NESNELER SİSTEMİ
Jean BAUDRİLLARD
Çeviri: Oğuz ADANIR
Aslı KARAMOLLAOĞLU
BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ YAYINEVİ, İSTANBUL,
Şubat 2010
Copyright Editions Gallimard 1968, Paris.
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ
A. İŞLEVSEL BİR SİSTEM YADA NESNEL BİR SÖYLEV
1. EŞYALARI DÜZENLEME BİÇİMLERİ
GELENEKSEL EŞYA YERLEŞTİRME BİÇİMİ
*MODERN NESNE TEMSİL ETME YETENEĞİNDEN YOKSUNDUR
*ÖRNEK ALINACAK EV İÇLERİ
Bu dekorun belli başlı unsurları
Duvarlar ve ışık
Aydınlatma
Aynalar ve portreler
Duvar saati ve zaman
Ev dekorasyonu konusunda sosyolojik düşünce üretilebilir mi?
Dekoratör vatandaş
II. ORTAM OLUŞTURMAYA YARAYAN BELLİ BAŞLI UNSURLAR
BİR ORTAM OLUŞTURURKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN DEĞERLER: RENK
Geleneksel renk anlayışı
“Doğal” renk
“İşlevsel” renk
Sıcak ve soğuk renkler
ORTAMA ÖZGÜ DEĞERLER : MALZEME
Doğal ağaç malzeme, kültürel ağaç malzeme
Ortam yaratma mantığı
Örnek bir malzeme: Cam
ORTAMLA NASIL İLİŞKİ KURULUR?
Oturma elemanları
Kültür ve sansür
ORTAMLA OLUŞAN DEĞERLER YANİ JESTLER VE BİÇİMLER
İşlevsel jestler demek denetim demektir
Geleneksel jestler çaba gerektirir.
Yeni bir müdahale alanı
Asgari düzeye indirilen boyutlar
BASİTLEŞTİRME/STİLİZASYON, KULLANIŞLILIK, BİÇİM.
Simgesel boyutun sonu
Soyutlanmış güç ne demektir?
İşlevselci masal
Çakmak örneğinde işlevsel biçim açıklaması
Biçimsel bir yananlam örneği olarak araba çamurluğu *
Bir bahane olarak biçim
III. SONUÇ : DOĞALLIK VE İŞLEVSELLİK
EK: EV YAŞANTISI VE ARABA
B. İŞLEVSEL OLMAYAN SİSTEM YA DA ÖZNEL SÖYLEV
I. MARJİNAL NESNE DEMEK ESKİ NESNE DEMEKTİR
*ORTAMIN ESKİ NESNEYE KAZANDIRDIĞI DEĞER YADA TARİHSELLİK
*ESKİ NESNENİN SİMGESEL DEĞERİ YANİ KÖKEN MASALI
*ASLINA UYGUNLUK
* NEO-KÜLTÜREL SENDROM DEMEK ONARIM (RESTAURATION) DEMEKTİR
*EŞ ZAMANLILIK, ART ZAMANLILIK, ÇAĞ DIŞILIK
* TERS YÖNDE GİDEN BİR AÇIKLAMA
YADA“İLKEL İNSANA” GÖRE TEKNİK NESNE
* ESKİ EŞYA PAZARI
* KÜLTÜREL NEO-EMPERYALİZM
II. KURAL DIŞI BİR SİSTEM YADA KOLEKSİYON
* İŞLEVİ SOYUTLANAN NESNE
* BİR TUTKU İFADESİ OLARAK NESNE
* EN GÜZEL EV HAYVANI
* KOLLEKSİYONCULUK
* NİCELİKTEN NİTELİĞE GEÇİŞ YADA EŞİ, BENZERİ OLMAYAN NESNE
* NESNELER VE ALIŞKANLIKLARA ÖRNEK OLARAK SAAT
* NESNE VE ZAMANDAN OLUŞAN DÖNGÜ
* KISKANÇLIK, NESNENİN GÖZLERDEN SAKLANMASI, HAPSEDİLMESİ
DEMEKTİR.
