Körfez Kirliliği...

Denizlerin Korunması ve Yönetimi...

İzmir kenti aşırı nüfus artışı, altyapı yetersizliği ve hızlı sanayileşmeden kaynaklanan hava, su ve toprak kirliliği ile körfezde deniz kirliliği sorunlarıyla karşı karşıya bulunmaktadır. Bu çevre sorunları, düzenlenemeyen bir şehirleşme, kanun ve yönetmeliklerin uygulanmasında karşılaşılan güçlükler ve çevre bilincinin eksiliği nedeniyle giderek kendini hissettirmektedir.

Her türlü canlı doğal varlık, varlıklarını sağlıklı olarak sürdürmek hakkına sahiptir. Bu hakkın herhangi bir gerekçeyle ortadan kaldırılmasının dünyamızın yaşanabilirliğinin sürdürülmesi dışında bir gerekçesi olamaz. İnsan yerleşimlerine yönelik tüm planlamalarda ve uygulamalarda ekolojik yaklaşım gözönünde tutulmalıdır.

Gezegenimizde canlı ve cansız varlıklar arasında ekolojik denge olarak adlandırılan bir düzen bulunmaktadır. Bu düzenin onarım ve direnç gücünün dışına çıkılmadıkça sistemin kendi kendisini dengeleme mekanizması bulunmaktadır. İnsan faaliyetleri sonucu doğaya bırakılan bir çok kirletici doğanın kabul limitleri dahilinde kaldığı zaman bertaraf edilebilmektedir. Doğadaki canlılar ve yaşama ortamları yakından bilindiği takdirde doğal kaynaklar yönetimi ekosistemin ekolojik direnci gözönüne alınarak yapılabilmekte ve sürdürülebilir kalkınma prensipleri dahili içinde canlı popülasyonlar tüketilmeden ve bunlara kendilerini yenileme fırsatı verilmek suretiyle doğadan en iyi şekilde yararlanma şekli oluşturulabilmektedir.

İzmir Körfezi'nde Biyolojik Çeşitlilik...

İzmir Körfezi günümüzde körfeze açılan yüzden fazla kanal ve çeşitli kapasitede 12 akarsudan gelen atıklarla doğrudan kirletilmektedir. İkibuçuk milyondan fazla insanın körfez etrafında yaşadığı günümüzde evsel, endüsriyel ve tarımsal atıkların ve artıkların körfeze ulaşması sonucu özellikle iç kesimlerde biyolojik çeşitlilik giderek azalmış, hatta bazı kesimlerde hayatiyetin çok sınırlı olduğu azoik zonlara dönüşmüştür. Oysa körfez Ege Denizi'nin Batı Anadolu'nun içine doğru 60 km kadar girmesiyle oluşan, jeolojik, morfolojik ve biyolojik özellikleriyle çok uzun yıllardan beri deniz canlılarının barınması, gelişmesi ve üremesi için uygun bir ortam olmuştur. Körfez suyunun fizikokimyasal ve biyolojik özellikleri üniversitelerin bu güne kadar yapmış olduğu bilimsel araştırmalar sonucu belirlenmiştir. Son yıllarda yapılan multidisipliner deniz araştırmaları sonucu iç körfezde canlı türlerinin çok azaldığı, orta körfezde kirli ve temiz zonlarda bulunabilen türlerin yaşadığı dış körfezde ise biyolojik çeşitliliğin zengin olduğu saptanmıştır. İzmir iç körfezin anaerobik ortama dönüşmesi nedeniyle bu bölgede hidrojensülfür gazının oluşarak kötü kokunun yaygınlaşması, planktonik organizmaların aşırı çoğalması sonucu suların zaman zaman kırmızı renge dönüşmesi ve akuatik yaşamın giderek sınırlanması körfezde acilen tedbirlerin alınması gerektiğini gösteren ekolojik olaylardır. Körfez ekosistemindeki bu olumsuz değişim, insan yerleşimi ve kullanımından kaynaklanan ekolojik sorumluluğumuzun tipik göstergesidir. Körfezin dış kesiminde halen fitoplanktondan deniz memelilerine kadar gıda zincirinin bütün halkalarına rastlanılmaktadır.

