1 Şubat 2006 Alsancak Atölyesi
Alsancak Atölyede MAN 21-25 Mototren. Foto: Orhan Berent
1 Şubat günü TCDD
Alsancak
atölyeyi ziyaret etmek ve fotoğraflamak için Alsancak garına doğru yol
çıkıyorum. Doğruca geçtiğimiz haftalarda Karşıyaka garında fotoğraf
çekerken rastladığım TCDD 3. Bölge Personel Müdür Yardımcılarından
Melih İnanlı beyin yanına gidiyorum. Yolda Alsancak Garı içinden
geçerken 1. peronda bir DE24000 motoru kapalı bir şekilde duruyor.
Dönüşte fotoğrafını çekmek üzere yanımda TCDD mensubu bir abiyle
Alsancak yeni binaya doğru yol alıyoruz. Kapıdaki güvenlik görevlileri
Melih beyin henüz yemekten dönmediğini söylüyor. Bir süre yeni bina
önünde turladıktan sonra 1. yoldan orta makastaki barakaya gidiyorum.
Yanından geçtiğim DE24000 hala sessiz bir şekilde bekliyor. Orta makas
kulübesinde tren teşkil memurları yok. Sanırım manevra var ve işleri
çok yoğun. (Bu arada fotoğraflardaki şu yemyeşil çimenlerin güzelliğine
dikkat ettiniz mi)
Yolda
rastladığım ve daha önce tanıştığım bir görevliye Bünyamin
abinin gar sahasında manevra yaptırdığını söylüyor. Elim boş geri
dönüyor ve 4. peron hizasındaki vagon revizörlüğünü arıyorum. Belki
Sıtkı Kırıktaş'ın nöbet günüdür, bir miktar oturup laflarız. Vagon
revizörlüğüne varasıya kadar bir yığın sendika ve derneğin merkezinin
yanından geçiyorum. Bunlar Alsancak Garda yanyana odalar halinde
sıralanmışlar. En son BTS sendikasının olduğu odaya sorduktan sonra
bana yan odayı işaret ediyorlar. İçeri girdiğimde Sıtkı'nın orada
olmadığını öğreniyorum. Bugün şanssız günüm, bir tane tanıdık
demiryolcu bulamadım. Geri dönüp tekrar yeni binaya gidiyorum, Melih
beyin hala yemekte olduğunu söylüyorlar. Kapının önüne çıkıp bir sigara
daha yakıyorum. Tam sigarayı bitirip geri dönecekken koruma görevlileri
sesleniyor ve Melih beyin aslında odasında çalışmakta olduğunu
söylüyorlar.
TCDD
Alsancak atölye ana hangar önünden güneye
fidanlığa bir bakış Foto: Orhan Berent
İçimden
güvenlik görevlilerini
kalayladıktan sonra Melih beyin odaya giriyorum. Melih beyle selamlaşıp
bir süre TCDD ve fotoğrafçılık üzerine sohbet ettikten sonra Melih bey
iaşe merkezindeki Yunus beyin adını verip onun yanında gideceğim yeri
tarif ediyor. Melih beye veda edip birlikte kapının önüne çıkıyoruz.
İşte tam o anda Sıtkı beliriyor yanımızda. Nöbeti bitmiş arabasına
doğru gelirken beni görmüş. ?Aman? diyorum ?beni Alsancak atölyeye
götür.? Melih bey de ?iyi denk geldin, beraber gidin atölyeye? diyor
Sıtkı'ya. Sıtkı'nın arabaya atlayıp atölyeye doğru yola çıkıyoruz.
Stadın önündeki yol kapalı olduğu için eski Havagazı Fabrikasının
önündeki yola giriyoruz. Oradan Tariş Pamuk Yağı kombinasına giden
yoldan eskiden yaz aylarında uzun yıllar çalıştığım İncir Deposu önüne
geliyoruz. Buradan TCDD fidanlığı önündeki yolu takip edip Alsancak
atölyeye ulaşıyoruz. Alsancak atölyenin İngiliz'lerden kalma binaları
restore edilmiş, bakımı yapılmış gıcır gıcır karşımdaydı.
