ŞAFAK AKTAŞ’LA 17 EYLÜL 2005 Şirinyer – Buca Gezisi


 
              Şafak’la birlikte  17 Eylül Cumartesi günü saat 14’de buluşmak üzere daha önceki günlerde sözleşmiştik. “Nereye gidelim abi” diye bir soruyu beklediğimden Şirinyer – Buca arasındaki hattı ziyaret etmemizi önermiştim. İyi ki önermişim. Neredeyse Şirinyer ile Buca arasını karış karış gezdik ve fotoğrafladık. Buluşma yerimiz Şirinyer istasyonuydu. Basından öğrendiğimize göre Şirinyer civarındaki hat yer altına alınacaktı. Ve üstelik inşaat süresince iki yıla yakın İzmir’e tren girmeyecekti. Fırsat bu fırsat deyip bu havaliyi dolaşmak üzere sözleşmiştik Şafak’la. Belki de bizim çektiğimiz fotoğraflar son tren fotoğrafları olacaktı. Şirinyer’den Buca’ya olan kısım metro projesinde gözükmediğinden büyük olasılıkla o hat da tıpkı Halkapınar – Bornova hattı gibi tarihe karışacaktı. Yol arkadaşım ve can yoldaşım Şafak’la birlikte bizler belki de buradaki demiryolu tarihinin son tanıklarıydık. İlk fotograflar gayet net çıktı. Ancak yolculuğumuz boyunca benim kullandığım dijital  kamera oldukça fazla sorun çıkardı. Keskin güneş ışığı makineyi bir şekilde etkiliyor ve çekilen resimler oldukça kalitesiz çıkıyordu. Yukarda Şirinyer istasyonunu gösteren enstantane de fazla kaliteli değil. Neyse elimizde olanla yetineceğiz artık.  Şafak buluşma saatinden bir sat önce gelmişti. Sözleşmiş gibi ikimiz de saat 13’de Şirinyer istasyonundaydık. Tabelaya baktığımızda ise ilk sürprizi yaşadık. Cumartesi – Pazar ve tam tatil günleri Buca’ya banliyö treni yoktu. Halbuki biz yürüyerek hattın fotoğraflarını çeke çeke Buca istasyonuna gidecek ve oradan trenle geri dönecektik. Anlaşılan bu hattı trenle birlikte belgelemek başka bir güne kalacaktı.
         
 

               Yukardaki ilk resimde Şirinyer tarafına doğru bakıyoruz. Demiryolunun kenarından yürüye yürüye ilerdeki Buca makasına doğru yol alıyoruz. 1970’li yıllarda çevrede çok az ev vardı ve bir çoğu tek katlıydı. Şimdi her tarafta sıra sıra 4 ya da daha çok katlı apartmanlar var. Çocukluğumda bu yollardan çok geçmiştim. O zaman ki İngilizler’den kalma hatla şimdiki hat arasında doğal olarak epey fark var. Kısa bir süre önce burada poz yapılmış ve raylar yeniden döşenmişti. Buca hattına girdiğimizde ise beton traversler yerine eski yıpranmış ahşap traversleri gördük. Burada elektrifikasyon da yok. Sadece CTC var. Buraya elektrifikasyon yapılmayışının nedeni acaba bu hattın terk edileceğine mi işaret ? Sağ üstteki resimde ise sırtımızı Buca tarafına vermiş Şirinyer’e doğru bakıyoruz.
 
            Hava oldukça sıcak ve ikimizde de şapka yok.  Ancak demiryolu aşkının verdiği şevk ile rayların üzerindeki yolculuğumuza başladık. Hedefimiz Şirinyer’den Buca’ya gitmek. Çocukken de 2.7 km uzunluğundaki bu hatta yayan olarak gidip gelmişliğim var. Eskiden bu taraflarda da tek katlı evler vardı ve yapılaşma bu kadar yoğun değildi. Şirinyer hipodromunda yarışları seyrederken Buca tarafından geçen buharlı tren rahatlıkla fark edilebiliyordu. Uzun yıllardır Şirinyer hipodromuna gitmedim. Sanırım bu kadar apartmanın arasından geçen trenler fark edilmiyordur artık.  Her iki resimde de fark edileceği gibi ihata duvarlarının arasında kalan kısım kimi yerde çift hatlı bir işletmecilik için uygun genişlikte. Bazı yerlerde ise hattın geçtiği kısım oldukça daralıyor ve hat neredeyse iki apartman arasından geçiyor gibi görünüyor.

