SİMGESEL DEĞİŞ TOKUŞ PERSPEKTİFİNDEN MODERN TOPLUM-GÖÇMEN KİTLE İLİŞKİLERİ

 

Prof. Dr. Oğuz ADANIR
Dokuz Eylül Ü./GSF
Sinema-TV Blm. Öğr. Üyesi

Bugün artık "ilkel insanlara özgü" bir zihniyet düşüncesini desteklemiyorum. Onların zihinsel yapısında bulunan pek çok şeyle bizimkinde de karşılaşıyoruz. Aynı şekilde bizim zihinsel yapımızdamevcut olan (genel koşullarla doğru orantılı bir şekilde değişkenlik gösteren inançlar, kurumlar,sosyal sınıflar, vs) pek çok şeyle de ilkelinsanların zihinsel yapısında karşılaşıyoruz ( s.116).

Lucien Lévy-Bruhl,
Carnets, (1938-1939)

Lévy-Bruhl zihinsel açıdan ilkel toplumlarla modern toplumlar arasında sanıldığı kadar büyük bir fark olmadığından söz etmektedir. Bilindiği gibi zihniyet değişikliği pek çok koşulun varlığını zorunlu kılmaktadır. Eğer bu koşullar değişmezse insanların zihinsel yapılarında da radikal bir değişimden söz edebilmek kolay değildir.

Burada konumuz yabancı ve buna bağlı olarak önyargılardır. Büyülü, gizemli bir evrende yaşayan ilkel toplumların yabancıya karşı tavırları modern toplumların yabancılara karşı olan tavırlarını anlamamızı bir bakıma kolaylaştırmaktadır. Örneğin (Batı Avustralya'da), bir yabancı ilk kez ziyaret ettiği bir köye geldiğinde köyün dışında belli bir mesafede beklemekte, ardından köyün yaşlıları gelip bu kişinin kim olduğunu anlamaya çalışmaktadırlar. Kimi zaman bu kişiyi saatlerce sorgulamakta ve kendi topluluklarına ait bir tanıdığı yani sosyal bağı bulunup bulunmadığını öğrenmeye çalışmaktadırlar. Yabancı o köyde birini tanıdığını kanıtladığı takdirde, bir anlamda, yabancı olma özelliğini yitirip o köyün insanına dönüşmektedir. Buna karşın bir tanıdığı olmadığı takdirde yabancı derhal oradan uzaklaşmak istemektedir. Zira köyün yerlileri genellikle bu tür yabancıları köye kötülük yapmak üzere düşmanları tarafından gönderilmiş biri; çoğunlukla da bir büyücü gibi gördüklerinden en kısa süre içinde ondankurtulmaya çalışmakta ve çoğu zaman onu ortadan kaldırmaktadırlar. Bir başka deyişle yabancı köydeki huzur ve yaşantıyı bozabilecek, hatta bütün topluluğu yok edebilecek güce sahip bir varlık gibi algılanmaktadır. Kimi zaman yabancıların ancak belli arınma ritüellerinden geçirildikten sonra topluluğun içine alındıkları görülmektedir. Ancak ilkel toplumların aşırı uçlar arasında gidip gelen, çelişkilerle dolu düşünce yapıları kimliği tespit edilemeyen bütün yabancıların öldürülmesine izin vermemektedir. Köye gelmiş olduğu sırada örneğin bir kadının rahat bir doğum yapması yada hastalardan birinin iyileşerek, ayağa kalkması, vb durumlarda yabancı uğur getiren bir varlık olarak kabul edilmekte ve kendisine olağan üstü saygı ve hürmet gösterilip neredeyse tapılacak bir varlığa [1]dönüştürülmektedir. Bir başka deyişle bu gibi durumlarda da yabancı yine yabancılığını yitirmekte ve köyden biri gibi muamele görmeye başlamaktadır ancak bu uğur, talih, vs süreci sona erdiği ve felaketler yabancının köydeki varlığı sırasında art arda gelmeye başladığı takdirde yabancı yine bütün bu talihsizliklerin baş sorumlusu haline gelmekte ve topluluk ondan kurtulmanın yollarını aramaya başlamaktadır.

Bütün bunların nedeni akılcı bir düşünce yapısından yoksun ilkel insanların irrasyonel, gizemli ve büyülü bir evrende yaşıyor olmalarıdır. Geleneksel toplumlar olan ilkel toplumların yabancıya karşı bu önyargılı olarak nitelendirilecek tavırlarını değiştirmelerini beklemek anlamsızdır. Çünkü bu insanlar tanrılar yada ölmüş ataların koymuş ve kendileri tarafından değiştirilmesi olanaksız kurallara boyun eğmekten başka bir şey yapmamaktadırlar. Bu kurallar genelde ancak şeflerin ölmüş atalar yada tanrılardan izin almalarıyla değişebilmektedir ki, bu toplumların yabancılara bakışının modern toplumlarla karşılaştıktan sonra ne ölçüde değişmiş olduğu sorulabilir. Hemen bütün ilkel toplumların yabancılara karşı benzer tavırlar takındıkları söylenebilir. Hemen bütün dünyada tek başına ortalıkta dolanan insanlar yüzyıllar belki de bin yıllar boyunca büyücü, düşman kısaca kötülük temsilcisi bir varlık gibi algılandığından ilkel toplumlar da onlardan bir an önce kurtulmanın yollarını aramışlardır. Örneğin, Ortaçağ'da bile yabancılar geçmek zorunda oldukları topraklarda yaşayan topluluklara değerli armağanlar yada para vermek zorundaydılar. Aksi takdirde yaşamları tehlikeye girebilirdi. Yine elçiler yada haberciler ancak karşılıklı olarak verilen izinlerle bir yerden diğerine gidebilirdi.


Öte yandan uzun süreliğine yada yaşam boyu sürecek şekilde bir ilkel toplumun bünyesine kabul edilen yabancıya (ki, genellikle bunların erkek oldukları görülmektedir) yine topluluğun huzurunu bozmaması, çevresine nazar edip, kem gözle bakmaması için bir kadın verilmekte ve karşılığında genellikle topluluğun gereksinim duyduğu sağlıklı bir erkek çocuk beklenmektedir. Ortaçağ boyunca gerek Avrupa gerekse dünyanın pek çok yerinde konuk yabancılara döl alma amacıyla kadın verildiği bilinmektedir.

* * *
Herhangi bir yabancının modern toplumlardan birine konuk olabilmesi görece daha kolaydır. Bu toplumlar arası gidiş gelişler özellikle XX. yüzyılda çok
yoğun bir düzeye ulaştığından uluslararası pasaport uygulaması zorunlu hale gelmiştir. Günümüzdeyse hemen bütün ülkeler bünyelerine kabul edecekleri
yabancıları genellikle önce izin (vize) almaya, bunun içinse çeşitli yükümlülükleri (aşı olmak, paralı gelmek, mal-mülk sahibi olunduğunu kanıtlamak, vs) yerine getirmeye zorlamakta, hudut sınırının aşılması sırasında da kişiyi....(Metnin geri kalan bölümü için lütfen yazara müracaat ediniz.)


---------------------------------------------------------------------------

[1] Günümüzde ister modern olsun isterse olmasın bütün toplumlarda örneğin, yabancı sporcular özellikle de futbolculara karşı böyle bir yaklaşım sergilendiği söylenebilir.



«« listeye dön