BURJUVA

Modern Ekonomi Dönemine ait İnsanın Ahlaki ve Entelektüel Tarihine Katkı

 

Werner SOMBART (1913)

Çeviri: Oğuz ADANIR


DOĞUBATI YAY. ANKARA 2008


Sosyolog ve tarihçi Werner SOMBART'ın (Der Bourgeois) Burjuva. Modern ekonomi dönemine ait insanın ahlaki ve entelektüel tarihine/geçmişine katkı (1913) başlıklı bu çalışması Dr. S. Jankélévitch tarafından 1928 yılında (Editions Payot) Fransızca'ya çevrilmiş metinden yola çıkılarak Türkçe'ye kazandırılmıştır.

Payot Yayınevinin yazarla ilgili notu:

Berlin Üniversitesi eski profesörlerinden Werner SOMBART, iktisat biliminin Almanya'daki en tanınmış temsilcilerinden biridir. Günümüzün uzmanları Max Weber'inkiler gibi onun da birer klasik olmayı sürdüren çalışmalarına göndermeler yapmaktadırlar.

Klasik okula özgü geleneklerle olan bağlarını kopartan Sombart, iktisadi ve sosyal yaşam incelemesinin temeline (toplumsal çevre ve tarihsel koşullara en az psikolojik nedenler kadar büyük bir önem atfetmeyi unutmadan) "tarihsel psikoloji" dediği şeyi yerleştirmektedir.

Sombart'ın Burjuva adlı çalışmasında kapitalist ve burjuva zihniyetini incelemek amacıyla yararlandığı bu yöntemin ne kadar önemli olduğu ortada. Bu çalışma modern ekonomi insanının tarihsel, toplumsal ve psikolojik oluşumunu yerli yerine oturtan; onun gerçek görüntüsünü sunan bir çözümlemedir.

İçindekiler

Çevirenin önsözü

Yazarın önsözü
Giriş
I.- Ekonomik yaşamın zihinsel unsurları
II.- Kapitalizm öncesi ekonomik zihniyet

BİRİNCİ KİTAP
Kapitalist Zihniyetin Gelişme Süreci

Birinci Bölüm: Girişimcilik Anlayışı/Zihniyeti

III.- Altın tutkusu ve para aşkı
IV.- Çeşitli zenginleşme araçları
a) Şiddet aracılığıyla zenginleşme
b) Sihir yoluyla zenginleşme
c) Zihinsel yönteme (yaratıcılık yeteneğine) başvurarak zenginleşme
d) Para aracılığıyla zenginleşme

V.-Girişimcilik anlayışı/ruhu üzerine
1. Fatih
2. Örgütleyici
3. Müzakereci

VI. İlk girişim biçimleri
1. Askeri seferler
2. Büyük toprak mülkiyeti
3. Devlet
4. Kilise

VII.- Belli başlı kapitalist girişimcilik çeşitleri
1.Korsan/Hırsız
2.Feodal beyler
3.Devlet memurları
4.Spekülatörler
5. Tüccarlar
6. Zanaatkar

İkinci Bölüm: Burjuva Zihniyeti

VIII.- Burjuva erdemleri
1. Düzenin Kutsal Ruhu ("Sancta Masserizia")
2. İş ahlakı

IX.- Hesap Kitap

Üçüncü Bölüm: Kapitalist zihniyetin ulusal görünümleri

X. Kapitalizme özgü çeşitli yöntemler

XI.- Çeşitli ülkelerde kapitalist zihniyetin gelişimi
1) İtalya
2) İspanya Yarımadası
3) Fransa
4) Almanya
5) Hollanda
6) Büyük Britanya
7) Amerika Birleşik Devletleri

Dördüncü Bölüm: Geçmişte ve günümüzde burjuva

XII.- Eski moda burjuva
XIII. Modern ekonomi insanı


İKİNCİ KİTAP
Kapitalist Zihniyetin Oluşmasını Sağlayan Unsurlar
(Kapitalist Zihniyetin Kaynakları)