TCDD
Alsancak atölyesi İngilizlerden kalma eski bina. Foto: Orhan Berent
Eskiden
fidanlık yolunu evden Tariş'e gitmek için kullanıyordum.
Alsancak Garına TCDD lojman kapısından girer ve gar sahasını enine kat
ettikten sonra atölye kapısından girip atölyeyi baştan başa kat
ederdim. O yıllarda Alsancak Atölye, Halkapınar Lokomotif Deposu ve
Güzelyalı Troleybüs deposu benim için sihirli ve merak uyandıran
yerlerdi. Yıllar sonra Halkapınar Lokomotif deposuna tam üç kez girecek
ve üstelik orada fotoğraf da çekecektim. Ancak ne yazık ki Güzelyalı
Troleybüs deposuna yetişemedim. Troleybüsler 1993'de trafikten
kaldırıldı, troleybüs deposu ise 1990'ların ortasında yıkıldı. Şimdi
yerine kültür merkezi yapacaklarmış. Bir şehir bu kadar çabuk ve hızlı
değişebilir mi?
Çocukken Alsancak
gar sahasında dolaşmak çok
hoşuma giderdi, kimi zaman rastladığım makasçılar "oğlum ne arıyorsun
burada trenlere dikkat et" gibisinden zaman zaman uyarırdı beni. Ama bu
sık sık olmazdı, sebebi ise lojmanların kapısından Tekel'e doğru çıkan
yolun Tekel işçileri tarafından kullanılmasıydı. Birinci yolun sağından
lojman kapılarına doğru gidip gelen insanlar TCDD personeli için
alışılmış bir durumdu. Hele vardiya değişim saatlerinde birinci yolun
sağ tarafı Tekel işçileriyle dolu olurdu. Alsancak?tan kalkacak 15:17
banliyö treniyle Buca?ya gidecek olan işçiler ya da kısa yoldan
troleybüslerin olduğu ufak meydana çıkmak isteyenlerle Alsancak garı
kalabalıklaşırdı.
Bir
akşam bir arkadaşımla yine aylak aylak gar sahasında dolaşırken eski
Lokomotif müzesinin (o yıllarda henüz müze olarak kullanılmıyordu o
saha, bir tane köprülü torna vardı sadece) oradaki yük vagonu
dizilerinin arasından babamı gördüm. Babam o yıllarda Tariş'te
çalışıyordu, hemen yanına gittik. Doğrusu şaşırmıştım birdenbire ortaya
çıkmıştı. Bize yük vagonlarının arkasındaki bir kapıdan söz etti ve bu
kapının atölyeye açıldığını ve Tariş deposuna gitmek için bu kestirme
yolu kullandığını söylemişti. Ama bekçiler herkesin geçişine izin
vermiyormuş, bunu da sözlerine ekledi.
Ben de bu kapıyı,
1980 yılından itibaren her yıl mevsimlik işçi
statüsünde çalışacağım Tariş deposuna gitmek için kullanacaktım. Her
sabah Alsancak gar sahasına Tekel kapısından girip gar sahasını enine
baştanbaşa kat edecek, kimi zaman kapı önüne denk gelmiş yük
vagonlarının üzerinden atlayarak atölye kapısına girecek, sağa yönelip
vagon ve lokomotif bakım sahasını geçtikten sonra TCDD matbaasının
kapısına varmadan sola dönen yola girecek, solumdaki Tariş zeytinyağı
fabrikasını, sağımdaki TCDD fidanlığını geçtikten sonra iş yerime
varacaktım. Mevsimlik işçi olarak Ağustos ve Ekim aylarında her gün bu
yolu kullanacaktım. Bu sayede kimi zaman bir vinç yardımıyla askıya
alınmış bojileri sökülmüş vagonları, elektrikle rayların üzerinde
çalışan ve hangardaki yollara iletişim sağlayan garip aracı görecek ve
en önemlisi DH 44102, 44104 ve 44103'ü her geçişimde mümkün olduğunca
çok inceleyecektim. Sebebi de şuydu:
TCDD Alsancak atölyesi,
ana hangara ve Tariş Zeytinyağı fabrikasına
doğru bir bakış. Foto: Orhan Berent
1978 yıllarında
Alsancak banliyö
trenleri de Basmane gibi dizel lokomotifler kullanmaya başladı. Mak
firması tarafından imal edilen ve 1955 yılında Türkiye'ye ihraç edilen
800D tipi 6 adet lokomotif (44101 - 44106) uzun seneler hizmet gördü.
