ekosistemdeki baskın tür ve populasyonlar kendini gösterir. Bu değişim ritimlidir, periyodiktir. Yeni, taze bir ekosistemde ilk canlılar ortama uyum sağlar (aktif çamur ekosistemi, orman ekosistemi, v.b. ) daha sonra bunların getirdiği ve değiştirdiği yeni ekolojik koşullarda da diğer türler ve canlılar kendileri için barınak ve/veya yaşam ortamı bulurlar ve gelişir, çoğalırlar. Sonuçda nihai ve kararlı bir sistem oluşabilir, bu sistem ve durum " Klimax" olarak adlandırılır. Primer ve sekunder suksesyondan sonra ekosistemin tüm unsurları ve elemanları tamamlanmış olur.

 

İnsan ve insanın ekosisteme etkileri onu değiştirmesi bilinmektedir. İlk etkisi taş devrinde başlamış ve bugüne kadar sürmüştür. Ancak insan nufusu çok arttığı için de boyutları ve tki şekilleri değişmiştir. Özellikle oluşturduğu teknosfer ve agrosfer üzerinden ekosistemler açık sistemler olduğundan tümüne zararı çok fazla olmuştur. Ancak 1960'lı yıllardan itibaren olumsuzlukların yarattığı kötü sonuçlar farkedilmiş ve önleyici, iyileştirici yatırımlara ağırlık verilmiştir.

 

Biyokimyasal Reaktör Olarak Yüzeysel Sular (Yapay Sucul Ekosistemler)

 

Biyokimyasal su işlem tesisleri olarak yapay yüzeysel sular (göl, gölet, baraj v.b.) her biri ayrı reaktör gibidir ve yapay ekosistemdir.

 

Yapay toplanmış suların fonksiyonları,

 

Çizelge : Yapay yüzeysel sucul ekosistemleri ve bunların karşılaştırılması/işlevleri

-------------------------------------------------------------------

Sembol Foksiyonları Akarsu tipi

-------------------------------------------------------------------

A Ham atık suyun işlemi(veya me- Atık su lagünleri,

kanik ön arıtmadan gelen suyun) oksidasyon lagünleri

B Ham atık suyun seyreltme suyu stabilizasyon

ile birlikte itlemi lagünleri

Atıksu lagünleri

C Biyolojik ön işlemden gelen Su arıtma lagünü

atık suyun işlemi

D Kirlenmiş yüzeysel suyun işlemi Akarsu barajları ön

(esas kısımda) havuzlar regü.

E Kirlenmiş yüzeysel suların yan Akarsu barajları,

kısımda işlemi akarsu arıtma tes.

F Kirlenmiş yüzeysel suların ön İçme suyu eldesi için

arıtma kademesi olarak işlemi reaksmiyon ve depolama

havuzları

----------------------------------------------------------------------

a) Kapalı sistemler

 

Laboratuvarlardaki batch (doldur, botalt) yani sürekli olmayan sistemlerdir

- Ham atık su ile doldurma

- Organik madde ileri düzeyde parçalandıktan sonra boşaltma

 

b) Tubular reaktör veya tüp reaktörler

 

Reaktörlerde fraklı akışlardan dolayı zamana bağımlı olarak substrat ve biyomas konsantrasyonunun değişimi; toplam hacimleri aynı olan fraklı reaktör tiplerinin karşılaştırılması söz konusu olabilir.

 

 

Ekosistemler ve Biyosferin Yapısı

 

Ekoloji canlılar ile cansızlar arasındki bütünsel ilişkileri inceleyen bir bilim dalıdır. Canlılar cansız çevrelerinden etkilenrek 3 milyar yıl evrime uğradılar ve aynı zamanda da cansız çevrelerini etkilediler, değiştirdiler.

 

Bütünsel olarak bakıldığında ekosistem pedosfer, atmosfer, hidrosfer, litosfer ve biyosfer gibi ortamlardan oluşur. Canlı ve cansız unsurları içerir.

 

Ekosistemler genelde yapay ve doğal olarak ikiye ayrılır, bunları da karasal ve sucul olarak ikiyeayırmak mümkündür. Karasal eko-sistem ; kırsal ve kentsel ekosistem veya tarım ve sanayi ekosistemleri şeklinde genel olarak ayrılabilir. Sucul ekosistem marin ve limnik ekosistem olmak üzere genelde ikiye ayrılır.

 

Ekosistem bıyotop ve biyosönözden oluşur. Diğer bir değişle yaşam ortamından ve yaşam topluluğundan meydana gelir. Üreticiler, tüketiciler ve parçalayıcılar ekosistemde madde dolanımını ve dengeyi sağlarlar. Doğal biyotik ve abiyotik faktörlerde yapay emisyonlarla büyük bir değişiklik yapılınca denge bozulur. Sağlıklı ekolojik dengelerin bozulması halinde, bunların tekrar eski haline dönüştürülmesi ve iyileştirilmesi çok pahalıya mal olur. Sağlıklı ekosistemleri korumak ve ekonomik olarak da bozmadan ondan optımum yararlanmak öncelikli insan faaliyetleri arasında olmalıdır. İyi ekolojik dengeler oluşturarak ekonomik faaliyetler yapmak çok önemlidir. Doğanın kendi kendini yenileme kapasitesini zorlayamayız.

 

Ekosistemin yapısı çevresel faktörlerden ve organizmaların yaşam topluluğundan ve aşağıdaki ilişkilerden etkilenmektedir:

 

- çevre faktörleri arasında ilişkiler ve çevre faktörleri ile biyosonöz arasındaki ilişkiler ( ekzojen ilişki )

 

- tür içi rekabet ilişkileri ve türlerarası rekabet ilişkileri ve beslenme zinciri ilitkileri ( endojen ilitki ) .

 

Çevre faktörlerini ;

- iklimsel faktörler ( sıcaklık, yağış, rutubet, ışık )

- kimyasal faktörler ( besin maddeleri, zararlı maddeler, biyokimyasal enerji )

- yer kürenin hacimsel ayrılması, olarak alabiliriz.

 

Yaşam topluluğunu ise ;

- fert sayısı veya biyomasa,

- beslenme zincirindeki kompartımanlara,

- tür çeşitliliğine ( diverzitesine )

- populasyonun beslenme zincirinde yerleştirilmesine (trofo dinamik yapının analizine) göre ayırmak mümkündür.

Biyosönözdeki tür çeşitliliğini türce zengin sayıca fakir , türce fakir sayıca zengin olarak çeşitli kombinasyonlarda görmek mümkündür. Bir ekosistemdeki maksimum tür sayısı ve maksimum populasyon sayısı (toplam biyomas ) biyotopdaki enerji ve madde akışını belirtir.

 

Trofodinamik yapı da beslenme piramidinin veya produksiyon piramidinin oluşmasında kendini gösterir. Beslenme zincirinin çeşitli katmanlarını oluşturan canlılar ve bunların türlerinin üreti verimlerini sıralamak mümkündür.

 

Çevresel faktörlerin çok çeşitli ve zengin olması , zengin tür çeşitliliği-ne, dengeye, biyosönöz beslenme yapısının kompleksliğine neden olmaktadır.

Ekstrem çevresel faktörler de biyosönöz komplekssitesinin azalmasına neden olmaktadır. Beslenme zincirinde tek yönlü teşvik ve gelişme gözlenmektedir, yüksek tüketim kademeleri baskı altına alınmaktadır.

Çevresel faktörlerin kompleks bir şekilde bulunması halinde, bu faktörlerde görülebilecek küçük salınım ve değişimlere rağmen, çok zengin bir organizma yerleşimi ile karşı karşıya kalmak mümkündür.

 

 

Populasyon Dinamiği, Gelişme

 

Gelişme fert sayısı (N) ve bıyomas (X) üzerinden izlenebilir.

 

İnsanlar kendileri için bıyomas üretirken monokültür halinde üretmektedirler, bu nedenle de yaratılan yapay ekolojik koşullarda belirli canlı türleri veya hayvanlar yoğun bir şekilde kendine uygun bu ekosistemde üremektedirler. Biyokütleler halinde üremektedirler. Çünkü bu yapay ekosistem doğal düşmanları bulunmadığından av-avcı ilişkisi görülmediğinden biyomaslarında ve populasyonlarında bir azalma olmamaktadır. Örneğin Nonne adlı bir kelebek iğne yapraklı ormanlarda çoğalmakta yoğun bir populasyona ulaşmaktadır. Bu durumda artan populasyonun yem ihtiyacını karşılayan iğne yapraklıların potansiyel yem olma durumları sürekli azaldığından yem sıkıntısı çekmeye başlamaktadırlar. Aç kalan tırtırlara da viruslar musallat olmakta ve onları çok kısa zamanda yok etmektedirler. Nonne 'nin duşmanları oluşan yeni ekolojik koşullarda oluşmakta ve çoğalmaktadırlar (Avcı sinekler). Bu şekilde bir kütlenin populasyonunun ferd sayısının kuvvetli salımına "Kütle Değişimi" denir. Buna benzer durumlar Aktif Çamur Sisitemindeki organizmalar arasında da gözlenir. Diğer çevre teknolojisi uygulaması alanlarındaki canlılarda da. Ekosistem dengesini kütle ve populasyon değişimi ile bozmamaya ve bunu korumaya çalışmak gerekir. Teknik düzeyde kullanılan yapay ekosistmelerde Mühendislik Hizmetleri bu dengeyi bozan parametreleri elimine etmeye ve hidrolik, biyolojik, fiziksel ve kimyasal koşulları en iyilemeye çalışmaktadır. İok etkiler bazı canlıları ortamdan hemen elimine edebilir. Pres ve stres etkisi yapabilir. Toksik etki yapan unsurlar da olabilir. Populasyon değişimini matematiksel olarak aşağıdaki gibi ifade edebiliriz :

 

dN/dt = k. Nt

 

k = artış hızı

Nt= t zamanındaki nufus sayısı (populasyon büyüklüğü)

 

dNt

------ = dt

k.Nt

 

Entegralini alırsak;

ln Nt = C + kt C = Entegral sabiti

Nt = N0 . ekt

 

(Malthus Yasası- eksponensiyel gelişme yasası)

 

Bir tek terliksi hayvanı bölünerek çoğalacaktır. Her bölünme arasındaki süreye bağlı olarak da k değeri belirlenecektir. Eğer her iki bölünme arasındaki T değeri çok küçük bir sayı ise o zaman birim zamandaki çoğalma hızı çok büyük bir değerdir. Hızlı üreme var demektir. Değişen ekolojik koşullar (besin arzı, ışık arzı, sıcaklık değişimi v.b.) populasyonun belirli bir seviyeye ulaşmasında sonra anıden duraklamasına veya azalmasına neden olabilir. Bu durumda artık lojistik bir gelişme söz konusudur. Örneğin bir bakteri 20 dakika da bir bölünsün, bu durumda ekponensiyelgelişmeyi esas alırsak 36 saat içinde 30 cm kalınlığındaki bakteritabakası tüm dünya yüzeyini kaplayacaktı. Koşullar sınırlayıcı olduğu için bu gelişme lojistik bir eğriyi izleyerek seyretmektedir.