Giriş
XIV. Sorun

Birinci Bölüm: Biyolojik Temeller

XV. Çeşitli Burjuva Tipleri

1) Girişimci tipin özellikleri
2) Burjuva özellikleri

XVI. Etnik özellikler

İkinci Bölüm: Ahlaki Özellikler

XVII. Felsefe
XVIII. Dini Etkiler

1) Katolikler
2) Protestanlar
3) Yahudiler

XIX. Katolik inancı
XX. Protestan inancı
XXI. Yahudi inancı
XXII.Ahlaki özelliklerin kapitalist zihniyetin yaygınlaşmasına katkıları

Üçüncü Bölüm: Toplumsal Koşullar

XXIII. Devlet
XXIV. Göçler

1) Yahudi göçleri
2) Hıristiyan, özellikle de din alanındaki zulümlerden kaçan Protestan göçleri
3) Deniz ötesi toprakların, özellikle de Amerika Birleşik Devletlerinin kolonileştirilmesi
XXV. Altın ve gümüş madenlerinin bulunması
XXVI. Teknik
XXVII. Kapitalizm öncesi meslekler
XXVIII. Kapitalizmin özü
XXIX. Sonuç: Geçmişe yönelik kısa bir değerlendirme ve geleceğe yönelik öngörü
denemesi


ÇEVİRENİN ÖNSÖZÜ

İlk kez günümüzden yaklaşık yüzyıl önce yayınlanmış olan bu metin kapitalist zihniyet, burjuvazi ve kapitalizmin oluşumu konusunda yazılmış en önemli metinlerden biri olma ayrıcalığını hala korumaktadır.

Ülkemizde her şeyi basite indirgeme, klişeleştirme alışkanlığı nedeniyle derinlemesine ve okuyucudan çaba harcamasını bekleyen çalışmalar ne yazık ki henüz hak ettikleri ilgiyi görememektedirler. Örneğin, burjuva ve burjuvazinin de derdest edilip, birer klişeye dönüştürülerek üzerinde bile durmaya gerek duyulmamış konular rafına kaldırılmış oldukları söylenebilir. Oysa tarihle biraz ilgilendiğimizde devrim ve devrimcilik; Aydınlanma, nesnel bilimsel bilgi, modern teknoloji, modern demokrasi, insan hakları gibi, vs kavramların tarih sahnesine onunla birlikte ve onun sayesinde çıkmış olduklarını görmezden gelmemiz olanaksızdır. Modern toplumların yaratıcısı olan burjuvazileri günümüzde istediğimiz gibi eleştirip, yerden yere vurabilir ve bunda da o kadar haksız olmayabiliriz. Ancak bir an için burjuvazinin tarih sahnesine çıkmamış olduğunu düşündüğümüzde, evrensel düzeyde büyük bir olasılıkla XV. yüzyılın ötesine geçememiş bir toplumsal, politik, ahlaki, inançsal, teknolojik, bilimsel, kültürel ve ekonomik yaşamla karşılaşacağımız söylenebilir. Avrupalı toplumların da bir seçim yapma durumuyla karşılaştıklarında çoğunlukla burjuvaziden yana tavır koymuş oldukları görülmektedir.

Türkiye, sözcüğün gerçek anlamında henüz ulusal bir burjuvaziye sahip değildir. Bir ulusal burjuvaziye sahip olabilmek hiç de kolay bir iş değildir. Bunun için muazzam bir enerji ve çaba harcanması gerekmektedir. Sombart, Burjuva'da modern bir kapitalist zihniyet, kapitalizm ve burjuvazinin oluşması için yaklaşık beş yüzyıllık bir süreye gerek duyulmuş olduğunu göstermektedir:
Kapitalist zihniyet sorununun doğası ve kökenleri olağanüstü bir şekilde karışık olup, bugüne kadar sanılandan ve sandığımdan çok daha karmaşık bir şeydir.
Günümüzde teknoloji, bilim, iletişim ve demokrasinin ulaşmış olduğu aşamaya bakıldığında bu sürenin istenildiği takdirde çok kısalabileceği söylenebilir.