Bunlar DH33000'lere tip olarak benzeseler de önemli farkı 4 dingilli
olmasıydı. Dingiller aynı 33000'lerde olduğu gibi birbirine piyellerle
bağlıdır ve ortada yarım daireye benzeyen bir ağırlık bulunur,
dingiller bu ağırlık merkezinin iki yanında 2+2 biçiminde bulunur.
Pencere alınlıkları (ya da pervazları) DH33000'lerden daha değişiktir.
1978 yılından
itibaren tek başıma çıktığım
yolcuklarda bu lokomotifleri çok sevmiştim. Plaketlerden seri
numaralarını takip etmeye başladığımda 44101, 44105 ve 44106'yı işler
durumda Alsancak garında hep görüyordum. Birkaç zaman sonra bir akşam
üstü Alsancak'taki lokomotif atölyesine girmeyi (sızmayı) başardığımda
44103, 44104 ve 44102'yi motorları sökülü bir halde fark etmiştim. Daha
sonra hep onları o vaziyette motorları sökülmüş halde gördüm. En son
44103'ü işler vaziyette seksenli yılların ikinci yarısında (1985)
Bornova Ege Üniversitesi kampüsü içerisindeki hatta Basmane ? Bornova
banliyö trenini çekerken görmüştüm. En son 1990'lı yıllar içerisinde de
(1997'de) Aliağa'da 44106'yı gördüm. Bir daha da DH 44100 serisi dizel
hidrolik lokomotifleri görmedim.
Bu yol 12
Eylül'den bir sene sonra emniyet
sebebiyle kapatıldı. 1982'den itibaren Tariş deposuna gitmek için uzun
yolu kullandık, o uzun yol ise Alsancak stadını geçip şimdiki DEU
Mimarlık fakültesinin köşesindeki uzun sokağı boydan boya geçmeyi
gerektiriyordu. Hızlı bir yürüyüşle bile 15 dakika yolu
fazlalaştırıyordu. 1984'te TCDD fidanlık yolunu kısıtlı olarak tekrar
geçişe açtı, Tariş'te çalışan TCDD'cilerin çocukları vasıtasıyla tekrar
bu yolu kullanmaya başladım. Arada sırada beni tanımayan bazı bekçiler
tarafından geri çevrilebiliyordum ama yine de burada geçmek önemliydi.
Çünkü 1984'lü yıllarda Alsancak banliyö trenleri tekrar buharlıya dönüş
yapmıştı. Alsancak atölyesinde her zaman buharı tüten lokomotifleri
görmek mümkündü. Oradan geçerken durup uzun uzun inceleyemiyordum,
malum 12 Eylül zamanları ve yasak bölgeden geçiyorsunuz,bekçilerden
biri anarşist manarşist sanabilirdi.
