Halkapınar
Lokomotif
Deposu dizel depo sundurmasına bir bakış ve MT5700
raybüsler.
Foto: Orhan Berent
İzmir'deki ilk demiryolu gezimize 10 ay
evvel 20
Eylül 2005 günü
Halkapınar depodan başlamıştık. Kaderin bir cilvesi İzmir
demiryollarının kapanacağı 24 Temmuz gününe 1 gün kala
yine
Halkapınar depodayım. Anlaşılan açılışı burada
yapmıştık,
kapanışı da burada yapacağız. Bu kez yalnız geldim
buraya. Bir
gün önceden depo müdürlerinden Cemal Özkermen ağabeyi
telefonla
aramıştım. Cumartesi mesaideyim, buyur gel demişti.
Bende 22
Temmuz 2006 günü saat 13'de Halkapınar depodan içeri
giriyorum.
Kapıdaki güvenlik görevlisi gelişimden haberli. Cemal ağabey
ve diğer
depo müdürlerinin olduğu nezaret tabir edilen büroya
giriyorum.
Daha önceki ziyaretlerden tanıştığım Hasan Ali bey de
burada. Bir
müddet sohbet edip Halkapınar deponun boşaltılması işini
konuşuyoruz. Biz konuşurken de habire telsizler
çalışıyor,
telefonlar işliyor. Bu büro dizel deponun hemen yanı
başında.
Pencereden ara sıra baktığımda manevra yapan
lokomotifleri
görebiliyorum. Cemal ağabeyle sohbet ederken bir telefon
geliyor
ve Cemal ağabey ile Hasan Ali beyin görev icabı bir yere
gitmesi
gerekiyor. Hazırlıklara başlarken bana "serbestsin, depoyu
istediğin
gibi gez" diyor. Hasan Ali bey de sürekli manevra olduğu
için
trenlere dikkat etmemi istiyor. Onlara "müsterih
olmalarını ve
depoyu neredeyse ezbere bildiğimi" söylüyorum.
Halkapınar Lokomotif Deposu
çıkışa
doğru bir DE24000 bir DE11000. Foto: Orhan Berent
Bürodan dışarı
çıkıp Halkapınar depoyu turlamaya başlıyorum. Fotoğraf
makinemi
çıkarıp depoda kalan lokomotifleri görüntülemeye
başlıyorum. Cuma
günü itibarıyla makineler Gaziemir'e sevk edilmeye
başlanmış.
Depoda dolaşırken daha önceki ziyaretimizde gördüğümüz
ıskat
makinelerin yerinin değişmiş olduğunu görüyorum. Kıyıda
köşede
eski Mak DH3600 makineleri fark ediyorum. Yavaş yavaş
dolaşıp
fotoları çekiyorum. Bu arada İzmir'de sıcaklık sanıyorum güneşte
40 dereceyi çoktan aşmış. Öğlen sıcağında depoyu
dolaştığım için
iyi ki yanıma şapka almışım diyorum kendi kendime. Başka
türlü
insanın bayılıp kalması işten değil. Çıkışa doğru fotoğraf
çeke
çeke gidiyorum. Deponun çıkışına doğru bekleyen
MT5700'lüklerin
bol bol fotoğrafını çekiyorum. Aslında hareket halindeyken
DE11000'likler gibi iyi fotoğraf veremeyen bu üniteleri bu
yüzden
pek tutmuyorum. Ama yine de etrafta MT55000 olmadığı için
bunları
görüntülemekle yetiniyorum. Depodan çıkarken depoya komşu
evlerin
de görüntüsünü alıyorum. Evlerden birinde yaşlı bir kadın
beni
izliyor merakla.
Halkapınar Lokomotif Deposunun
çıkışında bir DE24000 ve 18100. Foto: Orhan Berent
Deponun
çıkışına
doğru gelip dönecekken aklıma bir şey geliyor. Dışarı
çıkacağı
söylenen iki makine hala depoda. Belki değişik bir mekanda
yani
Halkapınar yolunda görüntülerim diye çıkışa doğru yürümeye
devam
ediyorum. Hem buraya gelmişken eski Halkapınar C kulesinin
fotoğrafını çekmeden de olmaz. Hem onun şimdiki durumuna ait
elimde fotoğraf yok, hem de Eskişehir'de görevli ve
mekanik
sinyalizasyon şef yardımcılarından demiryolu-dostluk grubu
moderatörü sevgili Bülent Karaca daha önce rica etmişti.
"O
tarafa giderseniz C kulesinin de fotoğrafını çekin"
diye.
