ŞEYTANA SATILAN RUH YA DA

KÖTÜLÜĞÜN EGEMENLİĞİ

Jean Baudrillard

çev. Oğuz Adanır, Doğu-Batı Yayınları, Ekim 2005, Ankara.

 


Önsöz

Şeytana Satılan Ruh ya da Kötülüğün Egemenliği,yazarın bir yandan (aynı anda) oldukça ağır iki hastalık* geçirirken bir yandan da büyük bir tutku ve olağanüstü bir enerji harcayarak üretmiş olduğu tek metindir.

Baudrillard, burada yaklaşık otuz yıllık terminolojisini gözden geçirerek örneğin: Gerçek, gerçeklik, illüzyon, simülasyon, sanal, sanal evren, çağdaş sanat, vb. klasikleşmiş kavram ve deyimleri yeniden derleyip toplayarak güncelleştirmekte ve çok daha kolay bir şekilde anlaşılmalarını sağlamaktadır. Bunların yanı sıra İyilik ve Kötülük kavramlarının yerini günümüz tüketim toplumlarında Mutluluk ve Mutsuzluk kavramlarının almış olduğunu ve dolayısıyla bu birincilerin, bir anlamda, o toplumlar tarafından saf dışı edilmiş olduklarını, yani bu toplumların manikeen bir İyilik ve Kötülük anlayışının ötesine geçmiş olan toplumlar olduklarını iddia etmektedir.

Özellikle Bütünsel Gerçeklik ve İkili Devinim’in önemine değinen yazar “Bütünsel Gerçekliğin”, bütün dünyayı sarıp sarmalayan ve dünyanın Televizyon, İnternet ve çeşitli Net ağları, yazılı ve görsel iletişim araçları aracılığıyla algılanarak, çözümlenmesi ya da yorumlanması sonucunda ortaya çıkan bir gerçeklik olduğunu söylemektedir. Ancak Sanal Gerçeklik üzerine kurulu bir bilgilendirme ve çözümlemenin yanlış ve yanıltıcı bir şey olduğunu eklemeyi unutmamaktadır. Çünkü insanların yüz yüze gelmedikleri bir gerçekliği, bu gerçekliğin ikizi (simülakrlar) sayılan görüntüler üzerinden değerlendirmelerinin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.

Burada devreye Baudrillard’ın “Gerçeklik İlkesi” dediği şey girmektedir. Baudrillard, başlangıçta Modern olarak nitelendirilen ve zamanla Tüketim toplumlarına dönüşen toplumların son bir, iki yüz yıldan bu yana dünyayı belli bir gerçeklik ilkesi doğrultusunda algılayıp, yorumladıklarını dolayısıyla bu ilke dışında kalabilen bir gerçeklikten söz edilemeyeceğini söylemektedir. Özetle, Burjuva-Sosyalist dünya görüşleri üzerine oturan bir diyalektik aracılığıyla oluşan bu gerçeklik ilkesi yirminci yüzyılın son çeyreğine doğru dağılma, parçalanma aşamasına gelmiştir.

Yazara göre gerçeklik ilkesinin ortadan kaybolması yeni bir gerçeklik anlayışına yol açmak yerine, görüntüler üzerine kurulu bütünsel bir gerçeklik (simülasyon evreni, sanal bir evren) evreninin oluşmasına yol açmıştır. Dolayısıyla ilkesinden yoksun bir gerçekliğin gerçeklik olarak algılanması mümkün görünmemektedir.

Bu arada bütün dünyayı tek bir bütünsel gerçeklik şemsiyesi (tek kutup) altına toplama arzusunu çılgınca ve gerçekleşmesi olanaksız bir arzu olarak değerlendiren Baudrillard, bunun nedenini İkilik ya da İkili Devinim dediği şeye bağlamaktadır.

Dünyada olup biten ve insanların başına gelen olayların bir tür nesnel yazgı, alınyazısı sonucunda gerçekleştiğini iddia eden yazar bu olguyu şöyle açıklamaktadır. Bir yanda bireysel ve kolektif irade tarafından sürdürülen somut ve nesnel bir yaşam/yaşantı söz konusuyken; diğer tarafta bu bireysel ve kolektif iradeye kendini dayatan bir başka süreç vardır. Bu ikinci süreç, birinci sürecin aksi yönde ancak ona koşut bir şekilde ilerlemektedir. Birinci süreç ikinciden tamamıyla bîhaber olup, ikinci süreç tarafından gerçekleştirilen olayların da baş sorumlusudur. Örneğin küresel gücün dünya toplumları üzerindeki denetim ve baskısı 11 Eylül gibi bir olayın yaşanmasına neden olmuştur. Bir anlamda Baudrillard’a göre 11 Eylül modern tüketim toplumlarının kendilerine rağmen hazırlamış oldukları bir sonuçtur, zira uyguladıkları iki yüzlü politikalar farkında olmadan beklenen sonucun tam aksi sonuçlara yol açabilmektedir.

Yazar küresel güç yandaşlarının tek kutuplu bir dünya düşünü sürdürmekte ısrar ve inat ettikleri takdirde 11 Eylül’den çok daha büyük boyutlu terörist eylemlere davetiye çıkartabileceklerini iddia etmektedir.

***

Modern tüketim toplumlarının artık İyilik ve Kötülük kavramlarını saf dışı etmiş olduklarını ve özellikle Kötülüğün yerini Mutsuzluk kavramının almış olduğunu ve bu dönüşümün nasıl devasa bir pazara yol açmış olduğunu açıklamaktadır.

Bunların yanı sıra tüketim toplumlarında göstergenin nasıl katledilmiş olduğunu, mevcut durumda iki boyutlu sabit fotoğraf imgesinin nasıl en saf ve kusursuz imge niteliğine sahip olabildiğini, tamamıyla ortadan kaybolmuş bir sanatın nasıl sistemin mantığına uygun bir şekilde salt irrasyonel bir ticarî nesneye dönüşmüş olduğunu açıklamaktadır.

Yazar klasik temalarından biri olan ölüm ve yaşam teması konusunda da yeni ironik görüşler sunmaktadır.

Bu kitabı oluşturan metinlerin önemli bir bölümünün ağırlıklı olarak gerçek, gerçeklik ve görüntü, imge, gösterge ilişkileriyle iletişim araçları üzerinde yoğunlaştıkları görülmektedir.

Oldukça ağır bir metin olmakla birlikte, çok büyük bir keyif alınarak okunabilecek bir metin olduğunu düşünüyorum, umarım siz de aynı keyfi alırsınız.

 

Oğuz Adanır

İzmir, Eylül 2005

 

* Jean Baudrillard 2003 Nisan ayı sonunda önce İzmir daha sonra İstanbul’da vermiş olduğu konferanslardan sonra ülkesine dönüşte iki ayrı kanser hastalığına yakalanmış olduğunu öğrenmiş ve oldukça ağır bir tedavi sürecinden geçmiştir.

 

 

«« listeye dön