 

Gelişme hızı birim zamandaki biyomas artışı olarak veya birim zamandaki fert sayısınınartışı şeklinde ifade edilebilir. Belirli bir populasyon tarafından gerçekleştirilen biyomas artış hızı;

Besin maddesi, sıcaklık, ışık ve mevsimler gibi çeşitli faktörlere bağlıdır:

 

u = u ( X, S, T, t ....)

 

Gelişme Liebig (1840) tarafından konulan '' Minumum yasasına '' göre yürümektedir. Ekolojik faktörlerden enaz bulunan sınırlayıcı olmaktadır. Ekolojik faktörler sınırlayıcı olunca ya gelişme yavaşlar ya da durur. Lineer bir artış veya stagnasyon söz konusudur. Ekolojik faktörler sınırlayıcı etki yapmaz ve sonsuzsa o zaman sınırsız gelişme be büyüme olur. Bunu da eksponensiyel (üssel) olarak ifade etmek mümkündür. Üsselgelişmeyi de a.) normal üssel gelişme, b.) fazla üssel gelişme, c.) aşırı üssel gelişme (felaket gelişme) şeklinde ele almak mümkündür.

 

Ekosistemdeki Enerji ve Madde Girdisi, Çıktısı

 

Ekosistemde madde taşınımı iki şekilde olabilir:

- abiyojen madde taşınımı (hava akımları ile, su akıntıları ile, hava ve su akıntıları ile )

- biyojen madde taşınımı ( canlıların yer değiştirmesi, hayvanların madde taşıması, insanları madde taşıması,beslenme zinciri yolu ile ).

 

Sürekli ortamlarda taşımaya etki eden mekanizmalar ise ;

- konveksiyon (sıcaklığa ve yoğunluğa bağlı)

- molekular difüzyon, türbülar difuzyon, hidrodinamik disperziyon

- sedimentasyon

- yüzeyalan yolları ile taşıma şeklinde özetlenebilir.

 

Her termodinamik bir dengeye sahip sistem bir itsel enerji içe-rir. Bu içsel enerji U termodinmiğin l. yasasına göreserbest enerji F ve işe dönüştürülemeyen bağlı enerji TS 'in toplamıdır.

U= F + TS

Bu ara inşaa (anabolizma) ve işletme (katabolizma) için enerji harcanır.

 

Birincil ürün üretimi biyosferde madde ve enerji taşınımı için önemli bir esastır. Birincil ürün üretimi sırasında güneş enerjisi ve anorganik besin maddeleri karbonhidratlar, yağlar ve proteinler şeklinde depolanır. Sekunder ürün de heterotrof canlıların bu birincil ürünlerden yararlanarak asimilasyon yoluyla ürettikleri ürünlerdir.

 

Dünya ekosisteminde (sucul ve karasal ekosistemin tümü) bağlanan güneş enerjisi miktarı :

- Karasal ekosistem 1,87 . 10 üssü 18 kJ/yıl

- Sucul ekosistem 1,01 . 10 üssü 18 kJ/yıl

-----------------------------------------------------------

Tüm bitkiler için 2,88 . 10 üssü 18 kJ/yıl

 

Dünya ekosisteminde bir enerji akış diyagramı vardır. Bu kimyasal enerjinin çıkış noktası olan güneş enerjisinden başlar, en üst düzeydeki tüketiciye kadar devam eder. Bir ekosistemdeki enerji bilançosunu da çıkarabilmek için o sisteme giren tüm enerji girdilerini, dönüşümlerini ve çıktılarını bilmek gerekir. Bu da çok karmaşık ve zordur. Örneğin gelen güneşenerjisinin yaklaşık % 1.0 ' i kimyasal enerjiye dönüştürülmektedir. Bu kimyasal enerji de birbeslenme kademesinden diğer beslenme kademesine ancak % 10 olarak aktarılmaktadır.

 

Biyomas ya birim hacim için ya da birim alan için ölçüm yapılabilir :

- suculekosistemde belirli miktardaki suyu fitre ederek içindeki biyoması ölçmek mümkün olabilmektedir.

- lagün veya göl dibi için ise toplamak ve çamurdan ayırmak süretiyle

- Orman, çayır-mera gibi yerlerde ise alansal (birim alan tayinleri) esas olmaktadır.

 

Lagüne azot, fosfor gibi besin maddeleri verilmezse üretim durur.

Çölde olduğu gibi yeterli besin maddesi olsa bile, yağış olmadığı için, tundralarda da yeterli sıcaklık olmadığı için üretim durur veya sınırlanır. Madde döngüsü ve bunun engellenmemesi olayı ekosistemdeki madde-biyomas-enerji akışı için çok önemlidir.

Besin maddelerinin ( azot, fosfor ve potasyum gibi makro besin maddeleri) eksikliği üretimi durdurabileceği gibi, besin maddelerinin ( Co, Mo, Cu, Zn, v.d. mikrobesin maddeleri) fazlalığı da toksik etki yapabilmektedir. En az miktarda bulunan besin maddesi üretimi ayarlamaktadır ( Justus von Liegig Yasası).

Karbondioksit döngüsünü ele alacak olursak, bitkiler atmosferdeki veya sudaki karbondioksiti almakta ve ürtimleri için hammadde olarak kullanmaktadırlar. Sonrada birincil ürünü tüketen diğer canlılar ve hatta birincil ürün üretenler metabolizma ihtiyaçları için gerekli olan enerjiyi buradan karşılamaktadırlar. Disimilasyon ve fermantasyon atığı olarak da karbondioksit açığa çıkmaktadır. Doğal karbondioksit döngüsüne , yapay döngüler de eklenmektedir. Oksijen, su, azot, fosfor, kükürt v.d. gibi maddelerin ekosistemde çevrimleri olmaktadır. Ekosistemin dinamik dengesi bozulmamalıdır. Ekosistem biyolojik dengeyi kendikendine sağlıyabilmektedir, eğer sisteme aşırı yüklenilmezse , bu gerçekleşebilir. Ancak insan faaliyetleri bu dengeleri bozmaktadır.

Ekosistemlerin bozulması ve dönüşümü olgusu da kendisini göstermektedir.

 

 

Denizlerde Ve Karalarda Biyolojik Kütle Üretimi

 

Dünya yüzeyinin 2/3'nün denizlerle kaplı olduğunu düşünürsek, bu ortamın madde dolanımındaki önemini daha kolay anlarız. Ilıman bölgelerde güneşin radyasyon enerjisi 200 Cal/cm2 yıl iken tropik bölgelerdre iki katı kadardır. Bu radyasyon enerjisinden soğuk deniz bölgelerinde 1 m2 alanın altındaki 20-150 m derinliklerde ışığın şiddetine göre fotosentez yolu ile 1000 gr üzün şekeri/yıl fitaplankton kanalıyla üretilmektedir. Bu da 4 milyon kaloriye eşdeğerdir. (4.106 cal) aynı alana düşen radyasyon enerjisi ise 109 cal/m2 yıldır. Buradan radyasyon enerjisinden % 0.4'nün fotosentez yolu ile kullanıldığı açıkça görülmektedir. Yüzey tabakadaki alg üretimi azot ve fosfor gibi minimum faktörleri tarafından sınırlanabilir. 1 m3 yüzey suyunda besin maddesince zengin denizlerde bile 100 mg azot bulunur ki bu değer 104 kadar iyi bir toprağınkinden azdır. Fitoplanktonlar ölünce denizin dibine çökerler ve orada parçalayıcı (destroentler) canlıların aktivitesi sonucu minarilize olan azot ve fosfor, tamamen yüzeye geldiği için bu besin maddeleri yüzeyde azalmaktadır. Halbuki sığ denizlerde veya kışın yüzeyi soğuyan denizlerde (subropik denizlerde) vertikal su hareketi olduğundan dibe çöken bu azot ve fosfor gibi besin maddeleri yüzeye çıkmakta ve gübreleme etkisi yapmaktadır. Bu da bol miktarda fitoplankton üremesine neden olmaktadır. Bu koşullar altında olan deniz bölgelernide bulanıklık egemendir.

 

Birincil ürünün zengin olması iyi balık yetişme ortamını meydana getirmektedir. Dikey su hareketinin az olduğu denizlerde (bir çok ılık tropik denizlerde) plankton üretimi de azdır. Dolayısıyla açık ve güzel mavi su görünümünü arzeder deniz, Plankton az olduğu için ortamda balık da azdır. Bu nedenle mavi renk denizin çölünü simgeler.

 

Denizde 1000 gr üzüm tekerinin 1 m2'den bir yılda üretilmesi, fitoplanktonlar tarafından 360 gr organik karbonun bağlanmış olması demektir. Bu şekilde sağlanan organik C miktarı karbon eşdeğer olarak tanımlanır. Üretim biyolojisinde yapılan hesaplarda bu veriler esas olarak alınmaktadır. Ancak bu bağlanan 360 gr brüt birincil üretimden ibarettir. Bunun %40'ı birincil üreticiler tarafından işletme metabolizması için kullanılmaktadır (160 gr). O halde net birincil ürün 200 gr C/m2 dır. Zooplanktonlar (örneğin, küçük yengeçler) yani birincil tüketiciler (herbivorlar) devreye girmekte ve fitoplanktonnun net üretiminin % 50'e yakın bir kısmı birincil tüketicilere yeni olarak, hizmet görmektedir. Geriye kalan %50'si ise ölmekte ve doğrudan destruentlere gitmektedir. Birincil net ürünün yaklaşık 100 gr'ı Zooplankton organizmasına geçmektedir.

Bunun bir miktarı ise sindirilemez. Bu 100 gr'ın ise %40-50'si solunmakta, sindirilmekte, böylece organik bağlanmış karbonun %50'si yani 50 gr net ikincil ürün olarak kalmaktadır. Bunu takip eden beslenme kademesinde ise (zooplankton yiyenler, örneğin; Hering balığı) bu 50 gr'ın yarısı (25 gr) besin maddesi olarak alınır. Bununda yaklaşık 12 gr'ı solunmakta kullanılmakta hazmi güç madde olarak verilmekete; böylece karnivorların birinci kademesinde 10-12 gr organik bağıl C m2 yıl kalmaktadır. İekil 3'de beslenme, kademeleri ve zinciri görülmektedir.