TCDD Alsancak atölyesi güneye, matbaa ve fidanlığa doğru başka
bir bakış. Foto: Orhan Berent
Alsancak - Buca,
Alsancak -
Seydiköy(Gaziemir), Basmane - Bornova arasında çalışan diesel
lokomotiflerin özellikleri şöyleydi. En başta şunu belirteyim, bunların
seri numaraları üstündeki plaketlere hep dikkat ederdim 44101'den
başlıyordu ve 44106'ya kadar geliyordu. Şekilleri DH 33000 manevra
lokomotiflerine benziyordu ama bir farkı vardı, hem biraz daha
uzundular hem de 3 dingil yerine 4 dingile sahiptiler. O tekerlekleri
bağlayan çubuklara piyel deniyordu, evet piyelleri vardı ve piyelin
ortasında yarım daire gibi bir demir vardı. Pencere alınlıkları manevra
lokomotiflerinden farklıydı. Alınlıklar biraz daha uzundu, özellikle
yandan bakınca hemen fark ediliyordu.Ben bu lokomotifleri çok sevmiştim
sanıyorum az olmasından ötürü. Çünkü yıllardır takip ettim ancak 6
değişik numara gördüm plaketlerde. Bu lokomotifleri ilk fark ettiğim ve
numaralarını aldığım 1978 yılında 44102 ve 44104'ü Alsancak gar
sahasındaki atelyede motorları sökük halde görmüştüm.Yine 44103 üst
kaportası sökülmüş halde (belki de onun motoru yeni sökülmüştü) ayrı
bir hatta duruyordu. Onları fark ettiğim o yıldan itibaren 44101, 44105
ve 44106 hep çalışır durumda oldular. 44103'e ise Ege Üniversitesi
kampüsünde 1985 yılında rastlaştık. 44102 ve 44104 tabii ki de 44103
uzun yıllar Alsancak'taki tamir atelyesinde durdular. Şimdi neredeler
ve 44101, 44105, 44106 sağlam mı ? 44106'yı Aliağa istasyonunda 1998
senesinde gördüğümü hatırlıyorum, diğerleri ise 2002 yılına kadar
motorları sökülü durumda Halkapınar Lokomotif deposu bahçesinde
durdular. Metro ile o mevkiden geçerken pencerenin sağına oturur ve
aşağıya dikkatlice bakardım, pencere alınlıklarının değişik dizaynı
sayesinde 3 dingilli DH 33000?lerden kolaylıkla ayırt edilirlerdi. Ama
metro penceresinden haliyle plaketler görünmüyor ve hangisi ıskat,
hangisi sağlam bilemiyordum. Son Halkapınar ziyaretinde ise depo şefi
Mak 44100 serisinin revizyon edilmeye çalışıldığını ancak başarılı
olunamayıp ıskat edildiğini söylemişti. Bu lokomotiflerin plaketlerinde
"mak" ibaresi vardı, onunda açılımı Machinebau Kiel gibisinden bir
şeydi, birde Bremen yazıyordu onu da hatırlıyorum. Bir keresinde bir
Mak lokomotifin açık duran kaporta panjurundan motor markası "semt
pielstick" diye bir yazı da görmüştüm.
TCDD Alsancak atölyesi döner köprü. Foto: Orhan Berent
Alsancak - Buca,
Alsancak - Seydiköy için gün içinde iki lokomotif yetiyordu. Fakat
17:20 Buca 17:40 Seydiköy ve 17:50 Buca seferi için üçüncü bir
lokomotife gerek duyuluyordu. Demek ki o zamanlarda çalışır durumda
olan DH 44101, 44105, 44106 yetmiyordu, çünkü bunlardan biri Basmane -
Bornova seferinde kullanılıyordu, 17:50 Buca seferi için Halkapınar'dan
buharlı bir lokomotif geliyordu.17:50 seferi tamamlanıp tren Alsancak'a
gelince buharlı lokomotif Halkapınar depoya dönüyordu. Sonraki yıllarda
17:50 seferi için diesel gelmeye başladı depodan.1983 ya da 1984'te
ilginç birşey oldu, dieseller birdenbire tekrar buharlıya döndü Basmane
- Çiğli hattı hariç. Ha bu arada birşey ilave edeyim, İzmir bölgesinde
buharlıların ilk diesele dönüşümü sırasında Basmane - Bornova kısa bir
süre diesel lokomotifle çalıştı. Büyük olasılık diesel lokomotif
azlığından hemen buharlıya dönüş yaptı. Ama Alsancak banliyo hatları 83
ya da 84'e kadar hep diesel ile çalıştı. Neyse devam ediyorum 1983 ya
da 84'te Alsancak hatlarının buharlıya geri dönüşü ile Alsancak
atölyesi altın zamanını yaşadı. Halkapınar deposunun tersi olarak hep
sessiz olan bu bölgede buharlı lokomotifler sefer zamanlarını
beklediler. Kömür yükleme yapılıyor muydu hatırlamıyorum, çünkü o
yıllarda da sanırım burada bunker yoktu.
TCDD Alsancak atölyesi kuzey
ucundaki döner köprü. Foto: Orhan Berent
Alsancak atelye doğu tarafında Tariş Zeytinyağı
fabrikası ile komşu.
