Gaziemirve Torbalı
Gaziemir Tren İstasyonu, Afyon Posta Treni ve DE24000. Foto: Orhan
Berent
Bayındır'a
gitmek için Karşıyaka'da oturan 3 arkadaş saat 8'de
Gaziemir'den kalkacak Afyon Yolcu Trenini tercih etmiş, Gaziemir'e
gitmek için de Acar'ın arabasını kullanmaya karar vermiştik.
En geç saat 7:15'de Karşıyaka Hükümet konağı önünde
buluşacak oradan topuklayıp Gaziemir'e ulaşacaktık.
Kararlaştırdığımız gibi saat 7 civarı hükümet konağı önüne
geldiğimde Acar'da yanımdan arabasıyla geçiyordu. Arabaya
atlayıp Acar'ın yanına oturduğumda ve o biraz ilerleyip
kaymakamlığın
oradan U dönüşü yaptıktan sonra kaldırımın kenarında
Ömer Tolga'yı gördük. Binmesi için Acar sağa
yanaştı ve Ömer Tolga hemen bulunduğumuz arabaya doğru seyirtti.
Bu arada Ömer'in arabaya biniş süresi arkamızdaki
minibüsçüye uzun gelmiş olacak ki kornasına asıldı.
Biz de Karşıyaka Hükümet Konağı önünde yolcu
toplamak için günün her saatinde kaplumbağa hızıyla
seyredip trafiğin canına okuyan minibüsçü
kardeşlerimize selam yollayıp Gaziemir'e doğru yola koyulduk.
Lümpen
bir ulaşım kültürünün hakim olduğu ülkemizde
raylı ulaşıma gönül vermiş bir birey olarak bu satırları
yazarken, aynı gün Aksaray'daki trafik kazasında ölen 33
kişinin hatıralarını da saygı ile anıyorum. Umuyoruz ki bir gün
bu ülkenin insanları hem karayollarındaki bu anarşiden hem de
otobüsçü, kamyoncu, minibüsçü,
otomobilci namı diğer mahşerin 4 atlısının ölüm kokan
nefeslerinden kurtulacak.
Gaziemir'e
vardığımızda istasyon sahasını eski pejmürde haliyle bulduk.
Basmane ve Alsancak gibi anıtsal garları bırakıp derme çatma
barakalarda hizmet etmeye mecbur bırakılmış TCDD'nin yeni “güney
İzmir” kalkış noktası bildiğimiz gibiydi. Aliağa-Menderes masal
projesi yüzünden insanlar İzmir'in güneyindeki
kasabalara gitmek için belediyenin tahsis ettiği otobüslere
binmeye mecbur bırakılmış, zaten fakirlik yüzünden trenleri
tercih eden ve bir çoğu tarımsal kökenli ve her zaman
için yanlarında ağır yükleri bulunan bu insanlar müşkül
duruma düşmüştü. Fakat yine de 3 yol arkadaşı oldukça
sevinçliydik. Özlediğimiz trenlerimizi görecektik.
Afyon postasına binmeden önce Gaziemir gar sahasını dolaşıp
fotoğraflar çektik. Biz oradayken Denizli'den gelen moto treni
görüntüledik ve saatler 8'i gösterirken trenimiz
hareket etti.
DE24000'nin
çektiği 3 vagonlu Afyon Yolcu treni düzgün yolda
rahat bir yolculuk sunuyordu. Eski pulman vagonlarda koltuk
aralıkları son derece genişti. Cumaovasına yaklaştığımızda burada
yeni hangar binalarının inşa edildiğini gördük. En son 29
Ekim günü burayı ziyaret etmiştik. Anlaşılan bundan sonra
güneye gidecek moto trenlerin ve lokomotiflerin depolama alanı
burası olacaktı. Biz yoldayken Isparta'dan gelen moto trenle de
karşılaştık. Cumaovası'ndan sonra yol çift hattan tek hata
düşmüştü ve Torbalı'ya doğru gidiyorduk. En azından
Torbalı'ya kadar yol çift hatlı ve elektrifikasyonlu hale
getirilmeliydi. İzmir'e elektrikli trenin epey geç geldiğini
düşüncesi eşliğinde ve bir takım kapalı istasyonları
geçerek rahat bir yolculuktan sonra aktarma yapacağımız
Torbalı istasyonuna geldik. Trenden indikten sonra hemen bir
sigara
yaktım bir taraftan da Torbalı istasyonunu görüntüledim.