* NESNENİN YAPISINI BOZAN SAPKINLIK
* NESNELERİN GÜDÜMLEME GÜCÜNDEN
GERÇEKLİĞİN GÜDÜMLEME GÜCÜNE
* KENDİ KENDİNE ÇEKİLEN BİR SÖYLEV
GADGETLER VE ROBOTLARIN YER ALDIĞI BAŞKALAŞMIŞ VE İŞLEVİNİ YİTİRMİŞ BİR SİSTEM
* TEKNİK YANANLAM ÖRNEĞİ OLARAK OTOMATİKLEŞME
* “İŞLEVSEL” AŞKINLIK
* İŞLEVSEL GARABET ÖRNEĞİ OLARAK GADGET
* SÖZDE BİR İŞLEVSELLİK ÖRNEĞİ OLARAK ZIMBIRTI (LE MACHIN)
* BAŞKALAŞAN İŞLEVLERE ÖRNEKOLARAK ROBOT
* TEKNOLOJİK DÖNÜŞÜMLER ÜZERİNE
* TEKNOLOJİ VE BİLİNÇALTI SİSTEMİ
NESNELER VE TÜKETİM ÜSTÜNE OTURTULMUŞ SOSYO-İDEOLOJİK BİR
SİSTEM
I. MODELLER VE SERİLER
* SANAYİLEŞME ÖNCESİNE AİT NESNE VE SINAİ MODEL
* “KİŞİSELLEŞTİRİLMİŞ” NESNE
Seçenekler dünyası
Kural dışı ( marjinal) fark üzerine
*HAYAL ÜRÜNÜ MODELLER
* MODELDEN SERİYE
Teknik yetersizlik
Biçimsel yetersizlik
Sınıf farkı
Ayrıcalık tanınan güncellik
Kişinin başına gelenler
Modellerin ideolojisi
II.KREDİ
TÜKETİCİ YURTTAŞIN SAHİP OLDUĞU HAKLAR VE YERİNE GETİRMESİ GEREKEN GÖREVLER
* TÜKETİMİN ÖNE GEÇMESİ YADA YENİ BİR ETİK ANLAYIŞ
* SATIN ALMAYA ZORLANMA
* SATIN ALMA ADLI MUCİZE
* BİR EV EŞYASI TANIMI YAPMANIN ZORLUĞU
III. REKLAM
* NESNELER ÜZERİNE SÖYLEV ÇEKMEK VE SÖYLEV ÇEKEN-NESNE
* DAYATILAN REKLAM VE BİR ÜRÜN OLARAK REKLAM
* NOEL BABA MANTIĞI
* ANNELİK ANLAYIŞI YADA AIRBORNE MARKA KOLTUK
* ŞENLİĞE DÖNÜŞTÜRÜLEN SATIN ALMA GÜCÜ
* ÖDÜLLENDİREN VE BASKI ALTINDA TUTAN İKİLİ BİR SÜREÇ
* REKLAMIN YARATMAYA ÇALIŞTIĞI TOPLUM
Pax Çamaşır Deterjanı (Lessive Pax)
Reklam yarışmaları
Garap
YENİ BİR İNSANLIK ANLAYIŞI MI?
Kitlesel koşullandırma
Adı olup kendi olmayan özgürlük
REKLAM/NESNELER SİSTEMİ YENİ BİR DİLYETİSİ MİDİR?
Reklam/nesneler sisteminin temel yapısal unsurları yada marka
Yaşam düzeyi (le standing) denilen evrensel kodun açıklaması
SONUÇ : NASIL BİR “TÜKETİM “ TANIMI
KİTAP HAKKINDA BİRKAÇ SÖZ
Anglo-Sakson entelektüeller arasında Jean Baudrillard’ın düşünce evrenini derinlemesine tanıyan en önemli isimlerden biri hiç kuşkusuz Mike Gane’dir. Jean Baudrillard, ona göre, Mauss-Durkheim ekolü olarak adlandırdığı sosyoloji-antropoloji ekolünün izini sürmekle birlikte son derece özgün, çağdaş bir sosyolog, bir filozoftur. Baudrillard’ın, Mauss-Durkheim ekolünün bir tür devamı gibi görülme nedeni, “Nesneler Sistemi”nden (1968) başlayarak, hemen tüm çalışmalarında, Mauss’un ilkel toplumlarla ilgili “Armağan Kuramı”yla (Simgesel Düzen), Durkheim’ın sosyoloji tanımı ve yönteminden esinlenip, yararlanmasıdır. Durkheim’e göre özetle toplumsal özelliklere sahip tüm olaylar ve olgular toplumbilimin ilgi alanına girer. Baudrillard, “Nesneler Sistemi” başlıklı çalışmasını bu yaklaşımdan yola çıkarak yazmış gibidir. Bu yapıt onun yayınlanmış ilk özgün çalışmasıdır. Bu metinde klasik yada Marksist toplumbilim terminolojisine başvurmayı reddederek özgün bir dille tüketim toplumuna yönelik son derece çarpıcı ve radikal bir çözümleme yapmıştır.