Ülkemizde daha çok zihniyetle ilgili çalışmalarıyla tanınan Sabri ÜLGENER, Burjuva'dan çok etkilenmiş ve başvurduğu yöntemden esinlenip, yararlanmıştır. Ancak Anadolu'da kapitalist zihniyet, burjuvazi ve kapitalizmin ortaya çıkamayışını özellikle din üzerinden açıklama gayreti nedeniyle somut, nesnel bir sonuca ulaşmakta zorlanmış hatta ulaşamamış olduğu söylenebilir.

Sombart'ın Burjuva'sı, M. Mauss'un Armağan başlıklı çalışmasıyla aynı döneme ait olup büyük ölçüde Mauss'un iddialarını doğrular niteliktedir. Örneğin, senyörvari yaşam armağan kültürünü çağrıştırırken, burjuva yaşam biçimi bunun tam tersini yani akılcı düşüncenin ön plana çıktığı bir yaşam biçimini çağrıştırmaktadır.
Yazar, kapitalist zihniyet, burjuva ve kapitalizmin oluşmasını iki aşamalı bir olgu şeklinde değerlendirmektedir. Birinci dönemin burjuvaları çoğunlukla namuslu, dürüst, dinine bağlı, kanaatkar, çalışkan, aklın gösterdiği yoldan ayrılmayan insanlardır. Bu dönem yaklaşık XIV. yüzyıldan XIX. yüzyılın başı yada ortalarına kadar gitmektedir. Sanayileşmiş kapitalizmle birlikte devasa şirketlerin ortaya çıkması büyük burjuvazinin ahlak anlayışında radikal bir dönüşüme yol açmıştır. İlk başlarda Amerika'da ortaya çıkan bu devasa şirketler aynı zamanda toplumsal ahlak anlayışında da önemli değişikliklere neden olmuşlardır ancak Sombart'a göre kapitalizmi (1913 yılında hala) ayakta tutan olgu küçük burjuvazinin sahip olduğu ahlak ilkelerine uygun bir yaşam sürdürüyor olmasıdır. Başka bir deyişle kapitalizm sanayileşme aşamasında bir bakıma mecburen ahlaksızlaşmak zorunda kalmış gibidir. Marx ve Marksistlerin devrimden söz ettikleri, proletaryanın meydan ve sokakları doldurduğu günlerde Sombart,
Bizi nasıl bir gelecek bekliyor sorusunaysa şöyle bir yanıt verebiliriz.

Kapitalizm adlı bu devin doğa ve insanları yok ettiğini düşünenler günün birinde onun denetim altına alınabileceğini ve yıkıp geçmiş olduğu duvarların gerisine itilebileceğini ummaktadırlar. Bu sonuca ulaşabilmek içinse insanların ahlâki açıdan ikna edilmelerinin yeterli olabileceği sanılmaktadır. Bana göre bunlar acınası türden girişimlerdir. Bu dev, gücünden bir şey yitirmediği sürece yapılabilecek tek şey insanların yaşamlarını ve sahip olduklarını koruyabilecek türden önlemler almaktır. İşçileri, yuvaları, vs koruyabilecek itfaiye pompasına benzeyen türden koruyucu yasalar çıkartılarak, bunlar, iyi örgütlenmiş ve düzgün insanlardan oluşan bir personele emanet edilebilir. Böylelikle uygarlık sınırlarımız içindeki huzur dolu yuvalara sıçrayan ateş parçalarını söndürebilmek mümkün olabilir.

Bu dev gücünü sonsuza dek koruyabilecek midir? Günün birinde koşmaktan yorulmayacak mıdır? Bana göre er yada geç bir gün yorulacaktır. Kanımca kapitalist zihniyet kendi yıkılış ve ölümüne yol açacak tohumu da bünyesinde taşımaktadır demektedir.