Açık olan tüm istasyonlar gibi bakımlı bir istasyondu
Torbalı. Tarihi binaların onarımı yapılmış ve ortalık tertemizdi.
Dikkatimizi çeken bir diğer husus ise Torbalı'da Afyon
treninin yolcularından yarısının inmiş olmasıydı. Bu kadar yolcu
potansiyeli olan ve İzmir'le birleşmek üzere olan Torbalı'nın
neden Aliağa-Menderes projesine alınmadığı sorusu bir kez daha
aklımıza geldi.
Torbalı Tren İstasyonu, Tire Raybüsü ve MT5700. Foto: Orhan Berent
Bayındır
istasyonuna geldiğimizde
Ömer, bir kaç
zamandır bizim bu yolculuğa çıkış amacımızı oluşturan
Bayındır'ın içinde sonlanan İngiliz'lerin ilk yapmış olduğu
hattın öyküsünü tekrar anlattı. Bir yandan Ömer'i
dinleyip bir yandan da Bayındır istasyonundaki çay bahçesinde
çay ve gevrekten mürekkep kahvaltımızı yaparken onun
anlattıklarını dinliyor ve eski hattın koordinatlarını kafamızda
canlandırmaya çalışıyorduk. Çay bahçesine
gelmeden önce oradaki bir görevli bana seslenmiş ve “çeke
çeke bitiremedin mi resimleri” demişti. Bu seslenen 21
Mayıs 2006 tarihinde İzmir Kemer tren istasyonunu görüntülerken
tanıştığım tantancı abiydi. Trenler artık İzmir'e girmediği için
yeni görev yeri Bayındır olmuştu. Ona eski hattı sorduğumuzda
bize kahvecinin yol çavuşluğundan emekli olduğunu söylemiş
ve eski hattı ona sormamızı
salık
vermişti. Halbuki biz kahveciye eski hattın yerini sorduğumuzda
o
böyle bir hattan haberinin olmadığını söyledi. İş başa
düşmüştü anlaşılan. Kahvaltıyı tamamladıktan sonra o
hattı kendimiz arayacaktık.
Kendi
aramızda laflarken kayıp hatla ilgili değişik fantezilerde de
bulunduk. Kabul ediyorum ki, buraya geliş nedenimiz ülkemizde
nadir bulunan bir hobinin sonucuydu. Tren ve demiryolu sevgimiz
hala
insanlar için bir muammaydı. Acaba eski hattı aradığımızda
kasaba sakinleri bizlere ne diyecekti. Üç tane orta yaşlı
adam 100 km öteden bu eski yolu sormaya gelmişti. Ben Bayındır
sakinlerinin yerinde olsam, esrarlı bir yüz ifadesi takınır ve
“yabancılar, o hattı aramaya giden gezginlerden bir daha haber
alınamadı, hiç biri geri dönmediler” türünden
bir şeyler söyleyip gizemli bir yüz ifadesi takınır ve
merakımızı daha çok kamçılardım. Hatta otoraydaki
sahanlıkta elimizdeki fotoğraf makinelerine ve bize merakla bakıp
sigara tüttüren o bayanlardan birisi de yanılıp sohbet
kapısını aralasaydı onlara da bir sürprizimiz vardı. Amerikan
korku filmlerinde çevresindekilere paranormal bir olay anlatan
insanlar gibi, boşluğa bakıp konuşur ve “hanımefendi, biz
Bayındır'a kayıp demiryolunu aramaya gidiyoruz” derdim. Onlar
da büyük olasılık “bunlar deli galiba, hiç
bulaşmayalım bizlere de zarar verirler” diye düşünür
ve yanımızdan uzaklaşırlardı.
