BAUDRİLLARD
Yazan, çeviren ve yayına hazırlayan
Oğuz ADANIR
SAY YAYINLARI
İÇİNDEKİLER
* ÖNSÖZ
* BAUDRİLLARD METİNLERİNDEKİ ÖZGÜNLÜK ÜZERİNE Oğuz ADANIR
* SİMGESEL DEĞİŞ TOKUŞ Oğuz ADANIR
* TARİHİ MATERYALİZM VE İLKEL TOPLUMLAR
* BİR GEREKSİNİMLER İDEOLOJİSİNİN ORTAYA ÇIKMASI
* REKLAM/NESNELER SİSTEMİ YENİ BİR DİLYETİSİ MİDİR?
* YAPISAL DEĞER YASASI Oğuz ADANIR
* ÜRETİMİN SONU
* GERÇEKLİK İLKESİ, SİMÜLASYON ve PATAFİZİK Oğuz ADANIR
* GERÇEĞİN STRATEJİSİ
* GERÇEĞİN SINIRLARINDA DOLANMAK
* FIRÇA SALLAMAK VE İMZA ATMAK *İLLÜZYON, YİTİRİLEN İLLÜZYON VE ESTETİK
* KENDİ KENDİNİN…ÇAĞDAŞI BİR SANAT
* … YA DA TOPLUMSALIN SONU
* YAZGI
* İKİLİK
* BIRAKILAN İZLER SİLİNEBİLİR Mİ? Enrique-Valiente NOILLES
* BAUDRİLLARD ETKİSİ Marine BAUDRİLLARD
* JEAN BAUDRİLLARD’IN ÖZYAŞAM ÖYKÜSÜNDEN BAZI ÖNEMLİ
TARİHLER
* KAYNAKÇA
ÖNSÖZ
İzmir Atatürk Lisesini beş yılda bitirdikten sonra Paris I, Panthéon-Sorbonne Üniversitesinde Lisans aşamasından Doktora öğrenimini bitirinceye kadar hiç yıl kaybım olmadı. Şimdi İzmir Atatürk Lisesinin o yıllarda bize sunmuş olduğu eğitim kalitesine baktığımda rahatlıkla günümüzdeki üniversite lisans eğitiminin en az dördüncü yılına eşdeğerli olduğunu görüyorum. Bugüne oranla kitabın yok denilecek kadar az basıldığı bir dönemde okumayı çok severdim. Kitaplarla aramın kötü olduğu bir dönemi hatırlamıyorum (ders kitapları hariç tabii!). Paris’teki öğrencilik yıllarımda sinema salonları kadar çok girip çıktığım yerlerden biri kütüphaneler, diğeri kitapçılardı. Her hafta boş zaman bulabildiğimde oturduğum yere en yakın ve büyük kitap satış noktalarından biri olan FNAC-Montparnasse’a gider ve orada kitapların arasında ortalama üç,dört saat geçirirdim. Baudrillard’ın düşünceleriyle ilk kez orada karşılaştım. Doktora tezim için kaynak araştırmaları yapar, yeni kaynaklar bulmaya çalışırken toplumbilim kitaplarının sergilendiği raflardan birinden Baudrillard’ın “Tüketim Toplumu”nu çekmiştim. Kitabın iç sayfasına tarih düşmüşüm: Mart 1978 diye. O gün bugündür zaman zaman kopukluk dönemleri yaşamış olsam da Baudrillard kitaplarını tekrar tekrar okumaktan hiç bıkmadım. Ne zaman bir kitabının kapağını yeniden açsam muhakkak daha önce gözümden kaçmış olan bir konu, bilgi yada düşüncelere rastlıyorum. Sanki aynı kitabı her okuyuşta yeni bir kitap okuyormuşum izlenimine kapılıyorum. Böylesine yoğun bir bilgi birikimine sahip yazarın her sayfası başlı başına bir bilgi hazinesine benziyor.