Ben de depoyu geride bırakıp ana hatta çıkıyor ve C
kulesine
doğru yürüyorum. Etrafta in-cin top oynuyor. 100 metre kadar
ilerdeki
hem zemin geçitten ara sıra geçen araçlar haricinde
çevrede
kimsecikler yok. Güneş de tam tepemde ve susuzluğum had
safhada
artmış. Kovboy filmlerinde çöllerde mahsur kalan insanlar
aklıma
geliyor bir an. Olsun yine de fazla etkilemiyor şimdilik.
Önce
kameraya zum yaptırıp uzaktaki C kulesinin fotoğrafını
çekiyorum.
Sonra madem ki buraya geldik daha yakına gidip işimizi tam
yapalım şiarı baskın çıkıyor ve yürümeye devam ediyorum.
Halkapınar Lokomotif Deposu
dizel depo
sundurmasına bir bakış. Foto: Orhan Berent
Hat boyuna
komşu
birkaç atölye ve
fabrikanın bahçelerinde de kimseler yok. İnsanı bıraktım
bu
sıcakta
kedi köpek bile görmüyorum. Hepsi gölgelik bir yer bulmuşlar,
akşamı
bekliyorlar. “Ulen Orhan şimdi burada adam öldürseler, kimsenin
haberi
olmaz. Millet şu an plajlarda bikinili hatunları kesiyor,
onlarla plaj
voleybolu oynayıp serin sularda yüzüyor sen ise tren yolunda
cehennem
sıcağında yürüyorsun” gibisinden bir düşünce aklıma geliyor,
kendi
kendime gülümsüyorum. (birkaç tahta eksik olmalı ya dur
bakalım). Zaman
zaman metro viyadüğünün gölgesi altında yürüyüp C kulesinin
oralara
geliyorum, ama ben de bitiyorum. Şapkaya rağmen kafam fırın gibi
yanıyor. Hafiften serap görür gibi oluyorum. Neyse birkaç
fotoğraf
çekip Halkapınar depoya doğru geri yürüyorum. Eskiden burada
vızır
vızır trenler geçerdi. Şimdi ise çıt yok. Ara sıra üstümdeki
viyadükten
dandik İzmir metrosunun geçen araçlarının homurtuları geliyor.
Depoya
yaklaşırken birbirine eklenmiş iki DE18100’ün ya da 24000’liğin
çıktığını görüyorum. (Sıcak yüzünden plaketlere bile dikkat
edemiyorum)
Uzakta görülüp yanlarıma gelesiye kadar fotoğraflarını alıyorum.
Geçerken makinistlerden biri camdan eğilip bir işaret yapıyor ve
bir
şeyler söylüyor ama anlayamıyorum.
Halkapınar Lokomotif Deposu
çıkışına
doğru bir bakış. Foto: Orhan Berent
Bir an önce
depoya
girip gölge bir
yer bulmanın telaşıyla onların dediğini duyamıyorum. Depo kapısı
görülür görülmez MT5700’lerin olduğu sundurmanın altına zor
atıyorum
kendimi. Şapkamı çıkarıp terimi siliyorum. Bütün bunlara
karşı
halimden memnunum ve mutluyum. Sevgili trenlerimle baş başayım.
Rayların kokusuna ahşap traverslerin ve güneş altında kavrulmuş
otların
kokusu karışıyor. Halkapınar deponun o kendine özgü makine yağı
kokusu
da bunlara eklenince içimi hafif bir burukluk sarıyor. “Hey gidi
Halkapınar Depo, bunca sene bağrında lokomotiflere, vagonlara ev
sahipliği yaptın. Şimdi çocukların gibi gördüğün makineler ve
vagonlar
senden ayrılıyor. Birkaç gün sonra çalışanlarının da büyük
bölümü
buradan ayrıldığında, halin nice olacak. Nasıl dayanacaksın
yalnızlığa.” Neyse duygusal olmanın anlamı yok şimdi durup
dururken,
yürümeye devam ediyorum.
Halkapınar Lokomotif Deposu
hangarlara
doğru bir bakış. Foto: Orhan Berent
Hedefim deponun sonlarına doğru
olan vagon ve dizel ünite yıkama alanı. Oraya giderken de 10
adımda bir
durup çevreyi fotoğraflıyorum. Güneş tam tepede olduğu için
güneş ayarı
yapmıyorum. İnşallah net çıkmışlardır. Bu kez yanımda Abdullah
Ersöz
kardeşim ve Ergin Hocam gibi makineciler olmadığı için kapalı
alanlara
girmeye gerek duymuyorum. Zaten onlar bol bol incelediler
burasını.