Geçip giden zamana baktığımızda haklı olanın Sombart olduğu görülmektedir. Ancak yazarın bütün konularda haklı çıkmış olduğu söylenemez. Yaşadığı dönemin düşünce akımlarından etkilendiği belli olan Sombart kapitalist zihniyet, burjuva ve kapitalizmin bir yere kadar belli özellik, nitelik ve eğilimlere sahip etnik gruplar, ırklar aracılığıyla ortaya çıkabileceğini iddia etmektedir. Oysa bu iddialar günümüzde Japonya, Brezilya, Meksika, Türkiye, Arjantin, vs pek çok ülkenin kapitalist bir süreç içine girmeleriyle birlikte geçerliklerini yitirmiş görünmektedirler. O günlerde bile Sombart tartışmayı bıçak sırtı denilebilecek bir zemin üzerinde sürdürmekte ve olayı elinden geldiğince soğukkanlı bir şekilde değerlendirip, nesnel bilimsel bir düzeyde tutmaya gayret etmektedir.

Bu tarihi, klasikleşmiş olduğu söylenen metin güncelliğinden bir şeyler yitirmiş olmasına karşın hiç kuşkusuz gerçek bir başyapıt niteliğine sahiptir. Kapitalizm ve kapitalist zihniyetin oluşum süreçleriyle burjuvazinin ekonomik bir özne olarak tarih sahnesine nasıl çıkmış olduğunu merak eden herkesin mutlaka okuması gereken ve kendinden sonra gelen pek çok metne öncülük etmiş bir yapıt.


Oğuz ADANIR İzmir, Kasım 2007

Yazarın Önsözü 1913

Bu kitapta, zamanımızın güncel ve geleceğe yönelik düşünce yapısını, en iyi şekilde temsil eden kişi olan burjuvanın ortaya çıkışını betimleyip, sergilemeye çalışıyorum. Bu çalışmanın okuyucuda uyandırabileceği düşüncelerin soyut ve boşlukta kaybolup giden türden bilgilere benzememesi; gerçek yaşamla sürekli iç içe olduklarını gösterebilmek amacıyla da yaşayan ve hareket eden insanı araştırmalarımın merkezine yerleştirmiş bulunuyorum ki, bu da bize kitabın başlığının neden böyle konulmuş olduğunu açıklıyor. Alt başlıksa ilgi alanımızın burjuva olduğunu gösteriyor ancak onunla toplumsal bir tipin temsilcisi olarak değil pek çok ahlaki ve entelektüel yeteneğe sahip değişik bir insan türü olduğu için ilgileniyoruz.

Bu " modern ekonomi dönemine ait insanın ahlaki ve entelektüel tarihi/geçmişi" zamanla çağımıza yönelik gerçek bir zihniyet eleştirisine dönüştü. Elimizde, kimileri "çok zekice" sayılabilecek bol miktarda eleştirel çözümleme var ve bunlardan birkaçı hiç kuşkusuz benim bugün okuyucuya sunduğum bu kitaptan çok daha ilginçler. Ancak bu "çok zekice" yazılmış yapıtların tam da bu özellikleri nedeniyle kimseyi tatmin etmedikleri ve düşünsel açıdan bizi etkileyip, yönlendirme yeteneğinden yoksun oldukları kanısındayım.

Bugüne kadar zamanımızın ahlaki ve entelektüel özelliklerini ortaya koymaya çalışan girişimlerin somut bir temelden yoksun olduklarını düşünüyorum. Tarih tarafından oluşturulan bir altyapının psikolojik özelliklerinin çözümlenmesi ihmal edilmiştir. Olgular ve somut unsurların benim öngörmüş olduğumdan daha önemli bir yere sahip olduğu bu çalışmayla sözünü ettiğim boşluğu kapatmaya çalışıyorum. Çağımızda yaşayan insanların ruhsal yapısı gibi sorunları incelemeye kalkıştığımızda bunların köklerinin çok derinlerde olduğu; bu yüzden olgular ve olayların gidişatını çok yakından izlemek durumunda bulunduğumuzu ve ancak bunlara bakarak bir yargı ve sonuca ulaşabileceğimizi gözden hiç kaçırmamamız gerekmektedir. Çok zekice izlenimlerin asla öngöremedikleri şey tarihsel bir sürecin ürünü olan gidişatın özü ve doğasıdır. Çünkü yalnızca tarihsel süreç "bir dönemin zihniyetini" ortaya koyabilir, en azından anlaşılmasını kolaylaştırabilir.