İster bilimsel olsun, ister edebi yada felsefi bir kitap önce beni şaşırtıp, ilgimi çekmeli. Eğer kapak yazısı yada önsözü yada ilginç görünen bölümde okuduğum birkaç sayfalık metin alışıldık düşünce biçimlerinin dışında çıkarak beni şaşırtıp, ilgimi çekebiliyorsa genellikle o kitabı satın alırım.“Tüketim Toplumu”nun hangi sayfasını açsam beni şaşırtıyor, heyecanlandırıyor kısaca baştan çıkartıyordu. Onun ardından “Nesneler Sistemi”, “Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm”ü okumuş olduğumu anımsıyorum. Bu sonuncu kitabı okuyup, bitirdiğimde hepsini kavrayamamış ancak çok önemli bir metin olduğunu anlayabilmiştim. O günden sonra çevirisini gerçekleştirinceye (bu işi ilk okumamdan 20 yıl sonra başarabildim) kadar en az beş kez okumuş olduğumu sanıyorum. Bu kitap sayesinde Mauss ve antropoloji, Saussure ve göstergebilim, Freud ve psikanalizle ilgilenmeye başladım. Baudrillard’ın metinleri aracılığıyla çok sayıda başka önemli düşünce insanını tanımış olduğumu söyleyebilirim. Arkadan diğer kitaplar geldi. Baudrillard’da başlangıçta ne buldum sorusunu belki şöyle yanıtlayabilirim. Paris gibi bir kentte bir turist olarak değil de çalışan bir insan olarak yaşıyorsanız bir süre sonra İzmir’in günlük, güneşlik havası ve denizi gözünüzde tütmeye başlıyor. Yılın üç yüz günü tepenizdeki gri, siyah bulutlar yüzünden gök mavisini göremediğiniz zaman içinize kasvet, afakanlar basıyor. O zaman Paris size ölü, cansız bir kent gibi görünüyor. İnsanları bir tür yaşayan ölüler gibi görmeye başlıyorsunuz. Bu insanların içinde yaşadıkları kent ve sistem tarafından neredeyse ölünceye kadar çalışmak ve tek düze bir yaşam sürdürmeye mahkum edilmiş olduklarını ve giderek bu insanlara benzemeye başladığınızı düşünüyorsunuz. Ben de “Tüketim Toplumu”yla Paris’teki yaklaşık yedi yıllık bir yaşantıdan sonra karşılaştım. Bu kent konusunda artık tamamıyla olumsuz sayılabilecek düşüncelere sahip olduğum bir esnada karşıma bu kitap çıktı. İçinde yaşamakta olduğum toplumla ilgili yapmış olduğum gözlemler sonucu hissettiğim tüm duygu ve düşünceler bu kitapta benim isteyebileceğimden çok daha güzel ve ironik bir şekilde dile getirilmişti. Başka bir deyişle Paris’in (ve Fransa’nın) hem yerlisi hem de bir yabancı olarak bu kitabı çok iyi anlamış ve sevmiştim.Baudrillard’ın düşünceleriyle ilgili olarak değişik ülkelerde yazı yazmış pek çok insan ilginç bir şekilde aynı görüşü paylaşıyor. Bu ciddi okuyucuların hemen hepsi Baudrillard’ı ya seversiniz yada sevmezsiniz. Bunun ortası yoktur diyorlar. Sevdiğiniz zaman size düşüncelerine boyun eğmekten başka bir seçenek bırakmayan bu düşünürün tiryakisi olmanızı sağlayan en önemli neden yine herkesin görüş birliği yaptığı ironik, şiirsel olarak nitelendirilen dilidir. Baudrillard’ın Fransız dilinde yazılmış metinlerinden alınan keyfi (her ne kadar bunu Türkçe’ye yansıtabilmek amacıyla şahsen olağanüstü bir çaba harcamış olsam da) başka hiçbir dilin verebilmesinin mümkün olmadığını düşünüyorum. Baudrillard, bir doktora tezi yazabilecek derecede bildiğimi sandığım Fransızcayı bana yeniden öğretmiş olan insandır. Başka hiçbir yazar yada düşünce insanının dile böylesine derinlemesine vakıf olduğunu görmedim. Bildiğinizi sandığınız yüzlerce sözcüğü, terimi, deyimi bambaşka anlamlarda kullanabilen ve sizin de bu anlamları sıradan sözlüklerde bulamadığınız bir düşünce insanı. Bazı sözcük, terim ve deyimleri en gelişmiş sözlüklerde bile bulamıyorsunuz. Kullandığı bir çok terim ve deyimle ilk kez onun kitaplarında karşılaşmış olduğumu söyleyebilirim.