Yıkama alanına vardığımda fotoğraf çekmede değişik atraksiyonlar
peşinde koşuyorum. Birbirine bitişik iki MT55000’nin tamponu
arasından
depoyu görüntülemeler, duran bir MT5700’in perspektifini esas
alarak
derinlemesine fotoğraf çekmeler, amuda kalkıp, takla atıp
fotoğraf
çekmeye çalışmalar….Ben bunlarla meşgul olurken vagon yıkamada
görevli
kadınlardan biri “aaa adam trenlerin resmini çekiyor” diye
arkadaşına
sesleniyor. Ben ise birkaç fotoğraf daha çekip depo şefliği
odasına
yürüyorum. Buraya daha önceki her gelişimde bunker üstünde
fotoğraf
çektiğim aklıma gelince bu kez çıkmamayı tercih ediyorum.
Susuzluğum
öylesine korkunç bir hal almıştı ki bir an önce gölge bir yere
gireyim
diye kapağı zorlukla şef odasına atıyorum. Ohhh burası cennetten
bir
köşe, klima çalışıyor.
Halkapınar Lokomotif Deposu
yıkama
alanına doğru bir bakış. Foto: Orhan Berent
Halkapınar Lokomotif Deposu
yıkama
alanına doğru bir bakış. Foto: Orhan Berent
Şef odasında
telefonlar ve telsiz
sürekli çalışıyordu. Görevli iki genç arkadaşımız canla başla
gelen
telefonlara cevap veriyorlar. Ayrıca yaşlı bir makinist ağabey
de odada
bulunuyordu. Odada bir şişeye yakın suyu tükettikten sonra
bana kahve
ikram ettiler. Bir yandan kahvemi içip bir yandan da
görevlilerle gelen
telefonlar elverdiği ölçüde sohbet ettim. Makinist ağabeye de
İzmir’le
ilgili çeşitli sorular sordum. Klasik “Çimentaş Demiryolunu
hatırlıyor
musun abi” soruma cevaplar aldım. Buharlı döneminde de
çalışmış
ve
kuruma ilk kez ateşçi olarak giren makinist abi kuruma
girmeden önce de
Çimentaş demiryolunu bildiğini ve şimdiki Kamil Tunca bulvarı
altında
çift hat olduğunu söylüyor. Bu bilgiyi ilk defa duyuyordum.
Makinist
abi ayrıca çift hattan, önce bir tanesinin daha sonra da
öbürünün
kaldırıldığını söylüyor. 1974 yılından sonra kurumda çalıştığı
için o
hattın 1970’lerin başında kapandığını tahmin eden görüşüm
doğrulanıyor.
Böyle böyle yaklaşık bir saat kadar sohbet ediyoruz
odadakilerle.
Müdürler Hasan Ali bey ve Cemal ağabeyi sorduğumda henüz
dönmedikleri
cevabını alıyorum. Bir süre daha oturduktan sonra nöbetçi şef
“buradaki
işiniz bittiyse sizi müdürlerimizin talimatıyla trenlerin
gittiği bir
cihete bırakabiliriz” diyor. Saate bakıp “valla Basmane
tarafına
gidecek makine ya da dizi varsa gidebilirim” diyorum.
Halkapınar Lokomotif Deposu
yıkama
alanında MT55000 ve MT5700. Foto: Orhan Berent
Nöbetçi şef
telefonla bir yeri arayıp benim geleceğimi söylüyor. Onlara
veda edip
deponun çıkışındaki makaslara doğru yürüyorum. Makas
kulübesindeki
görevliye adımı söylüyorum. O da talimatı aldığını ve birazdan
bir
raybusun Basmane’ye gideceğini söylüyor. Çocuklar gibi
seviniyorum.
Oradaki görevli makasçılar ve personelle bir süre sohbet
ettikten sonra
bulunduğumuz yere bir MT5700 yaklaşıyor ve duruyor. Makinist
binebileceğimi işaret ediyor ve kabine çıkıyorum. Makinemi
pencereye
ayarlayıp video konumuna getiriyorum. Böylece TCDD Genel
Müdürlüğü ve
TCDD 3. Bölgenin müracaatımın üzerine bana sağladığı en büyük
olanak
gerçekleşmiş oluyor. Halkapınar Depodan, Basmane’ye çıkan bir
makinenin
kabininde çekim yapma olanağına kavuşuyorum. Üstelik makinist
de
tanıdık çıkıyor. Bizim üniversitede görevli bir şube müdürünün
kardeşi.
Basmane’ye kadar kısa ama benim için çok değerli bir tren
yolculuğu
yapmış oluyorum. Çekim yapma heyecanından ve makineyi
titretmemek için
çaba göstermekten makinistin treni nasıl kullandığını
inceleyemiyorum
bile. Ama olsun MT5700’ün kabininde Halkapınar’dan Basmane’ye
yolculuk
ettim ve bana bu olanağı sağladılar ya. Artık benden mutlusu
yok.
Halkapınar Lokomotif Deposu
ıskat dizel
elektrikli makinanalar. Foto: Orhan Berent