SİNEMA TELEVİZYON KÜLTÜR
Birinci Basım Hayalperest Kitap, İstanbul, 2012
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
* GERÇEKLERDEN KAÇAMAYIZ!
* BULUŞAMAYAN SİNEMA VE TARİH!
* SİNEMADA VE TELEVİZYONDA BARIŞ KÜLTÜRÜ
* MEDYANIN VE SANATIN KÜLTÜR KİMLİĞİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
* SENARYO YAZARLIĞI VE AKTİF EĞİTİM* ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK NEDİR? EVRENSEL KÜLTÜRÜN YEREL
YANSIMALARI YA DA VERSİYONLARI (SİNEMA-TV, VS)* BELGESEL SİNEMANIN SANAT KAVRAMI
ÇERÇEVESİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ
* KISA METRAJLI SİNEMA TARİHİMİZ!
* KISA METRAJLI FİLM ÜRETİMİNDE YARATIM SORUNLARI
* BAROK BİR FİLM TÜRÜ YA DA YARATICILIKTA "STRESS" DÖNEMİ!* TÜRKİYE SİNEMASI (?)
* FOTOGRAFİK İMGE VE SAYISAL GÖRÜNTÜ
*
* ZAVALLI TOPLUMUN ZAVALLI TELEVİZYON YAPIMCILARI!
* AHLAKLI TOPLUM-AHLAKSIZ MEDYA?
AHLAKSIZ TOPLUM-AHLAKLI MEDYA?
* POPSTAR YA DA SAHTE KURBAN TÖRENİ
*
* KÜLTÜREL BELLEK
* KÜLTÜREL MİRAS
ÖNSÖZ
Yaklaşık yirmi beş yıldan bu yana bir yandan ülkemizde üretilen filmler, televizyon
programları ve kültürel gelişmelerle ilgilenirken; bir yandan daha iyi filmler, daha iyi
televizyon kanalları ve daha nitelikli bir kültürel yaşam konusunda kuramsal düşünce
üretmeye çalıştık. Bu konularda -eğitim ve öğretimin dışında- herhangi bir katkımız oldu mu
bilemiyorum. Çünkü daha önce de sözünü ettiğimiz gibi ortada (kültürel) bir sistem
olmayınca insan kendi yerini ya belirleyemiyor yada belirlemekte çok zorlanıyor.Entelektüel üretime de yaşamın tüm diğer alanlarında olması gerektiği gibi olumlu bir
rekabet duygusu eşlik etmelidir. Böylelikle ülke en azından bu alanda daha kısa sürede daha
iyi bir konuma ulaşma şansına sahip olabilir. Ancak böyle bir rekabet anlayışı az çok oluşmuş
bir kültürel sistem (bizim sözünü ettiğimiz bağlamdaysa sinema sektörü) varsa mümkündür.
Aksi takdirde entelektüel üretim rastlantısal, süreksiz ve bir ölçüde keyfi olmak
durumundadır, zira yönlendirici bir güç olmadığında herkes istediği, arzuladığı yönde
ilerleyebilmektedir. Yapılan bütün işlerin doğru olduğunu varsaysak bile böyle bir gelişmenin
gerçek bir gelişme sayılamayacağı ortadadır. Bu binlerce dönümlük büyük bir arazinin beş,
on dönümünü ekip, biçerek o toprağın tamamının değerlendirildiğini ileri sürmek gibi bir
şeydir. Oysa o toprağın ancak bütünü düzenli, yöntemli ve sistemli bir şekilde
değerlendirildiği takdirde sürekli verim almak ve başkalarıyla rekâbet edebilmek mümkün
hale gelebilir. Çünkü gelişme demek süreklilik demektir. Belli bir süreklilik sağlanamadığı
takdirde amatör üretici olmak ve rastlantısal başarılar elde etmek kaçınılmaz hale gelmektedir.Bu metni oluşturan yazıların bir, ikisi hariç diğerleri son on yıl içinde üretilmişlerdir.
Bir bölümü hem genel anlamda hem de ulusal sinema düzeyinde bazı sorulara yanıt arar, kimi
tespitlerde bulunurken; bir başka bölümü televizyon ve daha genelinde medya ve kültür
arasındaki ilişkileri irdelemektedir. Bu soruların önemli bir bölümü halen güncelliğini
korumaktadır. Türkiye’de sinema, televizyon, medya ve daha genelinde kültür ve toplum
kanımızca bir kaos, karmaşa dönemi içinden geçmektedir. Bu gidişata kimler, ne zaman ve
nasıl bir yön vereceklerdir? Geleceğe yönelik sorulması gereken önemli sorulardan biri budur.
Bu soruya yanıt verme süreci 2006 yılı itibarıyla başlamış görünmektedir ancak yolun
başlangıcında olduğumuzdan ne yana doğru ilerleneceğini söylemek oldukça zordur.Oğuz ADANIR, İzmir, Ocak 2007
«« listeye dön