1988-1989 yılları arasında aylık periyotlar halinde yapılan izleme çalışmaları sonucu körfezde 141 fitoplankton, 27'si holoplankton, 79'u meroplankton olmak üzere toplam 247 zooplankton ile 72 demarsal ve pelajik balık türünün ve ayrıca deniz zemininde yaşayan bitki ve hayvanların 237 türünün yaşamını sürdürdüğü tesbit edilmiştir.

İzmir Körfezi pelajik ve demersal balık türleri ve bu türlerin stok boyutları açısından Ege Denizi'nin en önemli ve zengin körfezlerinden biridir. Fakat son yıllardaki yoğun çevre baskısı (aşırı avcılık, kirlilik, deniz trafiği gibi) sonucu körfezin iç kısımlarındaki ekonomik öneme haiz su ürünleri potansiyeli azalmış bu türlerin dağılım alanları orta ve dış körfez kesimlerinde sınırlanmıştır.

İzmir Körfezi civarında yüksek ekolojik değere sahip sulak alanlar bulunmaktadır. Ancak körfeze ve körfezin kıyı kesimine olan yoğun ilgiler çoğu kez birbiriyle çeliştiğinden kıyı alanı yönetimi sorunları ortaya çıkmaktadır.

Körfez sularının kalitesini belirleyen en önemli faktörlerden biri olan deniz akıntılarıyla ilgili olarak yapılan fiziksel oşinografi nitelikli çalışmalarda akıntıların büyük ölçüde su seviye değişimleri ve rüzgarlar tarafından yaratıldığını göstermiş ve daha önce sanıldığının aksine körfezin oldukça yüksek bir su değişim potansiyeline sahip olduğu soncuna ulaşılmıştır. Bu nedenle üç milyonu aşkın bir eşdeğer nüfus merkezinin kirlilik yükleri seyrelerek orta ve dış körfeze oradan da Ege Denizi'ne transfer olmaktadır. En yoğun kirliliğin görüldüğü iç körfezde suların bekleme süresinin on günden kısa olması körfez kirliliğinin önlenmesine yönelik "Büyük Kanal Projesi"nin bir an önce bitirilmesi sonucu körfez suyunun ve ekosisteminin iyileştirilebileceğini gösteren umut verici bir olgudur.

İzmir Körfezi'nin Su Kalitesi...

İzmir, Türkiye'nin nüfus ve ekonomik etkinlik açısından üçüncü büyük şehri olup ülkenin batısında Ege denizi kıyısında yer alan İzmir Körfezinin dip çevresinde kuruludur. Şehir yerleşiminin bu günkü konumu zamanımızdan yaklaşık 5000 yıl öncesine kadar uzanmaktadır. İzmir Kenti 12,825 km2'lik yüzölçümü ile şehir merkezi olarak günümüzde üç milyona yakın bir nüfusa sahiptir. Körfez çevresi yerleşim bölgeleri dışında, önemli tarım alanları da içermektedir. Körfezdeki su kalitesi kirlenme düzeyi itibarı ile doygunluk sınırına yaklaşmasına rağmen günümüzde Türkiye'nin Ege Denizi'nden temin ettiği su ürünlerinin yaklaşık % 50'sini vermektedir. Ayrıca ülkenin en büyük ihracat limanı burada yer almaktadır.