Batı tarafında Alsancak Gar sahası var. Kuzeyde Alsancak stadı,
güneyinde ise TCDD İzmir Matbaası ve Yemta tesisleri var. Güneydoğuda
TCDD Alsancak fidanlığı da mevcut.
Yukardaki
resimde İngiliz'lerden kalmış hangar binasının
yanındaki pembe badanalı bina ile sarı badanalı bina sonradan eklenmiş.
Sıtkı'nın nöbeti bittiği için onu fazla oyalamıyorum. Bu kısımları
çabuk çabuk geçip bir an önce döner köprünün olduğu bölüme gitmek
istiyorum. Neredeyse koşa koşa fotoğraf çekiyorum. Ancak bu kez elimde
iyi bir kamera var. Eski makine yerine bu kez bir Nikon getirdim.
Durmaksızın deklanşöre basıp bu tarihi mekanı acele acele
görüntülüyorum.
İşte
çocukluğumda sabahları Tariş?e çalışmaya giderken
yukardaki resimdeki yolu takip ederdim. İlerdeki yük vagonlarının
durduğu yol ve onun sağındaki iki yol yoktu. Onun yerine kömür tozundan
bir futbol sahası vardı. Burada TCDD matbaası işçileriyle, atölye
işçileri öğlenleyin futbol oynardı. Hafızam zaman zaman voleybol
oynamak için burada bir file de gerilmiş olduğunu söylüyor. Sağdaki
briketten inşa edilmiş sundurmanın da 80?li yıllarda olduğunu
sanmıyorum. Gerçi Sıtkı orası eskiden buharlı depo olarak
kullanılıyordu diyor ama 70?li yıllarda o binanın burada olduğunu
sanmıyorum.
Yavaş yavaş
Alsancak atölyenin kuzey tarafına gelmiş
bulunuyoruz. Solda ağaçların bitim yerinde Alsancak gar sahasına açılan
bir kapı var. Kapıya varmadan tam karşıda bir bekçi kulübesi bulunurdu.
Yanlış hatırlamıyorsam resimde sağdaki ufak barakada da makasçılar
bulunurdu. Yukardaki fotoğrafta uzaktan Toprak Mahsülleri Ofisinin
rengarenk silosu ve Alsancak Stadının balkon kısmı ve ışıklandırma
pilonları seçilebiliyor. Halkpaınar lokomotif deposundaki gibi buraya
da palmiye ağacı dikmişler zamanında.
İşte geldik.
Burası
Alsancak atölyenin döner köprüsü. Çocukluğumda en çok merak ettiğim
yerlerden biri. Tariş?ten dönerken atölye kısmından çıkmadan önce
burayı keser içerde ne var ne yok diye bakardım. Bir keresinde tüm
cesaretimi toplayıp kapıdan çıkmak yerine doğrudan buraya yöneldim.
Bekçi hemen beni durdurup ?nereye gidiyorsun sen? diye sordu. Ben de
?Alsancak stadını arıyordum? diye yalan atmıştım. Bekçi kapıyı işaret
edip, ?buradan çık, gara git, caddeye çıkıp stat yolunu sor? diye ciddi
ciddi bana tarifte bulunmuştu. Hey gidi günler, şimdi Sıtkı kardeşim
ile birlikte elimizi kolumuzu sallaya sallaya içeri giriyorum. Hatta
bolca fotoğraf çekiyorum.
TCDD Alsancak atölyesi fidanlığa doğru bir bakış. Foto: Orhan Berent
Döner köprü
uzun yıllardır
kullanılmıyor. Köprünün zeminini otlar kaplamış ve epey bakımsız.
Anladığım kadarıyla burası Halkapınar?daki döner köprüden yapım tarihi
olarak daha eski. Çünkü bilindiği gibi İngiliz?ler ilk önce İzmir ?
Aydın hattını ve Alsancak Garını inşa etmiş. O yıllarda Symrna ?
Cassaba yani İzmir ? Turgutlu demiryolu henüz inşa edilmediğinden
haliyle Halkapınar deposu da yok. Onun için belki de bu köprü
Türkiye?nin ilk döner köprüsü.