Özet olarak dünyanın neresinde olursa olsun Baudrillard’ın henüz hak etmiş olduğu düzeyde tanınmamış bir düşünce insanı olduğundan eminim. Onunla ilk kez 1982 yılının Eylül ayında karşılaştım ve ilk söyleşiyi o zaman yaptık. Fransa’da tanışmayı ve konuşmayı arzuladığım ilk düşünür o oldu. Kendisine çok kolay ulaştım. Hiç sorun etmeden kabul etti. Ne kendi ülkesinde ne de dünyada henüz bugünkü kadar tanınmış bir isim değildi. Aynı yılın Aralık ayında (Selahaddin Hilav’dan gelen bir mektup sonrası) kendisiyle ikinci bir görüşme yaptık. O günden sonra ilk kez Boğaziçi Üniversitesine konuk edildiği (1992) tarihe kadar görüşmedik. İstanbul’a gelmeden önce bir mektup yazmış ve İstanbul’da görüşelim demişti. Daha sonraki yıllarda Paris’e gidip geldikçe görüştük. İzmir’e gelmeye ancak beş, altı kitabının çevirisini gerçekleştirdikten sonra razı edebildim. Türkiye’nin kitaplarının yayınlandığı ilk Müslüman ülke olduğunu söylemiş ve arada sanırım bir kere yine İstanbul’a gelerek kentle ilgili bir makale yazmıştı. Telefonda yıllar boyu pek çok kez konuştuk. 2007 yılı başlarındaki son konuşmamızda kötü olduğunu (eşi korkunç acılar içinde kıvrandığını söylerken) ancak durumu idare ettiğini söyledi. İyileşebilirsem Bulgaristan’da bir konferans var oradan yeniden İzmir’e gelebiliriz demişti.
Fransa bugüne kadar Baudrillard’a bir üvey evlat muamelesi yaptı. Bundan sonra bu tavırda bir değişiklik olabilir mi bilemiyorum ancak eşinin girişimleriyle doğduğu kent Reims’de ölümünden sonra ilk kez (2009 Eylül-Ekim) anma etkinlikleri düzenlendi. Bilenler “Tüketim Toplumu”nun son yıllarda Fransa’da toplumbilim alanında en çok satan üç kitaptan biri olduğunu söylüyorlar.
Ülkemizde yirmiden çok kitabı yayınlanmış olmasına karşın henüz düşünceleriyle ilgili ciddi araştırmalarla karşılaştığımı söyleyemem. Bu yüzden SAY Yayınlarının bu girişimine olumlu yanıt vererek elimden geldiğince Baudrillard’ın düşünce serüvenini özetleyen metinler seçmeye çalıştım. İlkel toplumlar, Modern toplumlar, Tüketim Toplumu, Kapitalizm, Gerçeklik ve Simülasyon Evreni, Sanat ve İletişim dünyasıyla ilgili görüşlerinden kesitler sunmaya çabaladım. Baudrillard metinleri yaklaşık sekiz, on bin sayfalık bir deniz. Okuyucuya bu denizden bir bardak alıp sunduk. Umarım hoşuna gider ve bu denize atlama arzusu duyar.Son olarak burada yer alan özgün metinlerden yararlanma izni vermiş olan Boğaziçi Üniversitesi.Yayınevi ve Doğu Batı yayınlarına çok teşekkür ediyorum.
Oğuz ADANIR, İzmir, Aralık 2009
«« listeye dön