Olay sayısındaki çokluk bizim tarihsel olayların akılcı bir yorumunu yapmamızı engelleyemez. Biz çok sayıda belge sunmak yerine, okuyuculara bu belgelerin çözümlemesi ve yorumlamasından oluşan bir buket sunmaya çalışıyoruz.

Bu kitabın abartılı bir bilgelik düzeyi ve hiçbir yere götürmeyen akıl yürütmeler gibi iki engeli aşıp aşamadığını okuyucu söyleyecek.


Giriş

I.- Ekonomik yaşamın zihinsel unsurları

Tinsel ve ruhsal unsurların ekonomik yaşama müdahaleleri o kadar açık ve seçiktir ki, bu olguyu yadsımak neredeyse bütün insanlarda ortaklaşa bulunan ruhsal bir özü reddetmek anlamına gelecektir. Tüm diğer insani etkinlik biçimleri gibi ekonomik etkinlik de yalnızca insan zihni dış dünyayla bağlantı kurup onu dönüştürdüğünde somutlaşmaktadır. Her türlü üretim, her türlü ulaşım doğanın değişmesini zorunlu kılarken, en anlamlısından en anlamsızına her türlü çalışmanın gerisinde insana özgü ruhsal bir boyutla karşılaşılmaktadır. Bunun nasıl bir şey olduğunu anlayabilmek için ekonomik yaşamı kafamızda bir beden ve bir ruhtan oluşan bir şey gibi canlandırabiliriz. İçinde her türlü örgütlenmenin yer aldığı ve insanın bunlar aracılığıyla ekonomik gereksinimlerini karşıladığı, aralarında dış çevre koşullarının da yer aldığı ekonomik yaşamı oluşturan biçimlerle üretim ve dağıtım biçimleri ekonomi adlı bütünü oluşturmaktadırlar. Bu bütünle ekonomik yaşamı belirleyen ve içinde zeka, karakter özellikleri, amaç ve eğilimler, değer yargıları, ekonomik bir sisteme ait insanının davranışını belirleyen ve düzenleyen bütün insani yetenekler ve ruhsal etkinliklerin yer aldığı ekonomik zihniyet adlı şey zıtlaşmaktadır.

Çok sık yapıldığı üzere bu terimin uygulama alanını ekonomik etikle kısıtlamak yani ekonomik yaşamda geçerli olan ahlaki normların tamamını belirleme amacıyla kullanmak yerine olabilecek en geniş anlamda ele alıyorum. Bu ahlaki normlar benim ekonomik yaşamın tinsel unsurları dediğim şeyin yalnızca bir bölümünü oluşturmaktadırlar.

Tinsel unsurlar iki türlüdür. Bir yanda belli bir mesleki alanla sınırlı dikkat yada çalışkanlık, namuslu yada dürüst olma gibi konularda önemli sayılabilecek ruhsal özellikler yada genel geçer deyişler varken; diğer yanda yalnızca ekonomik girişimler esnasında ortaya çıkan hesabı kuvvetli olma, belli bir muhasebe yöntemi uygulama, vs gibi ruhsal davranış biçimleri (bunlar genel yetenekler yada genel ilkeler arasında da yer alabilirler) vardır.

Bütün bu saptamalar bizi çok yakından ilgilendiren bir soruyla karşı karşıya getirmektedir. Bu soruyu ortaya atış biçimim pek çok yanıtlama girişimi ve dolayısıyla çok değişik bakış açılarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Soru şöyledir: Ekonomik yaşam her zaman aynı düşünce biçimi tarafından mı yönlendirilmektedir daha doğrusu insanlar ekonomik bir yaşantı mı sürdürmek istemektedirler? Yoksa düşünce biçimi bireyler, meslekler, ülkeler, dönemler, vs göre değişen bir şey midir?