                                    
                 Yukardaki resimlerde yolculuğumuz Buca tarafına doğru devam ediyor. Fotolar hakkında bir ipucu vereyim. Eğer gölge sağdaysa Buca tarafına bakıyoruz. Yok eğer solda ise Şirinyer tarafına bakıyoruz. İşte ilk hemzemin geçit gözüktü. İleriyi göremeyen belediye başkanlarının eseri olan hem zemin geçitler eskiden Şirinyer Buca arasında yoktu. Ya da sadece bir tane vardı. Özellikte dönüşte trenler burada  büyük bir süratle geçerdi. Ama 80’li yıllardan itibaren hem zemin geçitlerin artması ve binaların başka bir yer yokmuşcasına demiryoluna getirilip dayandırılması sonucu trenler bu kısımlarda oldukça düşük bir süratle seyretmeye başladılar. Hem zemin geçitlerdeki bariyerler otomatik hale getirilmiş. Fakat özellikle Buca istasyonuna en yakın olan hem zemin geçit kontrolsuz bariyer falan yok.
  
            Şafak’la birlikte yürürken rayları ve traversleri de inceliyoruz. Ahşap traversler epey yıpranmış. Rayların bazı kısımlarında aşınmalar var. Şafak bir ara “bunlar Karabük rayları” dedi. Alttaki resimde sol taraftaki apartmanlar keskin güneş ışığı yüzünden net olarak çıkmadı. Ancak sağ taraf oldukça net. Apartman sırası demiryolunun dibine kadar gelmiş. Bu ülkede harita mühendisleri, kadastrocular, ilçe belediye başkanları hep demiryolunun aleyhine mi çalışır diye insanın aklında bir düşünce beliriyor. Demiryolunu gezerken bir şey daha dikkatimizi çekti. Hattın kenarı haddinden fazla pis. Şişe kırıkları, çöpler oldukça yoğun. Bir anlam vermek güç. Çevredeki apartmanlar yüzünden olabilir belki. Bir kasıt aramak istemiyorum ama belki de Buca belediyesinin … neyse neyse bırakalım bunları. Bu hat kaldırılırsa eğer sanıyorum Buca belediyesi Buca’da milli bayram ilan edecek. Bir ülkede bu kadar demiryolu düşmanlığı sanmıyorum ki bir örneği daha bulunsun.

 
  
            Yukardaki resimde Buca’ya doğru hafif bir rampaya tırmanıyoruz. Bu tür hafif rampalar hattın bir iki yerinde mevcut. Ancak dediğim gibi çok çok hafif bir eğim söz konusu. Biz yürürken hem gidişte hem de dönüşte harcadığımız eforu baz alırsak hiç hissetmedik bile. İlerde bir yeşillik görüyoruz. Bakalım orada neler var. Görüldüğü gibi güneş çektiğimiz fotoların kalitesini bile etkiliyor. Tam tepemizde. Şafak’la beraber konuşa konuşa ilerideki yeşilliğe ilerliyoruz. Bu arada neredeyse 100 metrede bir durup fotoğraf çekmeyi ihmal etmiyoruz.  Alltaki resimde sol tarafta selvi ağaçları görülüyor. Hattın iki tarafı da oldukça çorak. Cadde kenarlarına ağaç dikilmemiş. Güzide Buca Belediyesi düşünmemiş bunu. Büyükşehir’in de aklına gelmemiş olmamalı. (!) Dikkatimizi çekti apartman kenarlarında da dikili ağaç yok. Yurdum insanı genelde balkon manzaram kapanmasın diye ağaçlara karşı.