İzmir Körfezi'nin toplama alanı yaklaşık 20,000 km2 büyüklüğündedir. Bu alan, sularını doğrudan körfeze deşarj eden küçük havzalarla Gediz Nehri havzasını kapsar. Gediz Nehri İzmir Körfezi'nin en büyük ve en önemle üzerinde durulması gereken tatlısu girdisini oluşturur, yıllık ortalama debisi 74 m3/sn civarındadır. Körfeze Gediz nehri dışında irili ufaklı olarak yaklaşık 17 dere ve çay sularını boşaltmaktadır. Bu derelerin yıllık ortalama su girdileri 182 x 106 m3 civarındadır. İzmir Körfezi'nin su kalitesi hakkında yapılan çalışmalar 1960'lı yılların sonundan itibaren başlamakta olup sistematik veri kaydı halen başlatılamamıştır.

İzmir Körfezi'i, son 35-40 yıllık süreç içinde sağlık ve estetik açıdan artan bir kontrolsüz kirlenme nedeniyle tüm Akdeniz'de en önemli kirlilik odaklarından biri haline gelmiştir. Körfezdeki kirlenmenin başlıca nedenleri, hizlı nüfus artışı sonucunda ortaya çıkan plansız kentleşme ve buna paralel olarak gelişen sanayileşmedir. Körfez kıyı kesimleri çok değerli yerleşim alanlarını barındırmakta olup rekreasyon değeri açısından yüksek potansiyel değerine sahiptir. Kent ve çevresi Türkiye'de en yüksek arazi değerine sahip bölgelerden biridir. Bu cazibe merkezi yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı önümüzdeki onlarca yıl süresince yoğun olarak ilgi odağı olmaya devam edecektir.

Körfez kirliliğine yol açan unsurların başlıcaları şu şekilde sıralanabilir; (a) Kent ve çevresinde yaşıyan 3 milyon nüfusun yarattığı evsel kökenli kirlilik, (b) Kentsel alana ve toplama havzasına düşen yağışların beraberinde getirdiği kirlilik, (c) Kent ve çevresindeki endüstrilerin oluşturduğu kirlilik, (d) Körfez toplama havzasındaki tarımsal faaliyetler sonucu oluşan yüzey ve drenaj suları ile bunların içerdiği yapay ve doğal gübreleme ve tarımsal mücadele ilaçlarının kalıntıları, (e) Körfeze akan dereler ve Gediz Nehri'nin taşıdığı kirlilik ve (f) Deniz trafiği ve liman faaliyetlerinden kaynaklanan kirlilik.

İzmir Körfezi için yapılan izleme ve kalite parametreleri çalışmalarında her geçen yıl bu kirlilik artışı gözlemlenmektedir. Son yıllarda yapılan çalışma sonuçlarına göre atıksu ve dereler yolu ile taşınan kirlilik parametreleri aşağıdaki tabloda özetlenmiştir.

Parametre Atıksu Dereler Toplam
Debi (106 m3/yıl) 188 732 920
KOİ (ton/yıl) 110,000 280,000 390,000
BOİ (ton/yıl) 29,000 122,000 151,000
AKM (ton/yıl) 20,000 87,000 107,000
TKN (ton/yıl) 4,773 13,752 18,525
Toplam-Ninorganik (ton/yıl) 7,232 17,888 25,121
Toplam-P (ton/yıl) 488 820 1,308
Kadmiyum (ton/yıl) 699 218 917
Bakır (ton/yıl) 3,420 23,860 27,280
Kurşun (ton/yıl) 8,060 4,985 13,045