Ömer'in verdiği bilgiye göre İngiliz'ler Bayındır'a geldiğinde önce hattı yerleşim birimlerine yakın bir mevkide sonlandırmışlar daha sonra demiryolu inşaatı ilerki güzergahlara ilerleyince bugünkü Bayındır istasyonunu inşa etmişlerdi. Şehir merkezine giden hattın olduğu yerlerde ise eski fabrikalar vardı. Bayındır demiryoluna ilk kez kavuşunca da Osmanlı Bankası ilk taşra şubesini burada açmıştı. Fabrika ve imalathanelerin verdiği canlılıkla Bayındır'ın yıldızı parlamıştı. Ancak şehir merkezinde sonlanan hat zamanla atıl vaziyete düşmüş ve 1920'lerin sonlarına doğru da kapanmıştı. Ancak Ömer hat sonu tamponlarıyla birlikte bu hattı 1994 yılında gördüğünü söylemişti. Biz de bu hattı önce Torbalı'ya doğru olan mevkide aradık. Yaklaşık 1 kilometre öteye baktığımız halde bir iz bulamadık. Tekrar geriye dönüp bu sefer Çatal istikametine de baktığımız halde eski hattın kalıntılarını bulamamıştık. Bu arada o mevkideki hemzemin geçide geldiğimizde bindiğimiz trenin tekrar Bayındır'a doğru gelmekte olduğunu gördük ve fotoğraf makinelerimizi çıkarıp dönen treni bu mevkide görüntüledik. Daha sonra yukarıya şehrin merkezine giden asfalta tırmandık. Kayıp hattı yaklaşık bir saat kadar arayıp bir kaç yaşlıya sorduktan sonra bir sonuç alamadan tekrar Bayındır'a döndük. Bu arada Ödemiş'e gidecek olan trenin saati gelmişti. Çay bahçesinde birer çay daha içip gelecek trenimizi bekledik. Bir süre sonra bizi Ödemiş'e götürecek trenimiz geldi ve ona binip Ödemiş'e doğru yola çıktık.
14 Nisan Ödemiş Tren İstasyonu
Yeni Ödemiş Tren İstasyonu ve MT5700. Foto: Orhan Berent
Yeni Ödemiş Tren İstasyonu ve MT5700 eski istasyona doğru. Foto:
Orhan
Berent
Eski Ödemiş Tren İstasyonu sahasında MT5700. Foto: Orhan Berent
Eski Ödemiş Tren İstasyonu sahasında MT5700. Foto: Orhan Berent
Bu arada Ömer'in arkadaşları gelmiş ve tanışmıştık. Ödemiş'te işimiz treni uğurladıktan sonra bitiyordu. Bu süre içinde eski Ödemiş gar sahasını görüntüledik ve burada servis vagonu haline sokulmuş eski bir SCF MR5400 mototrenin yeşile boyanmış vagonunun resmini çektik. Bu arada MT5700 yeni seferi için gara yanaşmış ve yolcularını almak üzereydi. Bir kaç dakika sonra hareket etti ve biz onu uğurladıktan sonra araba ile Tire'ye doğru yola çıkmaya hazırlandık. Hem Tire istasyonunu görecek, hem de orada meşhur Tire köftesiyle karnımızı doyuracaktık. Demiryolunda birkaç kilometre yürümek adamın karnını felaket acıktırıyordu.