 

Kolay temin edilemeyişi, sindirilemeyişi ve solunumu nedeni ile kayıplar diğer beslenme kademesinde de yaklaşık aynı kaldığına göre 2. karniforlar kademesinde (örneğin: tom balığı) net ürün olarak 2 gr organik karbon geriye kalmaktadır.

 

109 ton/yıl toplam birincil ürünün biyolojik bağlanmış C olarak tahmini aynı zamanda yaş ağırlık (taze) olarak 500.109 ton taze fitoplanktona yaklaşık eşdeğerdir. 360 gr. organik bağlanmış C 1 kg glukoza (üzüm şekerine) eşdeğer olduğundan denizlerin net yıllık fitoplankton üretimi yaklaşık 50-6- milyar ton glukozdur.

 

Fotosentez olayı sırasında her gr üzüm şekeri (glukoz) için 1 gr O2 açığa verildiğine göre buradan açıkça görüldüğü gibi O2 verici olarak fitoplanktonlar çok önemli itlevleri yüklenmektedir.

 

Karasal Ökesistemden Üretim Örnekleri

 

Karasal ekosistemlerin prodüktivesi ve oluşturduğu biyomas hakkında saptanması çok zor olduğu için çok az sayıda kesin sonuçlar vardır.

 

Suda bir hücreli algler (fitoplanktonlan) birincil üreticiyi oluştururlarken karalarda ise kormofitlerdir. (Tomurcuklu bitkiler). Dünya'daki karaların %28'i orman ile kaplıdır. Gene yaklaşık 10 yoğun kültür alanını oluşturur. Toplam %38'lik bu sahalardan karalardaki biyomasın %80'ni elde edilmektedir. Karalarda üretilen toplam biyomas 13-22 milyar (109)ton organik bağlı C/yıl kabul edilmektedir. Bu da karasal bitkilerin yıllık net üretimi olan 30-50 milyar ton glukoze eşdeğerdir.

 

İklim ve toprak koşulları aynı olan geniş yapraklı, iğne yapraklı, çayır mer'a bitkileri ve çeşitli tarla bitkileri (ortalama gübreleme ile) yaklaşık aynı miktarda biyoması birim hektar da her yıl oluşturmaktadır (Osche, 1978)

Belçika'daki bir meşe kayın ormanındaki biyomas ton/ha.yıl dağılımı aşağıdaki gibidir.

 

Yetil bitkiler 275.000 ton/ha

Toprak üstü Hayvanlar (memeliler, kuşlar, sinekler 0.004(yani 3-5kg/ha) Toprak Canlıları (bitkiler ve hayvanlar) 1.000 ton/ha

 

Toprak organizmaların çoğu ölü organik maddelerden (yaprak, dal, odun, meyva vs.) geçinirler. Bu parçalayıcı "Destruent" olarak adlandırılan bu canlılar en büyük biyoması oluştururlar.

 

Toplam piyosforde (yaşam ortamlarındaki) bütün canlıların toplam ağırlığı yaklaşık 1013ton olarak tahmin edilmektedir. Bunun yaklaşık %99'u yeşil bitkiler iken sadece %1'i bakterilerden mantar ve hayvanlardan ibarettir. Başka bir tahmine göre de biyosferdeki toplam bağlı C miktarı yaklaşık 1,5.1012 ton dolayındadır. Bu da atmosferdeki CO2 şeklinde bulunan karbonun iki misli kadardır. Okyanuslardaki CO2 miktarı atmosferdekinin 70 katı kadar daha fazladır.

 

Tayland'da 1973 yılında yapılan bir araştırmaya göre 1 kg. kuru mikroalg üretiminin maliyeti 3.10 DM"dır. Tesisin yıllık kapasitesi ise 500 ton'dur.

 

Pis sulardan elde edilecek mikroalglerin balık unu, soya taneleri ya da öteki hayvan yemleri ile rekabet edebilecek düzeye eritmesi yerinde olur.

 

Pis sularda mikroalg üretiminin ikinci bir yararı da suyun arıtılmasıdır. Bu su da tarım ya da su kültürü amacı ile kullanılabilir.

 

 

Sucul Ekosistemde Organizmalar ve Beslenme İlişkileri

 

İç sularda özellikle göllerde ve akarsularda yaklaşık olarak 50 000 üzerinde hayvan türü ve 40 000 üzerinde de bitki türü vardır. Sulardaki organizmalar da aynı şekilde foksiyonlarına göre üretici-tüketici-parçalayıcı olarak ayrılırlar.

Bitkiler üretici olduklarına göre 6 molekül karbondioksiti, 12 molekül suyu ve 2872 kJ güneş enerjisini kullanarak bir molekül glikoz üretirler. Bu arada da 6 molekül oksijeni ve 6 molekül suyu da atmosfere veya ortama verirler. Işıklı reaksiyonda suyu hidrojene ve oksijene parçalarlar ve de 18 adet ADP ye` de fosfor ekleyerek ATP'yi oluştururlar. Karanlık reaksiyonda ise bu ürünler karbondioksit ile reaksiyona girerek ATP'yi indirgeyerek birincil ürünü meydana getirirler.

1 kJ --------------> 0,055 g glikoz 'da bağlanmaktadır.

1 kJ --------------> 0,067 g oksijen'e geçmektedir.

 

Sulardaki klorofilli kükürt bakterileri de 6 molekül karbondioksit ile 12 molekül hidrojensülfürü ışık enerjisinin katkısı ile birleştirerek 12 molekül kükürt, 6 molekül su ve bir molekül de glikoz oluşturmaktadırlar.

 

Sucul ekosistemde ortalama olarak biyomasın denklemini aşağıdaki gibi yazmak mümkündür:

 

C106H173O45N16P1 .

 

Karbonhidratların yapı taşını (CH2O) teker birimi olarak ifade etmek mümkündür:

 

265 CH2O + 16 NH3 + PO43- + 146,5 O2 ---> C106H180O45N16P1 + 159 CO2+ 199 H2O

 

 

Sucul ekosistemde üretilen bu brüt kimyasal enerjinin % 30' u değerlendirilmekte, % 70' i ise işletme proseslerinde kullanıldığından atık enerji olarak ortama geçmektedir. Bütün canlıların kendine özgü maddeler sentezlemesi için kimyasal enerjiye ihtiyaçları vardır. Bu da birincil ürünlerde depolanmıştır. Bu sayede enerji, madde ve element taşınımı canlılar arasında söz konusu olabilmektedir. İhtiyaç duyulan enerji de karbonhidratların parçalanması ile olmaktadır. Bu olay da asimilasyon (fotosentez) olayının tersi olan disimilasyon (ayrıştırma) olayıdır. Ayrışma ürünleri ise su, karbondioksit ve 2872 kJ'dür.

 

Sucul ekosistemde yaşayan mikroorganizmalar ortamdaki besin maddesi azalınca veya kalmayınca; o zaman kendi hücrelerindeki yedek besin maddelerini kullanmaya başlamaktadırlar. Bu endojen fazın ürünleri ise :

 

C106H180O45N16P1 + 118,5 O2 ----> 106 CO2+ 66 H2O + 16 NH3 + PO43-+ Enerji

 

Hipolimniyon tabakasında 0,1 mg P'nin açığa çıkması 12,5 mg oksijenin tüketilmesi anlamına gelmektedir.

 

Soru : Bu durumda bir gram atom fosforun tükettiği oksijen miktarını bulunuz ?

 

Sucul ekosistemdeki bir bitkinin ortalama enerji içeriği kuru maddesi üzerinden yaklaşık olarak :

 

1 g KM Biyomas -----> 16,3 kJ

1 g OM (Biyomasın organik kısmı) ------> 20,5 kJ .

 

 

 

Beslenme Dinamiği (Trofodinamik ):

 

Yaşam topluluğunu oluşturan organizmalar tarafından birincil üreticilerin ürettiği besin maddeleri beslenme zinciri yolu ile parçalanmaktadır. Bu organizmalar bir beslenme ağını oluşturmak-tadırlar. Beslenme ağında termodinamik yapı içinde madde ve enerji akışı gerçekleşmektedir.

 

Ekosistemin beslenme ağı canlı ve cansız bileşenlerden oluşmaktadır. Canlı organizmaların birbirine olan ilişkileri av-avcı, ev sahibi - parazit, bitki-besin maddesi v.b. gibi ilişkilerdir. Ayrıca her beslenme kademesindeki türler ve fertler arası yarış görülmektedir.

 

Canlılar karşılıklı olarak birbirlerine destek sağlıyor olabilir-ler , bu takdirde sembiyoz yaşıyorlar demektir.

Aynı beslenme kademesinde diğer organizma türlerine katlanmak ve destek olmak da kommensalizmuz ' dur. Adjutorizmuz ise karışık hayvan sürüsü nedeni ile koruma dokusunun oluşmasıdır.

 

Her organizma türünün yatam topluluğnda belirli bir işlevi vardır: a.) türler arası ilşkideki türün konumu

b.) çevre faktörüne bağlı olarak türün madde ve enerji dönüşümündeki özgün verimi.

İekil de bir zooplankton Daphnia'nın ekolojik Nische' si görül-mektedir. Nische burada diğer organizmalara ve çevre faktörlerine karşı ilişkilerin oluşturduğu dinamik bir sistemdir. Canlı ile çevresinin karşılıklı etkileşimi sırasında bir Nische oluşmak-tadır.

 

Biyomas piramidi

 

Nitelik olarak trofik

 

Enerji piramidi

 

Beslenme zincirini oluşturan bireyler arasında bir beslenme piramidi, bir ekolojik piramid olarak meydana gelmektedir. Sucul ve karasal ekosistemler için ayrı ayrı oluşmaktadır. Bitkiler- Herbiforlar-Karniforlar şeklinde üstüste yığılarak ifade edilmektedir.

 

Sayısal piramid (fert sayısı piramidi), biyomas piramidi (kütle piramidi), bağlı enerji piramidi. Görüldüğü gibi enerji piramidi"

birirncil ürticiden tüketicinin en üst kademelerine kadar giden bir beslenme zinciri sonucunda oluşmaktadır. Dünyada yılda net birincil ürün üretim miktarı 1.64 x 10 11 ton bitkisel biyomas kurumaddesidir. Bu biyomas yeme ve yenilmeler sonucunda bir organizmadan diğer organizmaya aktarılmaktadır:

 

 

Beslenme zinciri Örnek Beslenme düzeyi

 

Bitkiler Yonca 1. Düzey : üretici

 

Bitki yiyenler Sığır 2. Düzey : 1. derece tüketici

Et yiyenler İnsan 3. Düzey : 2. derece

tüketici

 

 

Yoncada depolanan 16 200 kg kimyasal enerji, 2 040 kg olarak birinci düzey tüketicide depolanmakta ve buradan da ancak 96 kg biyomas ( kimyasal enerji ) insan bünyesine geçmektedir. Beslenme basamağından beslenme basamağına fert sayısı, biyomas ve enerji miktarları azalmaktadır. Besin maddesi arama ve bulma açısından baktığımızda da hacimsel olarak ters piramid oluşmaktadır. Örneğin bir kartalın besin maddesi arama sahası, bir gül yaprağının üzerinde yaşayan böceğinkinden çok daha fazladır.