İzmir Körfezi için en büyük kirletici kaynak Gediz Nehri'dir. Aşağıdaki tablodan da görülebileceği gibi İzmir Körfezi'ne günlük 1,926.5 ton partikül madde girişinin % 97'si sadece Gediz Nehri'nden gelmektedir. Benzeri şekilde 2,407.63 tonluk KOİ yükünün de % 85'ini Gediz Nehri tek başına sağlamaktadır. Fosfor girdisi açısından sadece toplam kondanse fosfor olarak da % 97'lik pay bu nehre aittir. Toplam azot yükünün % 95'ini ve amonyum azotunun % 54'ünü aynı şekilde sülfür yükü olarak % 94 gibi oldukça yüksek oranı Gediz karşılamaktadır. İzmir Körfezi bölümlerinin su hacimleri karşılaştırıldığında suyun % 93'ü dış körfez'de bulunmaktadır. Sayısal oran itibarı ile de kirleticilerin % 90'ından fazlasını Dış körfeze dökülen bu nehir sağlamaktadır. Körfezde deniz suyunun yenilenme oranı toplam su hacminin sadece % 3'ü oranındadır. Ancak deniz suyunun bu yenilenme oranına karşın gelen temiz suların da % 1.4'ü oranında binlerce kat daha kirli akarsu körfeze ulaşmaktadır.

Yukarıdaki Tablo değerleri içerisinde körfeze deşarjda bulunan Gediz Nehri dahil değildir. Gediz Nehri'nin de dahil edildiği başka bir çalışma dikkate alındığında İzmir Körfezine kirlilik taşıyan dere kapsamında en büyük pay bu nehre aittir. Gediz Nehri'nin katkı payı parametre bazında % 50 ila 97 oranında değişim göstermektedir. Aşağıdaki tablo'da bu tür bir kıyaslama yapılmıştır. (Not : Bu tablonun hazırlanması için kullanılan ortalama debiler; Melez Çayı için 82,000 m3/gün, Arap Deresi için 50,000 m3/gün, Manda Deresi için 84,000 m3/gün ve Gediz Nehri için 6,400,000 m3/gün olarak alınmıştır.)

Parametre (ton/gün) Melez Çayı Arap Çayı Manda Çayı Gediz Nehri
Partikül madde 10.50 14.20 39.40 1,862.40
KOİ 66.27 96.80 196.56 2,048.00
TKo.-P 0.066 0.061 0.078 6.438
TRe.-P 0.057 0.040 0.036 2.848
ÇKo.-P 0.040 0.046 0.044 4.269
ÇRe.-P 0.052 0.025 0.023 3.290
NH4+-N 3.608 5.150 3.864 14.720
Fe 0.250 0.197 0.159 38.016
S-2 0.458 0.154 0.188 13.440

Körfez su kalitesi hakkında yapılan çalışmaların günümüze kadar ulaşan sonuçları değerlendirildiğinde; Ege Denizi'nin açık sularına kıyasla besin maddeleri açısından oldukça zengin olduğu görülmektedir. Azot ve fosfor ölçümleri sonucunda N:P oranlarının genelde 5-10 arasında değişim göstermektedir. Bu oran değişik dönemlerde ve kesimlerde kısmen farklılık gösterebilmektedir. Azot derişimleri düşük değerler göstermektedir. Fosfor derişimleri ötrofikasyon sınır değerlerinin iki üç katına çıkmış durumdadır.

Azot ve fosfor için ölçülen pik değerlerin dere ve çayların denize döküldüğü iç körfez bölgesinde ve Gediz ağzında bulunması bu kirleticilerin evsel ve endüstriyel kökenli atıksular ve tarımsal arazilerden kaynaklandığını ortaya koymaktadır. Körfeze azot girdisi artması halinde ötrofikasyon hızlanacaktır. Bu parametrelere bağlı olarak fiziksel oşinografik parametrelerle beraber birincil üretim hızları İç Körfez'de 40-300, Dış körfezde ise 7-30 mg C/m2.saat aralıklarında belirlenmiştir. Körfezde birincil üretimden kaynaklanan organik madde yükünün en az atıksularla körfeze deşarj edilen yükler mertebesinde olduğu ve atıksu kaynaklı nutrientlerin İzmir Körezi'ne atıksu kaynaklı organik maddeden daha önemli çevresel etkiler getirdiği görülmektedir.