Bu özgün çözümleme sosyolojinin genellikle yaptığı gibi doğrudan insanların oluşturduğu toplum üstüne değil, nesneler üstüne oturtulmuştur. Baudrillard’a göre sanayileşme öncesinde insanlar belli sayıda ve belirli işlevleri yerine getiren nesnelere sahipken; tüketim toplumuyla birlikte sınırsız sayıda nesneye sahip olabilmektedirler. Bu nesneler somut nesnel işlevlerden çok psikolojik bir işleve sahip olmakta ve bireyler de nesneler tarafından kuşatılan, baskı altına alınan, nesneleri için yaşar hale gelen varlıklara dönüşmektedirler. Bu noktadan hareketle bir tüketim toplumu çözümlemesinde sistemin gece gündüz aralıksız bir şekilde ürettiği ve (moda, teknik aksaklıklar, dayanıksızlık, vs nedeniyle) hızla eskitip, tükettiği yüz milyarlarca yada çok daha fazla nesnenin gereksinimlerin tatmin edilmesiyle bir ilişkisi olmadığına dikkat çekilmektedir.
Daha sonra kişilerle nesneler arasındaki ilişkiler sanayileşme öncesi burjuva evlerine ait eşyalar/nesneler ve sanayileşme sonrası modern tüketim toplumuna özgü nesneler olarak iki tarihsel döneme ayrılmaktadır. İlk dönemde nesnelerin insanların kişiliklerini az çok yansıtabildikleri söylenirken; tüketim evreninde nesnelere insanlara bir kişilik kazandırma görevi yüklendiği belirtilmektedir. Bu çalışma boyunca nesneler bir bakıma sanki insanların yerini almış canlı varlıklara benzemekte ve dolayısıyla toplumbilimsel bir çözümlemenin nesnesi haline gelebilmektedirler. Nesneler yine tarihsel açıdan burjuvaziye ait olanlar ve olmayanlar şeklinde sınıfsal bir ayrımlamaya tabi tutulabilirken; tüketim toplumuyla birlikte sınıfsal özellikleri yada niteliklerini yitirerek hiyerarşik bir görünüm sergilediklerinden benzer bir ayrımlamaya tabi tutulabilmektedirler. Bu ayrımlama özellikle çevre, ortam, dekorasyon, kişiselleştirme gibi kavramlar aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Eskiden kişilikli nesnelerle duygusal ilişkiler kurulabilirken, tüketim toplumunda karşılaşılan seri imalat ürünü kişiliksiz nesnelerle ilişki kurabilmek olanaksızdır. Bu sonuncular yalnızca arzulanan, sahip olunmak istenilen ancak uzun süreli bir ilişki kurmaktan kaçınılan nesnelere benzemektedirler.
Tüketim toplumuyla birlikte gerçekleştirilen bir başka ‘devrim’ de Burjuvazinin uzun bir süre boyunca boyun eğmiş olduğu Püriten ahlak anlayışına bir son verilmiş olmasıdır. Eskiden gereksiz israftan kaçınan ve kuşaklar boyunca eskimeyecek, dayanıklı ev eşyaları ve mobilyalara sahip olan burjuvazinin bu alışkanlığına tüketim evreninde bir son verilmiş ve tüm kesimler dayanıksız, pahalı ve saygınlık kazandıran, yalnızca kendini tatmin amacıyla satın alınan nesnelere sahip olma ve bunu bir alışkanlığa dönüştürme gayreti içine girmişlerdir. Tüketim bir anlamda ahlaki bir kurala dönüşmüş ve bireyler tükettikleri ölçüde ahlaklı oldukları söylenebilecek insanlara dönüşmüşlerdir. Özetle bu dünyada nesneler artık inancın yerini aldıklarından, tüketim toplumunun da nesnelere inanan, tapan bir toplumdan başka bir şeye benzemesi söz konusu değildir.