 

Trofi düzeyleri arasında dinamik ilişkiler vardır.

 

Volterra Yasası

 

Av avcı ilişkisi matematiksel populasyon teorisine göre açıklanabilir. Bu konuda özellikle Volterra, Lotka ve Gause metodik geliştirmiştir.

 

Avcı sayısı x , av sayısı da y olsun. Avcı av ile karşılaşırsa onu yemekte, avlamaktadır. Temas sıklığı o halda x.y ile doğru orantılıdır. Avcının populasyonu artması av ile temasına (besin olarak almasına) bağlıdır:

 

Artış = Zx. x.y Zx= Oranlılık sabiti

 

Av azalınca da avcı sayısı azalmaktadır, bunu ise;

 

Azalış = Ax. x ifade etmek mümkündür.

 

Avcının zaman içindeki değişimini de;

 

dx/dt = Zx. x.y - Ax. x (1)

 

Avın azalması da, avcı teması sayısıile doğru orantılıdır.

 

Azalış = Ay. x.y

 

Avın artışına bağlı olarak da avcı artar:

 

Artış = Zy. y

 

Avın zaman içindeki değişimini de;

 

dy/dt = Zy.y - Ay. x.y (2)

 

(1) ve (2) eşitliğinden Volterra bağıntısı oluşturulmaktadır:

 

xZy. yAx = C . eZx . y + Ay . x

 

 

Hangi koşullarda populasyon değişmeden kalır ?

 

dx/dt = dy/dt = 0

 

O halde populasyonların dengede olması söz konusu olabilir. Ayrıca da avcı tarafından azaltılması avın azalması, avcının artması ve bir de dışardan etkilerle (inzektisid v.b. kullanımı) av veya avcı sayısında mutlaka azalma söz konusu olabilir. Üçüncü durum özellikle pratikte çok önem arzetmektedir. Doğal tüketici devreden çıkarılınca istenmeyen canlı aşırı miktarda üreyebilir.

 

 

Ekosistemlerin Kapasiteleri, Yüklenebilirlikleri ve Stabilitesi

 

İnsanların ekosistemin kapasitelerine etkileri taa Taş Devrine kadar geri gider. Ormanlar kesilmiş, çayırlar otlatılmış, tarla tarımı yapılmış ve maden elde edilmeye başlanmış, bu ara atıklar da üretilmiş, genel anlamda doğada tahribatlar yapılmıştır. Atan insan nufusu ve ihtiyaçları ile birlikte yeni teknikler de geliş- tirilmştir. Yapay monokültür ekosistemleri olutmuttur.

 

Ekonomik ilişki, doğal ortamlar ve sistemler arasındaki çok çeşitli karşılıklı etkileşimler vardır. Doğada 500 milyon yılda fotosentez yolu ile olanları, oluşanları (kömür, doğalgaz, petrol), insan 1000 yılda tüketmektedir. Bu kaynaklar kullanan sanayii yaklaşık 200 yıldır mevcut ve oldukca da çevreyi kirletmiştir. Bu ara insan tarafından meydana getirilen yeni ekosistemler oluşmuştur. İnsan tarafından oluşturulan birincil ürün üretim ekosistemlerinin verimi daima doğal ve doğaya yakın olanlardan çok fazladır. Ancak bu yeni ekosistemlerde de ona göre yeni ürünler ve atıklar oluşmaktadır.

İnsan bu doğaya yakın ekosistemleri , doğal ekosistemleri bozabilmekte, ve hatta bozmaktadır.

Örneğin monokültür yolu ile başlangıçta birim alandan elde edilen ürün artabilir ancak o bölgede, o bitkiye özgün canlılar, zararlılar çoğalacağı için daha sonraki yıllarda verim azalmaktadır.

 

Ekosistemin canlı bir unsuru olarak insan, ekosisteme sürekli olarak müdahele etmektedir. Kültür bitkileri üretmekte, hayvan beslemekte ve yetiştirmekte, sanayii ürünleri üretmektedir. Yaşam zincirinin bir bireyi olarak, diğer canlılarla rekabete girmekte-dir. Zararlı haşere, böcek, sinek, ve diğer hayvanlara; karşı mücadele vermekte, hastalık yapan mikrop ve parazitleri yok et-mektedir. Akarsuların mecralarını düzeltmekte, barajlar inşaa etmekte, sel baskınlarını önlekmekte, su ihtiyacını teminetmekte, otoyollar yapmakta v.d. gibi bir sürü faaliyetlerde bulunmaktadır. bütün bu faaliyetler sonucunda ekosistem hızlı bir şekilde değişmiştir. Su, toprak ve hava ortamları kirlenmeye maruz kalmıştır. Eskiden insan vahşi doğada, kendi için tehlikeli olan bir ortamda yaşıyordu. Bu gün ise kendisi tehlikeli, çevresini kirletiyor ve kendisi için doğayı yaşanamaz hale getiriyor.

 

Emisyonun Ekolojik Etkilei

 

- İnsan sağlığına zarar verir ve etkiler

- Hayvanlar da zararları görülür

- Bitkiye zarar verir.

- Metallerde ve boyanmış malzemelerde korrozyona neden olur

- Yapıların yıpranmasını sağlar

- Sanatsal yapılaı tahrip eder

- Yeel ve yöresel iklimleri değiştirir insanın yaşamı kötüleşir, beslenme zincirindeki bütün canlılar olumsuz yönde etkilenir.

 

Kükürt dioksit yükünün ve akciğere geçebilen ince tozlaın toksik ağır metal içerikleri ile insana zarar verdiği açıktır.

 

Yüksek kükürtdioksit ve toz konsantrasyonları beraberce hava tabakalarının ağırlaşmasına ve hareketi değişimi güç durumlara neden olmaktadırlar. Londra Smog'u, gibi 1952 Bronşut, astım ve akciğer fibosundan binlerce kişi ölmüştür. 1981/82 kışında da Batı Berlin'de bir çok kere smog verilmişti.

 

Yazın isebir çok büyük kentlerde güneş ışığının etkisi ile Los Angeles Smog'u görülmektedir. Bu tür smog olayı ise fotooksidanların etkisi altında olmaktadır: Azot oksitleri, hidrokarbonlar. Bu maddele oksitleyici özelliklerinden dolayı en düşük konsantrasyonlarla bile insanın solunum yolunu etkiler, insanın enfeksiyona karşı mukavemetiri azaltır.

 

Tarımsal alanda yararlı hayvanlar özellikle flor ve kurşundan büyük ölçüde zarar görmektedirler. Flor danalarda fluorezeye neden olmaktadır. Kemik yapısı değişmekte hareket bozuklukları, iştahsızlık ve kuvvetsizlik görülmektedir.

 

Kurşun sağırlarda görme ve hareket bozukluklarına neden olmaktadır, hayvanların ölümüne kadar gitmektedir.

Bitkiler ise bu çevresel zehilere karşı insanlardan daha hassastır.

 

Toprak Kirlenmesi

 

Toprak insan için çok önemli bir ortamdır. Bu ortam insana yerleşme, konaklama olanağı sağladığı gibi, ona yaşamı için ihtiyaç duyduğu besin maddesisn ve suyu da verir. Ancak son yıllarda aşırı kentleşme, sanayileşme ve nufus artışları, yol yapımı ve trafik nedeni ile büyükoranda telef olmuş ve kirlenmeye yüz tutmuştur. Toprakların kullanım amaları ve buna bağlı olarak da oranları sürekli olarak değişmiştir. Bu ayrıca toprak kalitesinin bozulmasına da neden olmuştur. Bozulan toprak ortamında elde edilen ürünün miktarı ve kalitesi de düşmüştür. Toprağın arıtma veya iyleştirme kapasitesi aşılmış, kirliliği gideremez , elimine edemez hale gelmiştir. Bu da yeraltı sularının kirlenmesine neden olmuştur, çünkü artık toprağın filtreleme yeteneği kalmamıştır. En büyük tehlike de toprağa sızan madeni yağlardır. Otoyolların kıyılarındaki araziler bu bakımdan büyük riziko ile karşı karşıyadırlar. İlaveten kadmiyum, kurşun, tuz ve diğer atık gaz yüklerine karşı da açık durumdadırlar.

 

 

Tarımdan Kaynaklanan Azot Yükü

 

Son yıllarda intenzif tarım tüm dünyada yayıldıktan ve arttıktan sonra yüzeye yakın yeraltısularının kalitesi ve içerdikleri çözülmüş madde miktarları değişmeye başladı. Özellikle de nitrat konsantrasyonu arttı. 1950'lilerden beri hidrojeologlar tarafından yapılan araştırma ve çalışmalarda yeraltısularındaki nitrat miktarının arttığı ortaya konmuştur. 1982 yılında da Prag' da İnternatonal Association of Hydrogeologists 'lerin yaptığı " İmpact of Agricultural Activities on Ground water" sempozyum olayın boyutlarını ortaya koymuştur. Almanyada Bocholt/ Westfalen içme suyu tesisinden alınan su örneklerinde 1912 yılında 15 mg/l nitrat bulunmuşken, 1981 yılında da 85 mg/l bulunmuştur. Bu ise tarımda artan gübreleme ile ilişkilendirilmiştir:

 

- Bitki türü ve vejetasyon süresi ( tarımsal kullanış şekli ),

- Toprak türü ( humus miktarı, biyoaktivitesi ),

- Azot gübrelemesi ( türü, miktarı ve zamanlaması ),

- Sızıntısu miktarı ve zaman içinde dağılışı .

 

Ancak Azotsuz Yatam Olur mu ?