İzmir Körfezi'nde ölçülen fiziksel kimyasal, biyolojik parametreler ve mevcut oşinografik durum toplu değerlendirme ile ele alınırsa; körfezde fosfor derişimleri gerek Gediz Nehri ve gerekse kentsel atıksularla gelen girdiler nedeniyle ötrofikasyon için verilen sınır değerlerin üstündedir. Buna karşın İç Körfez ve akarsu ağızları hariç körfez genelinde çözünmüş oksijen değerleri her mevsimde yüksek değerlere sahiptir. Aşırı beslenmiş su ortamlarında en tipik olumsuz sonuç olan çözünmüş oksijen derişiminin azalmasının burada görülmeyişinin sebebi, rüzgar, güneş radyasyonu, gel-git vb. gibi faktörlerin neden olduğu su sirkülasyonları ile sağlanan yatay ve düşey yönlerde meydana gelen karışımlardır.

Öneriler...

İzmir Körfezi'nde kalite parametreleri açısından ortaya çıkan bir diğer önemli sonuç, iç, orta ve dış körfezin hemen hemen yarıya kadar olan kıyı kesimlerinde patojen mikroorganizma ve virüslerin önemli miktarlarda olmalarıdır. Bu durum atıksuların arıtılmamasının ve kıyı yönetiminin olmamasının bir sonucudur. Son dönem çalışmaları ile ortaya çıkan bir diğer sonuç ise; bentik ve pelajik organizmalarda körfez kirliliğnin belirgin etkisinin olduğu, ancak kirlenme etkisinin ekosistem tarafından minimuma indirgendiği, fakat kısa süre içinde gerekli çevresel kirliği önleme konusundaki çalışmalar yapılmadığı takdirde uzun vadede organizmalar açısından tehlike sınırlarına ulaşılabileceği düşünülmektedir.

İzmir Körfez kirliliği konusunda yapılan çalışmalar pek çok açıdan yetersiz ve eksiktir. Kentsel arıtma tesisi için projelendirme çalışmalarında kullanılan kirlilik yükleri için debilere bağlı ve detaylı bir ölçüm programı henüz uygulanmamıştır. Atıksu özellikleri için tahmini değerler kullanılmaktadır. Körfeze kirletici taşıyan dereler havza bazında ele alınmamakta ve tekil olarak değerlendirilmektedir. Yağmur suyu kalitesi ve bileşimi hakkında henüz bir çalışma sonucu ortaya konmamıştır. Yüzeysel yaygın kaynaklardan gelen kirleticilerden; gübrelemenin etkileri, türleri, tarımsal mücadele ilaçları ve benzeri parametrelerin tespiti için körfezi etkiliyen havzalarda henüz bir çalışma yapılmamıştır. Atmosferik taşınımlar ve liman faaliyetleri ile deniz trafiğinin körfez su kalitesine ne yönde etki ettiğinin belirlenmesine yönelik de araştırmalar yapılmamıştır. Yapılması düşünülen arıtma tesisinin devreye alınmasından sonra su kalitesinin hemen düzeleceği yolunda bilimsel çevrelerde iyimser bir yaklaşım mevcuttur. Ancak körfez tabanındaki çamurların ve sedimentlerin yıllar boyu depoladığı kirleticilerin yeni durum başlamasından hemen sonra nasıl davranacağına ilişkin bilimsel veriler oluşturulmamıştır.

İzmir Körfezi'nin istenilen kalite düzeyine ulaştırılabilmesi için gerek merkezi idare ve gerekse de mahalli idarenin bir entegre plan doğrultusunda koordineli olarak çalışması gerekmektedir. Yapılacak planlamada entegrasyon; kurumlar, karar vericiler ve araştırıcıların ortaklaşa hazırlanan plan ilkelerine göre çalışmasıyla sağlıklı sonuçlar üretecektir. Bu çalışma programı çeşitli kademelerden oluşturulabilir. Bu kademeler şu şekilde sıralanabilir; (a) Körfez ve kıyı kullanım amaçlarının belirlenmesi, (b) Körfezin doğal ve antropojen kaynaklı madde girdi ve çıktılarının izlenmesi, (c) Körfezin fiziksel, kimyasal ve biyolojik yönden izlenmesi, (d) Körfezin ekolojik modelinin çıkarılması, (e) Körfez veri bankasının oluşturulması, (f) Su kaynaklarının planlanması ve atıksuların yeniden kullanılabilirliğinin araştırılması, (g) Gediz Nehri ve diğer derelerde islah çalışmalarının yapılıp havza bazında difüze kaynak yönetimi planlamasının yapılması ve (h) Erozyon kontrolu ve azaltılması çalışmalarının yapılması.