MT5700 Eski Ödemiş Tren İstasyonuna gelirken. Foto: Orhan Berent
Tire Tren İstasyonu
Tire Tren İstasyonu genel görünüm. Foto: Orhan Berent
Tire'de mükellef bir yemek yedik. Gerçekten de bu yöre de köfteyi ilginç bir şekilde hazırlıyorlar. Şişte ızgara yapılmış köfte daha sonra tereyağlı bir karışımda pişiriliyordu. Yemeklerimizi iştahla bitirdikten sonra Tire istasyonuna gitmeden önce yamaçta Değirmen mevkii denilen harika bir yeri gördük. Daha sonra Tire istasyonuna indiğimizde ise yeşillik denizi içindeki Tire gar sahası ile karşılaştık. Gerçekten harika bir yerdi Tire tren istasyonu. Böyle güzel olacağını hiç tahmin etmiyordum. Gerçi buharlı zamanında Robin Lush'ın resimlerden buraya aşinaydık ama gerçeğini görmek daha etkileyici oluyordu. Bu güzel ve tarihi istasyon sahasını, 1889 tarihli rayları ve artık epey yıpranmış ahşap traversleri ve İngiliz'lerden kalma binaları görüntüledikten sonra Tire'ye veda ettik. Yolda bizi güzel bir sürpriz bekliyordu.
Tire Tren İstasyonu genel görünüm. Foto: Orhan Berent
Ömer Tolga'nın arkadaşları bizi arabayla Tire çıkışına kadar getirmişti. Onlar olmasaydı yolculuğumuzun ne denli zor geçeceğini söylememe bilmem gerek var mı. Gerçekten de Ödemiş ve Tire'de bizi son derece konuksever bir biçimde ağırlayan Ömer Tolga'nın arkadaşlarına buradan selamlarımı yolluyorum. Onlara da tren sevgisi aşılayabildikse ne mutlu bize. Onlar bizi uğurlamaya geldiklerinde bir süre yanımızda kalmışlardı. Kendi aramızda konuşurken yanımızda bir düğün alayı için konvoy oluşturan bir topluluğunu hazırlığını gördük. Hemen önümüzde ise Tire'ye giden demiryolu hattı karayolu ile kesişiyordu ve kontrolsuz bir hemzemin geçit vardı. İşte tam o anda Çatal yönünden bir düdük sesi duyuldu. Bir tren Tire'ye geliyor ve bulunduğumuz hemzemin geçide yaklaşıyordu. Hemen fotoğraf makinelerimizi çıkarıp mevzilendik. Düğün alayının kameramanı da bizimle birlikte gelen treni çekmek için arkadaşlarımın yanına yerleşti.
Tire Tren İstasyonu genel görünüm. Foto: Orhan Berent
Tren yavaşlamış bir vaziyette ve düdük çalarak hemzemin geçide girdi. Fakat geçidin ortasına kadar geldiği halde düdük çalmayı bırakmadı. Hatta düdükle ilginç melodilere imza attı bile denebilir. Treni hem gelirken hem de Tire'ye doğru uzaklaşırken görüntülemenin telaşına kapıldığımdan iyi bir fotoğraf almak için çabalıyordum. Sebebini ise sonradan öğrendim. Meğerse kabinde bizim Gani abimiz, sevgili Gani Evis varmış. Bizleri selamlamak için uzun uzun düdük çalmış. Yaklaşık iki seneden beri 3. Bölge makinistlerinin karşısına en umulmayacak yerlerde çıkıyorduk. İşte Tire yakınlarında Gani abinin karşısına çıkmıştık. Sanırım yolcular da elinde fotoğraf makinesi olan üç adamı ve bunlara ek olarak omzunda profesyonel kamera ile düğün kameramanını yol kenarında gördüklerinde epey şaşırmışlardır.
Fiat MT5700 Çatal'dan gelmiş Tire'ye yaklaşmak üzere. Foto: Orhan
Berent
14 Nisan gününe 3 kasaba sığdırmış ve çekimler yapmıştık. Ödemiş'ten İzmir'e olan yolculuğumuzda güzel bir gezi yapmış olmanın mutluluğunu yaşıyorduk. Sevgili trenlerimizi görmüş, Ege bölgesinin yeşil kırlarında ve tarihi kasabalarında dolaşmıştık.
Fiat MT5700 Tire garına doğru hareket halinde. Foto: Orhan
Berent