Modernleşme, çağdaşlaşma, gelişme sürecinin en önemli aktörlerinden biri olan teknoloji, tüketim aşamasına takılıp kalmıştır. Teknolojinin tüketim aşamasına takılıp kalması demek bir anlamda bilimsel gelişmenin durması ve tüketime yönelik bir bilimsel anlayışla tüketime yönelik bir teknolojinin üretilmesi demektir. Böyle bir hedeften sapma modern toplumların niteliksel gelişmelerinin önünün kesilerek biçimsel yada yerinde sayma olarak nitelendirilebilecek bir aşamaya takılıp kalmaları anlamına gelmektedir.
Yine tüketim evreninde reklamın çok önemli bir toplumsal-psikolojik işleve sahip olduğu ancak bunun tüketicinin mal satın almaya itilmesi yada güdümlenmesiyle hiçbir ilişkisinin bulunmadığı söylenmektedir. Ticari anlamda akıl dışı bir şey olan reklam/nesneler sisteminin akılcı bir üretim düzeni üstüne oturtulmuş olduğu belirtildikten sonra bu akıl dışı reklam/nesneler sisteminin işleyiş biçimi açıklanmaya çalışılmaktadır. Buna göre işitsel-görsel reklam dünyası toplumu ticari anlamda güdümlemekten çok hayali bir toplumsal süreç oluşturmakta ve tüketicinin de bu sürece yine hayali/zihinsel bir şekilde katılmasını sağlamaktadır. Sınıflar ötesi bir süreci andıran bu hayali topluma, zihinsel bir şekilde katılması engellenmeyen hatta desteklenip, talep edilen tüketici de doğal olarak toplumsal çatışma ve sürtüşmelerin merkezi olmaktan çıkmaktadır.Ayrıca kredi sistemiyle tüketicinin bu kez gerçek tüketim evreninin dışında kalmaması ve zihinsel olarak katıldığı tüketim sürecine maddi anlamda da katılması sağlanmaktadır. Öyleyse reklamlar ticari bir araç olmaktan çok bir toplumsal model (tüketim toplumu) üretme aracıdır. Önce bin bir çeşit gereksinim yaratıp sonra da bu ürettiği bin bir çeşit nesneyle bu sahte gereksinimleri tatmin ediyor görünen tüketim sisteminin aslında tam bir tatminsizlik sistemi olduğu, zira insanların asla sahip olduklarıyla yetinmeyerek hep yeni, başka, değişik nesneler talep ettikleri kanıtlanmaya çalışılmaktadır. Bu olağanüstü metin özünde:
“Eğer tüketim denilen şey kimi saf insanların sandıkları gibi bir emip yutma, yeyip yok etme sürecine benzeseydi, bu durumda belli bir doyum noktasına ulaşılması gerekirdi. Tüketim gereksinimler düzeniyle ilgili bir şey olsaydı tatmin olmayla sonuçlanması gerekirdi. Oysa böyle bir şeyden kesinlikle söz edilemez, zira insanlar her geçen gün daha çok tüketmek istemektedirler. Bu kendi kendini tüketmeye zorlama olayının herhangi bir psikolojik (bir kez içmeye başlayanı durduramazsınız türünden yaklaşımlar, vs) zorunluluk yada basit bir itibar kuralıyla ilişkisi yoktur. Tüketimin denetlenmesi olanaksız bir sürece benzemesinin nedeni (belli bir sınırın ötesine geçildiğinde) gereksinimlerin tatmin edilmesi yada gerçeklik ilkesiyle artık hiçbir ilişkisi olmayan yaşamın tüm alanlarını kapsayan bir idealist uygulamaya benzemesidir. Tüketimin hiç sona ermeyecek bir enerjiye sahip görünmesinin kökeninde, nesnenin, içinde dolaylı bir şekilde yer aldığı bu arzular evrenin insanı hep düş kırıklığına uğratması vardır” demektedir.
Kırk yılı geçkin bir süre önce yazılmış bu metin tüketim toplumuna yönelik radikal bir çözümleme olarak tüm tazelik ve heyecanını korurken; o zaman 39 yaşında olan yazarın bilgi birikimi ve yaratıcılığı konusunda da çok net bir fikir vermektedir.
Oğuz ADANIR, İzmir, Mayıs 2009