Yukarıda sıralanan unsurlara ilave olarak körfez bünyesinde nevcut balık stoklarının ve nadir türlerin korunmasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır. İzmir Körfezi çevresinde yer alan alanlar bitki örtüsü açısından oldukça fakirleşmiştir. Orman örtüsünün genişletilmesinin yanısıra uluslararası öneme sahip endemik bitki türlerinin tesbiti ve korunması çalışmalarınında yapılması zorunludur.

Ülkemizde 1965 sonrası yıllarda tüm kıyı yerleşimlerinde kirlenmeye bağlı olarak kıyı ve deniz suyu kalitesi bozulmaya başlamıştır. Özellikle insanların güvenlik, sağlık, eğitim ve teknolojilerden yeterli yararlanabilme istekleri nedeniyle büyük kentler cazibe merkezi haline gelmiştir. Pek çok sorun artan nüfus yoğunluğuna bağlatı kurularak tanımlanmaya çalışılmaktadır. Ancak sorun ülkenin tümünün genel anlamdaki planlamasının çağdaş kriterlerle yeniden ele alınmasıyla çözümlenebilecektir. Yeniden yapılanma da diyebileceğimiz entegre bir plan ne yazık ki henüz dikkate alınmamıştır. Bütün bunların sonucu bu coğrafyada yer alan İzmir Kenti ve Körfezi de bu işten nasibini almaktadır. Bu alanda çağdaş bilimsel yaklaşımların uygulamalara uyarlanması ülkemizde çoğu kez ihmal edilmektedir. Ülkemizde diğer sorunlarda olduğu gibi İzmir Kenti ve Körfezi hakkında yapılacak çalışmaların bu kapsamda ele alınarak yaklaşımlarımızın yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Konunun çözümünde katkıda bulunabilecek yeterli bilgi düzeyine sahip çok sayıda uzman kişiler ülkemizde de mevcuttur.

İzmir Körfezi'nin kirliliği 1960'lı yılların sonuna doğru ülke gündemine gelmiş aradan geçen çeyrek asırlık sürede kontrol altına alınmamış ve son yıllarda ele alınan birkaç proje henüz işleme konulmamıştır. Son 25-30 yılda antropojen kaynaklı atıksu yükleri ile körfezde ciddi bir şekilde bozulan su kalitesinin yeniden düzenlenebilmesi için geliştirilen kentsel atıksu arıtma tesisi projesi, yatırımlar için gerekli kaynakların bulunmaması nedeniyle tamamlanamamıştır. Geçen süreler içinde gerekli olan teknolojilerin geliştirilmesine rağmen, çözümü istenen sorunun sınır koşullarının değişmesi, atıksu yüklerinin ve bu yüklerin bileşiminin değişmesi ile önceden önerilen arıtma sistemleri yetersiz kalmaktadır. İzmir Körfezi'nin kirliliğinin giderilmesi için yapılan son resmi değerlendirmenin üzerinden en az on yıl geçmiştir. Son yıllarda gerek izleme ve gerekse de veri değerlendirme konusunda ulaşılan gelişmeler ve arıtma teknolojilerinde uygulama yenilikleri dikkate alınarak çevresel önceliklerin ve uygulanabilecek çözümlerin zaman kaybedilmeden revize edilmesi gerekmektedir.