 

Ana kayaçlardan toprak azotsuz oluşumaktadır. Humus ve diğer yollarla toprak azota kavuşmakta ve zenginleşmektedir. Kayaçlar azotca fakirken, atmosfer çok zengindir. Havanın %78' i azottur. Havada on üzeri onaltı ton azot rezervi vardır. Yağışlar yolu ile 10 - 30 kg/ha nitrat veya amonyum şeklinde azot toprağa geçmek-tedir. Bunun yarısı emisyonlardan kaynaklanmalatadır. Toprak mikroorganizmaları sayesinde de yaklaşık 10 - 30 kg/ha azot kazancı olmaktadır. Bu bazı durumlarda 60 kg/ha 'a hatta suptro- pik bölgelerde 100 kg/ha 'a kadar çıkmaktadır. Bazı bakteriler de havanın serbest azotunu bağlayabilirler, legünumoslarda sembiyoz yaşayan bu canlılar, yılda 150 - 200 kg/ha azot bağlamaktadırlar, bazen bu değer 400 kg'a kadar çıkabilir. Ayrıca bitkilerin hasa-tından sonra geriye kalan biyomaslar da zamanla toprakda ay- rışarak humusu oluşturmaktadır. Bu da uzun süre içinde azot ver-mektedir.

 

Normal tarla toprağında % 2 organik madde (humus) vardır bu da 120 ton/ha humus ve de 6 ton/ha azot demektir. İyi parçalanabilen turba topraklarında organik madde oranı % 95 , miktarı 1140 ton/ha 'dır. Azot miktarı ise 29 ton/ha ' dır.

 

Topraktaki azotun % 95'i aminoasiti, aminotekerleri, amidler halinde organik olarak bağlıdır. Bunun % 33'ü uzun sürede hiç parçalanmayacak şekilde hidrolize olamayan azot halinde tespit edilmiş vaziyettedir. Organik bağlı azotun her yıl ancak % 3 - 5' i mineralize olabilir. Ortalama toprak koşullarında yılda 50 - 100 kg/ha azot mineralize olmaktadır.

 

% 4 humus içeren bir toprağın ilk 30 cm' sindeki organik madde miktarı 240 ton/ha, mineralize olan azot da 4,8 ton/ha ' dır. Tahıl bitki artıkları toprağa 1,4 - 1,8 ton/ha azotu geri verir-ken, çapa bitkileri 0,6 - 1,0 ton/ha geri verir.

 

Bitkiler azotu amonyum ve/veya nitrat şeklinde almaktadırlar. Ö- zellikle asitik topraklarda gelişen çavdar, patates, ot gibi bit- kiler azotu amonyum iyonu şeklinde almaktadırlar. pH > 5 'in üze- rinde ve aerobik koşullarda amonyum iyonları nitrit ve nitrata oksitlenmektedir. Nitrat iyonları toprağın sorpsiyon sistemi tarafından amonyum iyonlarında olduğu gibi tutulmazlar, bu nedenle de bitkiler tarafından hemen alınıp kullanılabilirler, her yıkanmaya da maruzdurlar. Amonifikasyon aylar süren bir olay iken, nitrifikasyon 10 - 15 gün içinde tamamlanmaktadır. Bunun için 15 - 25 santigrad derece toprak sıcaklığı ve tarla kapasite-sine yakın rutubet içeriği yetmektedir. Yaş ve soğuk topraklarla, sıcak ve kuru topraklar azot üretimi için elverişli değildir.

 

Nitrat genelde hasatlardan sonra ve yağışların da katkısı ile ö- zellikle sonbaharda yıkanır, tarla kapasitesi aşıldığı için fazla su sızmaya başlar.

 

Ancak yeraltısuyuna sızan ve karışan miktarla , gerçek bulunan değerler aynı değildir, çünkü hem sızış sırasında hem yeraltısu- yu içinde nitrat ayrışmaya uğramaktadır. Fototrof organizmalardan ziyade kemotrof organizmalar nitratı indirgemektedirler. Bu da ya asimilasyon yolu ile , ya da disimilasyonla olmaktadır. Disimi-lasyonla nitrat indirgenmesinin olması için aşağıdaki koşulların bulunması gerekir:

 

- pH değerinin 6.2 ile 10.2 arasında

- redokspotensiyelinin - 200 mV ile + 665 mV arasında

- sıcaklık 0 oC ile 50 oC arasında

- oksijen miktarı < 2 mg/l

- organik karbon miktarı > 2 mg/l olmalıdır.

 

Azot tüm canlılar için vazgeçilemez bir besin maddesidir, doğal oluşumlarla sağlanan amonyum ve/veya nitratlar birim alandan optimum düzeyde verim elde etmeye yetmemektedir. Yapay olarak da ilaveten organik veya anorganik gübre olarak katkıda bulunmamız gerekmektedir. Ancak bu tamamen ölçülü, bilimsel ve ekolojik yak- laşımlı olmalıdır. Bitki türüne, toprak çeşidine miktar ve zaman-lamasını çok iyi yapmak gerekir.

 

Bahçe Tarımı

 

Doğaya karşı gelmeden uyum içinde bitkilerin büyümelerini sağlayalım. Bunun içinde su-toprak-bitki ilişkilerini iyi bilmemiz gerekmektedir. Doğaya yük olmadan, onu koruyarak ve kollayarak bitkilerimizi üretmek zorundayız. Bahçe ekolojisini iyi bilmek ve anlamak ise bu olayın anahtarıdır.

 

Entegre edilmit bitki yetittirmede ekonomi ile ekoloji bir biri- nin karşıtı değil, uyum içinde olan bir bütünün yarı parçlarıdır.

Bitki yetiştirmek için nelere ihtiyacımız vardır ?

 

- Bir yere , bir ortama bu toprak olabilir,

- Bir bitki tohumu çetidine,

- Toprak hazırlama ve bitki yetiştirme tekniğine,

- Bitki besin maddelerine,

- Münavebeye, dönütümlü bitki yetittirmeye,

- Bitki korumaya,

- Topraktaki eksik suyu tamamlamaya .

 

Toprak bitkilere sadece konaklama olanağı verip ev sahipliği yapmamaktadır. Aynı zamanda su ve besin maddeleri gibi gelişmeleri için mutlaka gerekli olan materyalleri vermektedirler. Ayrıca topraktaki yaşam da çok önemlidir. Çayır ve mer'alarda, üzerinde otlayan sığır ve ineklerden daha ağır gelebilecek mikro-flora ve mikrofauna bulunmaktadır. Bir toprak biyolojik olarak ne kadar aktif ise orada da o derece bitki gelişmesi iyi olur.

 

Toprağın hemen üst kısmı mulş diye adlandırılan ot, yaprak v.b. gibi kalıntılardan oluşan tabakadır. Bunun altında ayrışma ve parçalanma olaylarının yoğun olduğu çürüme tabakası vardır. Bu tabaka yaklaşık olarak 5 cm kalınlığındadır. Burada mantar ve küçük hayvancıklar çok miktarda bulunur. Bunun altında mikroorganizmaların, azot bakterile, alglerin, kök mantarlarının çok yoğun olarak bulunduğu 20 - 30 cm kalınlığında humus tabakası vardır. Humus tabakasından sonra da mineral toprak tabakası gelmektedir. Mineral maddelerin oluşmasına neden olan ana kayaç. Bunun derinliği ise 2,5 m 'ye kadar gidebilir. Solucanlar da aktiviteleri ile bu tabakalrı birbirlerine bağlar ve toprağı gevşetirler.

Tarım yapılan tarlalarda bitkiler aynı yere münavebe sistemine göre dönüşümlü olarak ekilir. Bunun ana nedeni bir bitki türüne musallat olan hastalık yapıcının sınırsız üremesine meydan vermemektedir. Onu şaşırtıp, yapay bozulan ekolojik koşullarda azalmasını telef olmasını sağlamaktır.

 

Bahçe tarımı yapılırken yeterli büyük arazi olmadığından , tek çeşit yerine bir kaç çeşit bir arada ekilmektedir. Bu karışık kültür sistemi de bir bakıma ekolojik denge sunmaktadır. Su, ışık, besin maddesi ve hacimden yararlanmada eniyilenme gerçek-leşebilmektedir. Yabani otları bastırma , bitki hastalıklarına ve zararlılarına karşı korumakta da yararlı olmaktadır.

 

Önemli Besin Maddeleri Nelerdir ?

 

Yaprak, sürgün ve filiz olutturmanın motoru ve de protein, enzim, hormon ve vitamin gibi maddelerin en önemli yapıtaşı a- zot'tur.

 

Fosfat ise çiçek ve sağlıklı meyve oluşumunun aktivatorudur ve ayrıca hücrelerdeki enerji metabolizmasında merkezi önemi vardır.

 

Potasyum bitkide sulu itimini sağlar, ayrıca çevreden gelen olumsuz etkilere karşı direnç ve bağışıklık verir. Potasyum meyvenin tadını, büyüklüğünü, ve depolanabilirliğini belirler.

Kireç toprağın pH'sını ayarlar, önemli bir besin maddesidir. Toprağın fiziksel yapısını da iyileştirir, böylece canlıların yaşamını teşvik eder, ayrıca bitki besin maddesidir de. Fazla kireç ise besin maddelerini ve iz elementleri bloke eder, bitki tarafından alınamaz hale gelir. Toprakta ayrışma ve parçalanma olayları hızlanır, bu da humus azalmasına neden olur. Bu nedenle de toprağa ilave organik gübre vermek gerekir. Bitkilerin çoğu pH 6,0 ile 7,0 arasındaki topraklarda iyi gelişirler.

 

Magnezyum klorofilin merkezi yapıtaşıdır, madde üretilmesini sağlar. Yaprakların yeşil renk almasını ve bitkinin iyi gelişme-sini sağlar.

 

İzelementler örneğin sodyum , kükürt, demir, klor, bor, mangan, çinko, bakır, molübden, v.d. bitki gelitmesinde yönlendirici bir etkiye sahiptirler.

 

Bitki için önemli olan kendisini ihtiyaç duyduğu besin maddelerin alınabilir olmasıdır. Bunlar ister organik , ister yapay gübreden açığa çıksın hiç önemli değildir. Bitkilerin ihtiyacından fazla gübrenin toprakta bulunması ne bitkiye ne de toprağa yarar sağ-lar, fazlası yıkanır ve su ortamlarının kirlenmesine neden olur. Bazen fazla kireçlemede olduğu gibi alınabilir diğer besin maddelerinin bloke olmasına alınamaz hale gelmesine sebebiyet verir. Organik gübreler ya bitkisel, ya da hayvansal kökenlidir. Organik gübreler toprak biyolojisine canlılık verir. Humus oluşmasını sağlar, mikroorganizma aktivitesi ile toprakta parçalanır ve mineralize olduktan sonra bitkiler tarafından alınabilir hale gelir. Organik gübre humus ve besin maddesi vericisidir, yapay gübre ise eksik tamamlayıcısıdır. Kompostu bahçeden eksik edemeyiz, bu nedenle mutlaka organik gübre olarak vermemiz gerekir. Bitkisel ve hayvansal atıkların kompostlaşabilmesi için ısıya, suya ve havaya mutlaka ihtiyaç vardır. Isıyı mikroorganizmalar kendileri oluştururlar, su ve havanın da yapay olarak dengelenmesi gerekmektedir. Kompost toprağın fiziksel ve kimyasal özelliklerini iyileştirmekte böylece bitki metabolizması olumlu yönde etkilenmekte, bitkilerin hastalıklara ve zararlılara karşı dayanıklılığı artmaktadır.