Buradaki
döner köprü 1980'li yıllarına ortasında henüz Çamlık Buharlı Lokomotif
müzesi kurulmamışken müze işlevi gördü. Yılı kesin hatırlamıyorum ama
büyük ihtimalle 1985 yılı olmalı. Çünkü 1983 ve 1984 yıllarında
Alsancak banliyölerinde buharlı lokomotiflere dönüş olmuştu. 1978
yılında banliyö işletmeciliğinde buharlı lokomotiflerin yerine dizel
lokomotif kullanmaya başlayan TCDD sanıyorum dizel lokomotiflerin
yetersiz gelmesi yüzünden tekrar buharlıya geri dönüş yapmıştı. Bu
durum büyük ihtimal benim üniversiteyi bitirdiğim 1985 yılına kadar
sürdü. Çünkü birdenbire Basmane - Bornova banliyö seferlerinde buharlı
yerine tekrar dizel lokomotif görünmeye başlandı. Buharlıların emekli
edilmesi de büyük olasılık bu tarihe rastlıyor.
TCDD Alsancak
atölyesi tamir bekleyen vagonlar. Foto: Orhan
Berent
Bu döner
köprünün çevresindeki her yolda birer buharlı lokomotif
bulunurdu ve burasının adı Alsancak Buharlı Lokomotif Müzesiydi.
Çamlık'taki müze kuruluncuya kadar buharlı lokmotifler burada
sergilendi. Buharlı lokomotifler Çamlık müzesine gittiğinde ise döner
köprü üzerinde ıskat edilmiş eski mototrenler durdu bir süre. 1996
yılında başlayan metro çalışmaları sırasında buradaki ıskat edilmiş
vagonlar ve mototrenler de buradan götürüldü. Şimdi bomboş beklemekte.
Burada fotoğrafları çektikten sonra Sıtkı ile geri dönmeye başladık.
İlerde başka tarihi bina ya da depo yoktu. Geçen yıllardan farklı
olarak tek değişiklik yeni yapılmış idare binasıydı. Geri dönüp tekrar
atelye içine yürümeye başladık ve uzaktan siluetini gördüğümüz eski bir
dostumuzun yanına gittik.
Aman Allahım, bu benim için büyük
bir sürpriz oldu. Çocukluğumun mototrenlerinden biri karşımda. Eskiden
babamla Şirinyer'deki at yarışlarına gittiğimizde iki koşu arasında
vakit geçirmek için Koşu durağından yukarıya Yeşilbağlar'a doğru
yürürdük. Kimi zaman Ödemiş, Tire ve Söke'ye giden mototrenlerle
karşılaşırdık. Buharlı lokomotiflerin uflaya puflaya büyük gürültüler
eşliğinde ancak tıngır mıngır gelişi yanında, motorlu trenlerin büyük
süratle Koşu durağını geçip Gaziemir tarafına doğru kaybolması büyük
değişiklikti o yıllarda. Babam ve bir çok büyüğüm bunlara otoray
diyordu. Öyle ya, 1970'li yıllarda çağ buharlı çağıydı henüz
Türkiye'de. Sayısı az olan mototrenler daha değişik geliyordu. Ama
onlar da tıpkı buharlı kardeşleri gibi yorgundular.
Alsancak TCDD Atölye ana hangar. Foto:
Orhan Berent.
Artık
yavaş yavaş vakit doluyordu. Sıtkı?nın evine benim de okula dönmem
gerekiyordu. Son fotoğrafları çekip Alsancak Atölye ile vadalaşmam
gerekiyordu. Geçerken revizyon depo içindeki MT5700 ve özel tasarım bir
mototreni resimledim. Özel tasarım mototren MT5500?mi yoksa MT5700?den
türetme mi onu öğrenemedim. Benim daha çok ilgimi çeken ise atölye
içinde her nasılsa unutulmuş olan MAN mototrendi. Onu son bir kez
inceledikten sonra Sıtkı?nın arabasına binip atölyeden ayrıldık.
Hoşçakal Alsancak sundurması ve atölyesi. Uzun
yıllardır yanına
uğrayamadımsa da, bağrında lokomotifler, vagonlar ve TCDD
çalışanlarıyla uzaklarda bir yerde aynen bıraktığım gibi durduğunu
biliyordum. Hoşça kal.