Sonuç olarak oldukça ilginç bir durumla karşı karşıya kalmış olduğumuz söylenebilir.
Çünkü bu soruyu nedense önce usta tarihçiler yanıtlamış ve ekonomik ilişkiler konusunda ısrarla ta başlangıçtan bu güne insanın hep aynı düşünce biçimi tarafından yönlendirilmiş olduğunu iddia etmişlerdir. Ben bu yaklaşım biçiminde bir tuhaflık olduğunu düşünüyorum çünkü tarihçilerin (haklı olarak!) "gelişmenin genel ilkelerini" oluşturmak gibi tarihsel genellemelere başvurmaktan kesinlikle kaçındıklarını biliyoruz. Windelband gibi tarihçiler gerçekten de tarihin akışının soyut genel önermelere indirgenerek, bunlardan bir dizi basit formüller üretilebileceğini düşünmektedirler. Oysa aynı tarihçilerin bütün güçleriyle benim ekonomik yaşamı belirleyen düşünce biçiminin geçmişten bu yana hep değiştiği ve her zaman değişebileceği savıma karşı çıktıkları görülmektedir. Ekonomik yaşamla fırsat düştükçe ilgilenenlerin (iktisatçıların çok uzun bir süre önce yanlış olduğunu söyledikleri) insanın "ekonomik doğası" denilen, o bir türlü kendisinden kurtulamadıkları, eski düşünce biçimine uygun bir şekilde düşündükleri söylenebilir. Bu klasik düşünürler economical man yaklaşımından yola çıkarak insanı genel bir ekonomi anlayışının içine yerleştirmektedirler. Oysa bu yaklaşımın uzun bir süre önce kapitalist ekonomi biçimine ait insanla ilgili olduğu ortaya konulmuş bulunmaktadır. Ekonomik süreçler konusunda doğru bir kavramsallaştırma için kesinlikle ekonomik yaşama (tinsel ve ruhsal unsurlar anlamında demek istiyoruz) ait düşünce biçiminin içine derinlemesine dalmak ve bunun sonsuz değişkenlerden oluşabileceğini görmek gerekmektedir. Bir başka deyişle ekonomik eylemlerin gerçekleşmesini sağlayan ruhsal nitelikler tıpkı ekonomik yaşamın bütününü belirleyen belirleyici düşünceler ve genel ilkeler gibi bir durumdan diğerine değişebilmektedir. Bana göre eskiden bir esnafı yönlendiren düşünce ile bugün modern bir Amerikalı girişimciyi yönlendiren düşünce birbirlerinden tamamen farklı olduğu gibi; günümüzde bile ekonomik yaşam konusunda bir küçük dükkan sahibiyle bir büyük sanayici ve bir bankacının tavırları arasında muazzam bir fark vardır.

Tarafsız bir okuyucu bu türden basit şeylerin altını bando mızıkayla çizerek "doğrulama" girişimimi çocukça bulup, itiraz edebilir. Ancak benim "ekonomik yaşamın tinsel unsurları" kuramım hakkında yazılmış olanlardan haberdar olanlar bu kuramın herkes tarafından kabul görmemiş olduğunu ve pek çok eleştirmenimizin hiç duraksamadan onu "yanlışlarla dolu" olarak nitelendirdiğini bilmektedirler. Bu kurama karşı takınılan tavrın nedenlerini anlayabilmek için bu konuda yapılan itirazları bilmek gerekiyor. Bu çok önemli bir konu olup bu itirazların belli başlı olanlarını sıralayıp bana neden dayanaktan yoksun göründüklerini açıklamaya çalışacağım. Bu arada umarım bu isimleri açıklamadığım için okuyucu bana kızmaz.

Hiç taviz vermeyenler ekonomik yaşamın her zaman tek ve aynı bir zihniyet tarafından yönlendirildiğini; yaşamlarını herhangi bir ekonomik alana adamış olan insanların her zaman için tek bir amaç yani kazanç ve çıkar peşinde olduklarını ve gelecekte de bunun böyle olacağını iddia etmektedirler. Bu eleştirilere bakılacak olursa Ortaçağda hesabını bilen bir köylüyle modern bir bankacı, gündelik kazancı peşinde koşan bir esnaf ve bir Amerikan tröstünün iş peşinde koşması arasında bir derece farkından başka bir şey yoktur.