Mineral gübreler doğal kaynaklardan teknik olarak üretilmektedir. Bu gübrelerin bir özelliği bitki tarafından hemen alınabilir olmasıdır. Bitki türlerinin besin maddesi ihtiyaçlarına göre çeşitli kombinasyonlarda ticari amaçla hazırlanabilmektedir. Kısa ve uzun sürede bitki tarafından alınabilir tekillerde de üretile-bilir. Organo-mineral gübreler de vardır. Bunun avantajı besin maddelerini hem yavaş yavaş ihtiyacı oldukca bitkiye sunar, hem de hemen gübrelemeden sonra da.

 

Bitkiler ışık, su ve ısı gibi koşulların optimum olarak bulunmasından sonra hızlı gelişirler ve besin maddelerinden yararlanırlar. Bazı bitkiler donma noktasının üstündeki düşük sıcaklıklarda da besin maddesinden yararlanabi-lirler (meyve ağaçları, süs bitkileri, v.s. ). Gübre ekim ve/veya dikim sırasında ve de belirli gelitmeden sonra, vejetatif gelitmeyi tetvik etmek için verilmelidir.

 

Hangi Noktalara Dikkat Etmeliyiz ?

 

- Hem miktar hem de zamanlama açısından uygun gübreleme yapılmalı,

- Düzenli bir şekilde toprağa kompost vermeliyiz, böylece evsel çöplerin içindeki biyoçöplerin de değerlendirilmesini sağlamış , çöp miktarının azalmasını gerçekleştirmiş oluruz,

- Toprakta bütün yıl boyunca bitki ekili bulundurmaya çalışalım, ( Vejetasyon döneminde kültür bitkisi, sonbahar ilkbahar arasında da yeşil gübre olabilecek bir bitki ).

- Kompost ilkbaharda verilmeli, böylece açığa çıkacak olan besin maddelerinin yıkanarak , taşınması engellenmiş olunur,

- Su-toprak-bitki-çevre ilitkisini bir bütün olarak görüp bahçe tarımı yapmak zorundayız.

 

Kimyasal bitki koruma ilaçları kullanmadan önce aşağıdaki hususlara dikkat etmeliyiz :

 

- Söz konusu olan hastalık ve/veya zararlı nedir?

- Koruma uygulaması gerçekten anlamlı mı?

- En iyi ve uygun mücaadele zamanı seçilmeli ?

- İlacın verilişinin zamanlaması ve bekleme süresi yerine getirilmelidir.

- Bekleme süresi kısa ve hızlı etki eden, kısa sürede ayrışabilen kimyasal ilaçlar kullanılmalıdır.

- Mümkün mertebe akşamları ve rüzgarsız anlarda ilaçlama yapılmalı, hatta sadece bitkinin gerekli kısmına .

- Çiçeklere ilaçlama yapılmamalı, veya sçilen ilaçların arılara zarar vermeyecek türden olmasına dikkat edilmelidir.

- Dükkanlarda ilaç hakkında bilgi verebilecek uzman kişi varsa, satışına izin verilmeli, yoksa satışı yasaklanmalıdır.

 

Entegre bitki koruma ile gereksiz kimyasal madde kullanılması da önlenmiş olunur. Biyolojik, biyoteknik, bitki ıslahı, gen tekni-ği, yetiştirme tekniği ve kültürteknik yöntemleri ve bunların kombinasyonları ile çevredostu bahçe tarımı uygulaması yapılabi-lir.

 

Sulamada da bitkinin su ihtiyacını karşılayacak miktarlarda su verilmeli, besin maddesi yıkanmasına neden olunmamalıdır. Böylece yeraltısuyunun ve yüzeysel suların kirlenmesi önlenmelidir.

 

 

Biyolojik Üretim Ve Enerji Karşılığı

 

Prodüksiyon,yani üretim ekolojisi açısından baktığımızda, fotosentez yolu ile elde edilen biyomasın belirli bir enerji potansiyeli olduğunu görürüz.

 

Termik vey biyokimyasal olarak yaktığımızda:

 

Külsüz 1 g bitki kuru maddesi 4000-5000 cal

Külsüz 1 g hayvan kuru maddesi 5000-6000 cal

1 g karbonhidrat kuru maddesi 3700-4200 cal

1 g yag 9500 cal

1 g Protein ise 3900-4150 cal

enerjiyi verir.

1 g oksijenin alınması ve kullanılması karşılığında 0.345 g yağ, 0.728 g bitki kuru maddeleri; 0.596 g hayvan kuru maddesi oksitlenir ve sonucunda 3280 cal enerji elde edilir.

Proses sonucunda 1 g karbondioksit verilmesi 1800 cal enerji demektir.

1 l 02 alınması 4687 cal'i karşılıktır.

1 l CO2 verilmesi de 3558 cal'eye etittir.

1.1.1977 tarihinden itibaren AT Ülkelerinde enerji birimi olarak; kalori (cal) kullanılmadığı ve bunun yerine joule (jül) kullanıldığı için kalorinin jül karşılığını bilmekte yarar vardır:

1 cal = 4.184 joule

1 Joule = 0.23889 cal

Bitkilerin tohumlarının asıl değerleri genelde verilen değerlerin çok daha üstündedir.

Dünyamız çok çok çeşitli iklim kuşaklarından meydana gelmiştir. Dolayısıyla da her iklim kuşağındaki bölgesindeki biyolojik üretim farklı farklı olmaktadır. Örneğin fundra ve yüksek dağlık bölgelerde yılda;

270-500 Kg/KM/ha hasat edilebilir birincil ürün üretilirken;

 

Afrikada steplerde;

7500 kg KM/ha

(30 milyon Kcal)

 

Avrupanın dağlıklı bölgelerinde;

9000 kg KM/ha

 

Avrupanın dağlıklı bölgelerinde sadece ot ve çalı çırpı;

500 kg KM/ha

 

Maritin dağ otlağında;

200 kg KM/ha

 

Karpatların dağ otlağında;

6 milyon Kcal/ha

biyomas üretilmektedir (Rummer 1973)

Bir mısır tarlasındaki verimi ise aşağıdaki gibi hesaplamak

mümkündür;

0.4 ha'daki mısırın toplam kuru madde

(10 000 mısır bitkisi) ağırlığı 6000 kg

KM'nin anorganik madde miktarının 300 kg

Toplam organik miktarı 5700 kg

Bunun glikoz ekivalenti (eş değeri) 6700 kg

Vejetasyon döneminde transpirasyon

yolu ile kaybolan miktarı (glikoz

eş değeri olarak) 2000 kg

0.4 ha'lık alanlarda oluşan toplam

glikoz miktarının ağırlığı 8700 kg

1 kg glikozun sentezi için gerekli olan enerji miktarı 3800 Kcal olduğuna göre 8700 kg glikoz için yaklaşık 33 milyon Kcal enerjiyi kullanılmış enerjisinin toplam miktarı 2040 milyon Kcal dır. Gelen bu enerjinin yararlanılma oranı ise;

% Yararlanma Oranı = 33x106 x 100/2040 x 10 6 = % 1.6

Burada konu ile ilgili örnekleri çoğaltmak mümkün, ancak pratikte, mühendislik uygulamalarında yararlı ve yardımcı olmak amacı ile bu kadarıyla yetinilmiştir.

 

 

 

 

 

 

- Sucul habitatlar

. marin ( deniz ) habitatları

. limnik ( göl) habitatları

.. akarsu

.. kanal

.. durgunsu ( göl , park havuzu, gölü v.d. )

.. yapay olarak sızdırmazlıkları sağlanmış yüzeysel su alanları ( yüzme havuzları, fıskiye havuzları, yedek su göletleri v.d. )

.. en küçük yüzeysel su alanları (yağmursuyu iletim olukları, kanalları, v.d. )

.. yerlatı suları

 

Yukarda sıralanan habitatlar, bir sucul ekosistemin alanlarının kullanılması ve bunun o sistemin iklimine, toprağına, suyuna, havasına ve bitkiler- ve hayvanlar-alemine nasıl etki edebileceğini bir sistem analizi içinde ele alıp incelenmesi açısından büyük önem arzetmektedir.

 

Yeni habitatların (yetişme yerlerinin, yerleşim alanlarının, yurtların, yatakların ) oluşması, bir bakıma bazı mevcut türlerin yaşam koşullarını kötüleştirmişken, bazılarının iyileştirdiği gibi, hatta yeni türlerin yerleşmeşine ve gelişmesine de olanak hazırlamıştır. Böylece de kentsel ekosistemde populasyon açısından azalmaya karşın türce zenginleşmeye rastlanmaktadır. Örneğin kentde ortalama sıcaklık artmaktadır, ortalama rüzgar hızı azalmaktadır, buna karşın da turbulanslı, girdaplı akımlar artmaktadır. Kent havasındaki yüzlerce kimyasal madde bileşenleri ve toz, duman v.d. değişkenler ekosistemin kalitesini, üretken-liğini etkilemekte ve değiştirmektedir. Bu değişimlerin etkilerini detaylı birflora ve fauna çalışmalarını sürekli olarak yürüterek ortaya koymak mümkündür.

 

Berlin' de , İzmir' de vediğer bazı kentlerde yapılan ekolojik evler ; İstanbul ve diğer bazı kentler örneğinde olduğu gibi yapılan bazı ekolojik daireler birer örnek olarak kalmıştır. Ekokent olma yolunda olan Davis/CA/USA ' de birer örnektir. Kentlerdeki tüm habitatların en iyilenmesi ve dengeli bir kent ekosisteminin yaratılamsı hiç de kolay değildir. Yüksek oranda katılımcılık gerektirmektedir. Bu da yüksek düzeyde çevre ve denge bilinci demektir.

 

Doğa ile tekniği iyi bir şekilde entegre etmek gerekmektedir:

- çevre korumak için gerekli tüm önlemleri geniş kapsamlı ve anlamlı bir şekilde ele almak gerekir

- ekolojik altyapının oluşturulması lazımdır

- mekan planlamasında ve teknoloji yoğun uygulamalara geçişte sosyo-psikolojik insancıl unsurları dikkate almak gerekir,

- kentin geçmişini yansıtan dokulara da fazla zarar vermemek çok önemli bir husustur

- kent mimarisi ile doğal görünüm arasında bir uyum sağlamak çok yerinde olur.