   

               Soldaki selvileri geçtik ilerideki yeşilliğe doğru yürüyoruz. Birazcık gölgelik bir yer bulmak güzel olacak. Zaman zaman ihata duvarında açıklıklar var. Bu yayaların geçmesi için bırakılmış. Fazla değil birkaç noktada demirler yamultulmuş. İhata duvarında neden dikenli tel çözümüne gidilmemiş bu da ayrı bir soru işareti. Yeşilliğin nedeni anlaşıldı. Uzaktan görünen yer Efeler İstasyonu. 1970’li yıllarda bu istasyon yoktu. Alsancak Buca trenleri Şirinyer’den Buca’ya duraksamadan giderdi. Sonradan bu durak açıldı. Kesin tarihi bilmiyorum ancak ben 80’li yıllar olarak tahmin ediyorum. Bu kesimde artan Buca nüfusu bir durak konulması için TCDD’ye istekte bulunmuştur. Önceki yılların tarifesini gözden geçirdiğimde her trenin bu durakta durmadığını hatırlıyorum. Ama şu anda zaten günde 3-4 sefer var Buca’ya. Büyük olasılık tüm Buca trenleri burada duruyor olmalı.
 
            Şafak’la beraber Efeler istasyonunun serinliğine sığınıyoruz. Ahşaptan yapılmış sevimli bir durak burası. TCDD geleneği bozmamış bu ara durağı bile yeşillendirmek için elinden geleni yapmış. 1930’lu yıllarda her istasyona bir çınar ağacı şiarını benimsemiş TCDD burada ayrı bir güzellik yaratmış. Efeler durağına vardığımızda kanepede bir çift oturuyordu. Şafak’la beraber bir 5 dakika orada soluklanıp, yolculuğumuza devam ettikten sonra, Buca’da yaklaşık bir saat mola verdik. Dönüş yolunda yine Efeler istasyonunda bir çift vardı. Artık trenlerin pek sık uğramadığı bu durak aşıklar için çekici bir buluşma yeriydi anlaşılan. Bir ara Şafak’la orada oturan çiftin giderken gördüğümüz çift olup olmadığına dair bir fikir yürüttük, fakat bir karara varamadık. Raylara, traverslere ve çevreye bakıp demiryolları ve trenler hakkında konuşmaktan aynı kişiler olup olamadığına dikkat etmemiştik. 
   
            Efeler durağına dönüşte yine uğramak üzere veda ediyoruz. Önümüzde yine çok hafif bir rampa var. Ahşap traverslerin ve rayların kendine özgü kokusu bize eşlik ediyor. Aslında bu gezintide ve görüntülerde bir trenin olmaması en büyük eksiklik. Yol boyunca bu eksiklik kendini hissettiriyor. Artık başka bir sefere. Fakat fazla vaktimiz olmadığını da biliyoruz. Kısa bir zaman sonra Buca trenlere ebediyen veda edecek.
 
  
            Bir müddet yol aldıktan sonra geriye dönüp Efeler durağını bir daha görüntülüyorum. Hafif rampa burada kendini belli ediyor. Bu arada kameramdan da olumsuz sinyaller alıyorum. Az bir yolumuz kaldı. 200 metre kadar ilerde Çam ağaçları başlıyor. Bundan sonra Buca Devlet Hastanesinin ilk binaları başlayacak. Geniş, kontrolsuz  bir hemzemin geçitten sonra Buca istasyonunun sahası başlayacak.  Adımlarımızı sıklaştırıyoruz ancak resimde solda görülen cihazı yakından görüntülemek için bir miktar duruyoruz. Bu duruştan faydalanıp Şafak’ın bir fotoğrafını alıyorum. Fotoğrafın flu ve Şafak’ın başının yarım çıkması bir yana makinem bellek doldu işaretini veriyor. Yapacak bir şey yok. Bu son kare. Tedbirli davranıp  yanımda klasik bir makine daha getirmiştim. Ancak onunda filmi sona gelmişti. Buca’da bir dükkan bulup makineye yeni film almak gerekti. Peki bundan sonra neler mi oldu?  Aynı yolu gerisin geri tekrar Şirinyer’e kadar kat ettik.  Mütevazi makinemle görüntü almaya devam ettim.
 
 
          
Sonraki Sayfa