 

Kentletme niteliksel ve niceliksel bir süreçtir. Artan nufus

mevcut kentlerin büyümesine, yeni kentlerin oluşmasına neden olmaktadır. Doğal ve doğala yakın ekosistemlere bir dinamizm getirmektedir ve onları değiştirmektedir :

- kentsel ekosistemlerde doğal biyotik, abiyotik kompartimanların yanında antropojen kompartimanlar da oluşmaktadır,

- kentsel ekosistemlerde doğal kendi kendini düzenleme yetenekleri azamaktadır, bunun korunması ve iyileştirilmesi ise sürekli olarak insanın dizgin altına alması ile mümkün olmaktadır.

- kentsel ekosistemlerde ekolojik dengeyi korumak için doğal enerji girdisi dışında, sürekli teknik olarak üretilen enerjiyi vermek gerekmektedir.

 

 

"Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği"

 

4 Eylül 1988 tarihli resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren "Su kirliliği Kontrol Yönetmeliği" Çizelge 'de stabilizasyon havuzu sistemiyle biyolojik arıtma yapan kentsel atıksu arıtma tesisleri için çıkış suyu standartları verilmektedir.

 

Çizelge : Sektör: Evsel nitelikli atıksular (Eşdeğer nüfusun ne olduğuna bakılmaksızın stabilizasyon havuzları sistemiyle biyolojik arıtma yapan kentsel atıksu arıtma tesisleri için)

¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦

Parametre Birim Kompozit Kompozit

Numune Numune

2 saatlik 24 saatlik

¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦

Biyokimyasal Oksijen İhtiyacı (BOİ5)(mg/l) 75 50

(Çözünmüt)

Kimyasal Oksijen İhtiyacı (KOİ) (mg/l) 150 100

Askıda Katı Madde (AKM) (mg/l) 200 150

pH - 6-9 6-9

¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦¦

 

Havuzların arıtma verimleri irdelenirken bu tabloda . İev eğimlerinin yatıklaştırılmasına bağlı olarak meydana gelecek hacim azalmasının %30 olacağı esasına göre, Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği Çizelge 'de verilen çıkış suyu değerleri esas alınarak havuzların arıtma verimi irdelenmiş ve aşağıdaki sonuçlara ulaştırılmıştır:

 

I. kademe havuzlar için;

 

a) 2000 yılı kış döneminde çıkış suyu BOİ konsantrasyonu 34.9 mg/L olarak hesaplanmıştır. Bu değer Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği Tablo 21.4'de Evsel Nitelikli Atıksular Alıcı Ortama Deşarj Standartları için verilen 50 mg/L değerinden daha düşüktür.

 

2000 yılı yaz koşullarında sıcaklığın yüksek oluşu biyolojik reaksiyonları hızlandıracağından arıtma verimi kış koşullarına göre daha yüksek olacaktır. Bu nedenle tekrar kontrole gerek duyulmamıştır.

 

b) 2. Kademe havuzlar için 2020 yılı kış döneminde çıkış suyu BOİ konsantrasyonu 66.6 mg/L olarak hesaplanmıştır. 50 mg/L standart değerini aşmaktadır.

 

2020 yılı yaz koşullarında çıkış suyu BOİ konsantrasyonu 28 mg/L olarak hesaplanmaktadır. Bu değer çıkış suyu standartlarını sağlamaktadır.

 

c) Arıtma tesisi çıkış suyu konsantrasyonları havuz hacminde %30 azalma olması hali için tahkik edilmiştir. Zemin etüdlerine bağlı olarak yeni oluşturulacak şev eğimleri ile bu hacim azalmasının %11-%15 aralığında kalacağı düşünülürse, %30 hacim azalması için yapılan tahkikler ile emniyetli tarafta kalındığı görülmektedir. Bu durumda 2. kademe 2020 yılı kış koşulları için çıkış suyu BOİ konsantrasyonları 50 mg/L standart değerini sağlayabilecektir.

 

d) Sızdırmazlık sağlamak için geomembran (yolluk veya folye) kullanılması önerilmektedir. Gaomembranlar özellikle katı atık depolama sahalarında taban sızdırmazlığının sağlanması amacıyla geçirimsizlik elemanları olarak uygulanmaktadırlar. Katı atık bozunma işlemleri sonucu oluşan sızıntı suları, evsel nitelikli atıksulara göre çok daha konsantre kirlilikte sulardır. Kentsel nitelikli atıksular sızıntı suyu yanında çok seyreltik kalmaktadır.

 

Geomembranlar yüksek polimer yapıda sızıntı suyu ve kimyasal maddelere, delinmeye ve yırtılmaya karşı dirençli malzemelerdir. Sızdırmazlık elemanı olarak kullanılacak olan bu tip malzemelerin işlevini gerçekleştirebilmeleri için aşağıdaki özellikleri sağlamaları gerekmektedir:

 

* folyeler mutlak surette sıvı ve gaz geçirmemeli,

 

* her türlü gerilmeye mukavim olmalı, enine veya boyuna yönde gelebilecek çekme ve gerilme kuvvetlerine dirençli olmalı,

 

* yüzey aktif maddeler, çözeltiler ve diğer kimyasal maddeler işlevlerini olumsuz etkilememeli,

 

* böcek, haşere gibi canlılar için besi maddesi olabilme özelliği bulunmamalı,

 

* hava koşullarına, delici köklere ve kemirici hayvanlara karşı dayanıklı olmalı,

 

* bir yolluk diğer yolluğa iyi oturmalı, iyi yapışmalı ve iyi kaynaklanabilme-lidir,

 

* birleşme yerleridayanıklılık ve sızdırmazlık gibi koşulları sağlamalıdır,

 

* özelliğini kaybetmeden şekil değiştireebilmeli, her türlü mekanik etkiye direnç gösterebilmelidir. Genleşme özellikleri dayanıklılık özelliğini ve ömrünü olumsuz etkilememelidir. Bu özellikleri sağlayacak nitelikte pekçok polimer yapı:

 

PVC-P: yumutak polivinilklorür

ECB : etilenkopolimerizat bitumu

PEC : klorlu polietilen

PELD : düşük yoğunluklu polietilen

PEHD : yüksek yoğunluklu polietilen

EPDM : etilen-propilen-terpolimer kauçuğu

NBR : nitril butadiyen kauçuğu

IIR : butil kauçuğu

 

kullanılmakla birlikte en yaygın kullanılan sızdırmazlık elemanı PEHD (yüksek yoğunluklu polietilen) tipi polimerlerdir. PEHD'ler sızıntı suyu ve kimyasal maddeler etkisi altında şişmesine rağmen, koşullar iyileşince başlangıç durumuna dönebilme özelliği bulunmaktadır, diğer özellikleri de daha uygundur.

 

SU KALİTESİ KRİTERLERİ

 

PARAMETRELER LİMİT DEªERLER ANALİZ METODU VE DENETİMİ

------------------------- ------------------------------- -----------------------------

 

A- Mikrobiyolojik Parametreler

. Toplam Koliform 500/100 ml. - 10.000/100 ml. Çoklu (Multipi) tüp yöntemi (MPM)

. Fekal Koliform 100/100 ml. - 2.000/100 ml. veya Membran Flitre Yöntemi.

. Fekal Streptokok 100/100 ml. -

 

B- FİZİKO-KİMyASAL PARAMETRELER

 

. Renk Anarmal değişme yok Görsel inceleme

. Mineral Yağlar Yüzeyde görünür zar-lif yok Görsel inceleme ve koku ile kontrol

veya yeterli miktardaki örneğin

ekstraksiyonu sonucu, kalan tortunun

tartılarak belirlenmesi.

. Yüzey Aktif Maddeler Köpük oluşması yok Görsel inceleme veya metilen mavisi metodu

ile spektrofotometrik belirleme.

. Fenoller Özel bir kokusu yok Fenolden kaynaklanan özel bir kokunun

olmadığının belirlenmesi veya 4 metodu

ile spektrofotmetrik belirlemi.

. İeffaflık 1 m. derinlik Secchi Diski kullanılarak belirleme

. Katranlı artıklar ve yüzen cisimler Yok Görsel inceleme

 

NOT: AET'nin 76/160 sayılı yönergesi ve eki ile birlikte değerlendirilecektir.

 

 

ÇED Anlamsız Bir Sürü Kağıt mı?

 

Almanya' da 15 yıldır ÇED konuşulmakta tartışılmakta ve oluşturulmaya çalışıl-maktadır. 12.2.1990 ÇED kanunu, 19.7.1991 'de de ÇED kanunun istediği yönetme-likler taslak olarak hazırlanmış ve nihai şekline getirilmiştir. 1980 'deki AT -Yönelgesi ile 1991 yönetmelikler arasında çok değişiklikler oldu. Sayfalar dolusu ÇED yönelgeleri hazırlandı. Raporları yapıldı. Avrupa'da bu böyle iken Amerikada 'da farklı değildi. Aslında AT ülkeleri içinde bu tür konularda sık dokuyup eleyen tek ülke Almanya'dır. Orada da sesler yükselmeye başlamıştır: "ÇED Anlamsız Bir Sürü Kağıt Mı?" diye.

 

Colorado'da olduğu gibi bir barajın ÇED'i 5 yıl sürdü ve milyonlar harcandı (40 milyon dolar) sonuçda da yapılmamasına karar verildi. ÇED raporları çok önemli ancak gereğinde de büyük projelerin gerçekleşmesine engel olmakta dur demektedir. 1930'lu yıllarda gene Colorado River üzerinde beş yıl içinde tamamlanan Hoover Dam bugün yapılmaya kalkılsa sadece ÇED'i için beş yıl gibi bir süreye gereksinim duyuracaktır (Erdin,1989). Raporun sonucunun da olumlu olup olmayacağı önceden kestirilememektedir. Bu nedenle iş bitirici girişimciler ve yatırımcılar tarafın-dan ÇED artık anlamsız bir kağıt mi şeklinde dile getirilmeye başlanmıştır. Ame-rika bu nedenle ÇED de biraz gevşemeye gitmiş, artık mutlaka her proje ve yatı-rımdan uzun uzun ÇED Raporu istemez olmuttur. (Eugene F. Megyesy,1993).

 

Almanya'da da her şeyi didik didik irdeleyen almanlar da artık bazı önemli büyük projelerin ve ona bağlı olan diğer eklenik projelerin gelişmesini durdurduğu ve engellediği için planlayıcılar bu konuda huzursuzlaşmakta, sabırlarını kaybetmektedirler.(Winkler, U. 1992). ÇED raporlarının hızlı ve titiz hazırlanması çok kısa zamanda tüm ilgili tarafların görüşlerinin alınarak hızlı değerlendirilmesi çok önemli bir noktayı oluşturmaktadır. "Vakit nakittir" alman atasözüne ters dütmemesi istenmektedir.

 

ÇED bla bla olmamalı çözüm ve yol gösterici olmalı, yatırımları engellememeli ancak sakıncaların ortaya koyup hızlı bir şekilde de sakıncaları giderecek yolların ne olduğu işlenmeli ve gösterilmelidir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir Göl Ekosistemi Araştırma Konsepti Örneği

 

1. Göller Bölgesinde karasal ekosistem için tür korumanın genel nedenleri

 

- Biyolojik ve insani nedenler

 

- Türlerden pratik olarak yararlanma

 

2. Biyotopun ve biyosonözün tehdit altında olması

 

- Tür korumanın nedenlerinin sistematiği

 

- Genetik rezerv durumu

 

- Göller Bölgesi dışından etkileşimler

 

- Göller Bölgesi dışından etkileşimlerin tehlike boyutu

 

- Endemik türlerin belirlenmesi ve korunması

 

3. Türleri korumanın genel anlamda ekonomik boyutları

 

- Çevre ekonomisi

 

- Doğal kaynaklar için ekonomik teoriler

 

- İktisadi yazılarda ve kitaplarda tehdit altında olan türlerin irdelenmesi

 

- Korumanın masraf ve fayda analizi

 

- Kaynakların geleceğe yönelik yararları

 

4. Türleri korumak için yapılacak masraf analizindeki elemanlar

- Metodik yaklaşım

 

- Çıkarcılık ilkesine dayanan masraf analizi

 

- Masraf türlerinin sorunları

 

- Tür ve Populasyon zenginliği , faiz durumu

 

- İş süresi

 

- Diğer değerlendirme kriterleri

 

- Milli ekonomiye maaliyeti ve bütçeye yükü

 

- Yararlanma ve maaliyet analiz sorunları

 

- Türleri koruma faaliyetlerinde istihdam sorunu

 

5. Alanlara bağımlı olarak tür korumanın maaliyeti

 

- Teoretik problemler

 

- Arazi bedeli (kırsal ve kentsel bölgelerde)

 

- Tartışmalı alanlarda tür korumanın maaliyetinin hesaplanması

 

- Hesap tarzı

 

- Türleri koruma programının arazi ihtiyacı ve bedeli

 

- Alternatif olarak arazi kullanma programlarının oluşturulması

 

- Paraya dökülemeyen ve dökülmeyen arazi kullanımının maaliyeti

 

- Hesap esasları

 

- Toprak fiatları

 

- İnşaat sözkonusu olduğunda alan bilançosu

 

- Bağlantı masrafları

 

- Yeşil alanlar, sportif faaliyet alanları, bahçe ve parklar,

 

- Tarımsal alanların parasal değeri

 

- Olumsuz çevresel etkisi olmayan tarımsal faaliyetin maaliyeti

 

- Meraların ekstensif kullanılmalarının maaliyeti

 

- Birim alan için tür korumanın maaliyeti

 

 

6. Göller Bölgesi Sucul Ekosistemi için tür korumanın maaliyeti

- Su temini ve yeraltısuyu seviyesinin düşmesi

 

- Ekolojik önemi ve suseviyesinin dütmesinin nedenleri, boyutları

 

- Su seviyesinin düşüşünü korumak için alınabilecek önlemler

 

- Yeraltı suyu kullanımının ekonomik önemi

 

- Su rezervi ve suyun önemi

 

- Kıtlık halinde su kullanımından tasarruf yapmak

 

- Su fiatları

 

- Sulak alan sorunları ve amfibik lagünler

 

- Amfibik programlar (yeraltısuyunu zenginleştirmek için)

 

- Su tasarrufu için yapılacak masraflar

 

- Yüzeysel su kalitesinin yarattığı sorunlar

 

- Suların kirlenmişlik düzeyleri

 

- Sulara P-, N- yükleri ve kaynakları

 

- İleri düzeyde ve iyi bir şekilde atıksu arıtılması

 

- Göller Bölgesi Su Ekonomisinin tasarımı

 

- İu ana kadar yapılan planlamaların türlerin korunması açısından irdelenmesi

 

- Diğer önlemler için öneriler ve bunun maaliyeti

 

- Finansman ve ücret sorunları

 

- Zorunlu olarak ücret ve fiat ayarlamaları

 

- Küçük sular, dereler, akarsular, göletler ve lagünler

 

- Çeşitli su yapılarının maaliyeti

 

- Sel ve afetlere karşı koruma önlemleri

 

- Yağmursuyunun kontrolü ve değerlendirilmesi

 

- Sucul ekosistemle ilgili tür koruma faaliyetlerinin maaliyeti

 

 

7. Parasal olmayan , hesaplanamayan tür koruma maaliyeti

 

- Askeri faaliyetler

 

- Halkın davranışı ve yaşam alışkanlığı

 

- Infrastrüktür projeleri ve planları

 

8. Tüm Masrafların karşılaştırılması

 

- Riziko faktörleri

 

- Masrafların kalemlere dağılışı

 

- İstihdama etkisi

 

- Derleyeci bir değerlendirme

 

 

9. Acil önlemlerin unsurları ve bunların maaliyeti

 

- Bugüne kadar ayrılan ve yatırılan paraların değerlendirilmesi

 

- Biyotopların seçilmesi

 

- Biyotoplarla ilgili acil planların yapılması

 

- Öncelikli sorunların planlanması ele alınması ve çözümlerin maaliyetleri

 

- Organizasyon sorunları

- Kent planlayıcı kararlarda ; Politik, ideolojik, ve ekonomik çerçeve koşullar,

 

- Trafik yollarının imar planına, organizasyona ve bilgilendirme esaslarına uyumlu ve bağlantılı yapılmalı

 

- Otoyol ve benzeri devlet yollarının uzunvadede planlanması

 

- Katılımın düzenlenmesinde önemli unsurlar

 

- Kent planlamada katılımı sağlama

 

- Soruna yaklaşım ve araştırmanın ele alınış tarzı

 

- Yasal düzenlemeler hakkında görüşlerin ortaya konulması

 

- Katılma şekilleri

 

- Yasal düzenlemelerde gelişme adımları

 

- Alternatif önerilerin sınırlanması

 

- Sürekli katılımdan vazgeçmek

 

- Kamusal ilkelerin sınırlanması

 

- Katılımcı düşüncelerin bağlılığında yumuşama ve esneklik

 

- Tahminler için sınır koşullar

 

- Tahminlerin uygulanması

 

- Verilerin açıklanması ve izahı

 

- Bilgilenmenin boyutu, derinliği, deneyimi ve nedenleri

 

-

Yorum ve Sonuç

 

Sonuç olarak her ekosistem gibi Karakaya Baraj Ekosistemi de çevresindeki tüm doğal ve yapay olaylardan etkilenmekte ve değişime uğramaktadır. Erozyon önlenmedikce göle sedimentle birlikte hem besin maddesi taşınmakta , bu da göldeki biyomas üremesine neden olmaktadır. Gölün hacmi sürekli olarak organik ve inorganik maddeler tarafından azaltılmaktadır. Yararlı hacim azalması yanı sıra da sürekli olarak çevreden taşınan çok çeşitli kirletici parametreler tarafından da yüzeysel su kalitesi değiştirilmektedir. Bunun önlenmesi için tarımsal faaliyetlerden gelen besleyici ve kirletici unsurların kontrol altına alınmaıs için tarımsal alanların drenajı yapılmalı ve arazi suları kesin kontrol altına alınmalıdır. Diğer yandan yerleşim yerlerinden hava ve kara yolu ile kirletici taşınması söz konusu ise bunun da mutlaka kontrol altına alınması ve önlenmesi lazimdır. Önleme hep kaynağında olur. Aşırı kirlenmeyi durdurmak, mevcut kirliliği iyileştirmek ve gidermek için de mutlaka ıslah çalışmaları yapmak gerekir. Kirlenmiş bir sucul veya karasal ekosistemin arıtılması için yapılması gereken masraflar ve önlemek için yapılanlardan çok daha fazladır. Bu nedenle de ortamları kirletemeye önem göstermek, önleyici yatırımlara, plan ve projeler öncelik vermek gerekmektedir. Havza bazında süerkli olarak da araştırma yapmak ve kaliteyi , değişimi izlemek mutalaka gerekir.

 

 

 

Kaynak :

 

UBA (1988) : Ballungsraumnahe Waldökosysteme. Zweiter Forschungsbericht, Senator für Stadtentwicklung und Umweltschutz . Berlin .

 

Heyns, K. (1979) :" Über die endogene Nitrosamin-Entstehung beim Menschen. " Landwirtsch. Forsch. 36, S. 145 - 162 .

 

Heyns, K. (1985) : "Nitrat - Ausgangsstoff für die Bildung von Nitrit und Nitrosaminen ? " Nitrat im Grundwasser . VCH- Verlag, Weinheim.

 

Kuntze, H. (1983) : " Zur Stickstoffdynamik in landwirtschaftlich genutzten Böden" Arb. DLG 177 , S. 25-37 .

 

Selenka, F. (1970) : " Entstehung und Abbau von Nitrit in nitrathaltiger Saeuglingsnahrung. l. Mitt. Anh. Hyg. 154, S. 336-348.

 

Kanz, W. (1977) : " Auswirkungen landwirtschaftlicher Düngung auf das Grundwasser. Geologische Rundschau H. 66, S. 877-890

 

Kölle, W. (1983) : " Auswirkungen von Nitrat in einem reduzierenden Grundwasserleiter. Arbeiten der DLG 177, S. 156-167.

 

Buchner , A. und Sturm, H. (1980) : "Gezielter Düngen" . DLG-Verlag, Frankfurt.

Sunkel, R. (1969) : " Nitratauswaschung im landwirtschaftlich genutzten Wasser-schutzgebiet Mussum". Zeitschrift für Pflanzenernaehrung und Bodenkunde, H. 124

 

Megyesy, Eugene F. (1993): 27.01.1993 günü DEÜ Çevre Mühendisliği Bölümünde ve Amerikan Kütüphanesinde "Environmental Law and Implementations " konusunda sunduğu konferanslar.

 

Winkler , Ulrich (1992) : Die Umweltvertaeglichkeitsprüfung. Entsorgungspraxis. Heft 12, S.829-832.

 

Erdin, E. (1989) : Desert Research Instıtute University of Nevada System,Las Vegas 'da Scott W.Tyler ile görütmeler. 18-20.9.1989 USA.

 

Remmert H (1973); Über die Bedeutung warmblütiger Pflanzenfresser für der Energiefluss in terrestischen Ökesystemen" J.Orn.114:227-249

Remmert,H (1980); Ökolegie"Springer Verlag. Berlin 304.S.

 

Tischler W. (19870)"Agrarökologie" Fischer: Verlag Jena