23 Aralık 2005 Halkapınar Lokomotif Deposu




23 Aralık sabahı saat 9'da grubumuzun üyesi Özgür Öz kardeşimle beraber Halkapınar Depoya bir ziyaret yapmaya karar verdik. Aliağa-Menderes inşaatı nedeniyle İzmir'e uzun süre tren girmeyeceğini daha önceden biliyorduk. İlerde bu deponun kullanılmaması düşüncesini göz önüne alarak bu tarihi lokomotif deposunu üçüncü bir kez gezmeyi ve mümkün oldukça fotoğraf çekmeyi istiyordum. Daha önce burayı iki kez ziyaret etmiştik. Büyük olasılıkla buranın işler halini göreceğimiz son günler epey yakındı. İşte bu düşünceler içerisinde sabah erken kalkmış ve Halkapınar'a doğru yola çıkmıştım. Vapurla Karşıyaka'dan Alsancak'a geçtim ve Sevinç Pastanesi önündeki duraktan Halkapınar'a doğru giden otobüsleri beklemeye başladım. Aslında bu üçüncü Halkapınar Lokomotif Deposu ziyaretim olacaktı. Birincisini 10 Eylül, ikincisini 29 Ekim'de yapmıştık. İlkinde bir kaç fotoğraf çekmiş, ikincisinde de resmi tatil olduğu için hiç bir yöneticiyle görüşemediğimiz için resim çekme izni alamamıştık. Ancak bu üçüncü ziyareti önceden planladığımız için bu kez hazırlıklıydık. TCDD'de görevli ve kaza komisyonu üyesi olan sayın Levent Durusoy vasıtasıyla Depo Müdürü sayın Cemal Özkermen'e ulaşmış ve depoyu ziyaret edeceğimizi bir gün önceden haber vermiştik. Böylece benim gibi bir demiryolu sevdalısı için bulunmaz bir fırsat daha doğmuş oluyordu.


Sevinç Pastanesi önünden bindiğim otobüs tam Halkapınar Depo önünde son durak yapıyordu. Otobüsten indiğimde depo önünde beni bekleyen Özgür Öz kardeşimi gördüm. Sonra onunla birlikte depoya girdik ve kimliklerimizi teslim ettikten sonra idare binasına yöneldik. Cemal bey yine Halkapınar müdürlerinden olan sayın Hasan Ali Çakır'la beraber bizi karşıladı. Bir süre sohbet ettikten sonra depo sahasını gezmek üzere yanımızda refakatçi olarak bulunan sayın Yıldırım Özdemir ile beraber dolaşmaya başladık. İdare binasından çıktıktan sonra deponun ucundaki döner köprüden (plak torna) itibaren çıkışa C kulesine doğru, yani batı tarafına doğru gezmeye başladık. Döner köprü deponun doğu tarafında ve bitiş duvarının hemen yanında. Duvarın öbür tarafında 1202 no'lu sokak arkasında da otobüs durakları var. Eskiden burada karayolları viyadüğü yoktu ve eski Otobüs Garajının tüm trafiği buradan akardı. Şimdi karayolunda o kadar yoğunluk yok. Batı tarafına doğru yürümeye başladığımızda solumuzda yıkanmak için bekleyen vagonları ve hemen ilerimizde DE24000, DE18100 ve DE11000 makinaları bolca göreceğimiz alana doğru yürümeye başladık. Eskiden bu kesimde buharlı lokomotifler olurdu. Çocukken buradan geçerken lokomotiflerin dumanını görürdüm. Hele gece vaktiyse lokomotiflerin kazanlarından gelen ateşin ışığı buraya oldukça esrarengiz ve gizemli bir hava verirdi.

Bizi gezdiren arkadaşımız Yıldırım beyle sohbet ede ede ilerliyorduk. Yıldırım bey, eskiden buharlı lokomotiflere kömür ikmali yapılan bunkerin önüne geldiğimizde buraya çıkarsak depoyu kuşbakışı görebileceğimizi söyledi. Özgür'le beraber Yıldırım beyin refakatinde bunkere tırmanmaya başladık. Bunkerin iki yanında bulunan sahanlıklardan bol bol resim çektik. Ne garip yıllardan sonra üçüncü kez bu depoyu ziyaret ediyor ve serbestçe fotoğraf çekebiliyorum. Çocukluğumun sihirli mekanı Halkapınar Lokomotif Deposu. Az mı dolaşmıştım çevresinde. O yıllar buharlı lokomotiflerin çoğunlukta olduğu zamanlardı. C kulesinden sonra batı tarafındaki girişe varmadan bir hemzemin geçit vardı. Oradan karşıya geçer ve deponun içine uzun uzun bakardım. Etrafta kesif bir kömür kokusu olurdu. Uzaktan depo içindeki buharlı lokomotiflerin ürkütücü fakat asalet dolu siluetleri göze çarpardı. Bazen de doğu tarafındaki sokaktan yürür eski binanın pencerelerine kafamı dayayıp içerisini seyrederdim. Belki de buraya gelmekte epey geç kaldım. Yıllar yıllar önce burayı ziyaret etmeliydim.


Halkapınar deponun dışardaki sokağa cephesi olan yuvarlak çatılı binası dizel depo olarak tabir ediliyor. Çocukluğumda yanlış hatırlamıyorsam büyük ihtimal bu kesim buharlı depoydu. Çünkü depo önündeki sokaktan geçerken pencerelerden içeri baktığımda soluyan ve buharlar saçan lokomotifleri hatırlıyorum. Doğu tarafının buharlı depo, batı tarafındaki yapıların ise motorlu depo olarak kullanıldığını sanıyorum. Eskiden de MT5500'leri ve diğer motorlu trenleri hep batı tarafında depo çıkışında park edilmiş olarak hatırlıyorum. Büyük ihtimal buharlıdan dizele geçildiğinde doğu tarafındaki bina dizel depo halini aldı. Dediğim gibi hava oldukça soğuk. Sabahın erken saatleri olmasından dolayı da hafif ayaz var. Üstelik bunkerin tepesindeyiz. Fakat buradan depo öyle güzel görünüyor ki. Sanki bir maket tren setine bakıyor gibi oluyor insan. Her şey elinizin altında. DE24000'lükler, DE18100'ler, DE11000'likler, MT5500'ler, MT5700'ler. Hepsi bir arada. Ve o kadar çoklar ki.

Bunkerin güney tarafında yıkama, temizleme ve bakım ünitesi var. Burada vagonlar ve MT5500 ve MT5700'lik diziler temizleniyor. Temizlik ünitesinin olduğu taraftaki yolların zemini ile depo tarafındaki yolların zemini arasında epey farklılık var. Depo kısmında sürekli dizel lokomotifler olduğu için zemin makina yağı içinde. Eski yıllarda bunkerler depo içinde daha mı fazlaydı hatırlamıyorum. Ancak çocukken bu kesimden banliyö treni ile geçerken ayağa kalkar ve saç duvarın izin verdiği ölçüde içeriyi seyrederdim. Hayal meyal bir görüntü bunkerin ağzına kadar kömürle dolu olduğunu ve deponun bir tarafında kömür yığınları gördüğümü hatırlıyorum. O yıllarda fakir insanların hat boylarında lokomotiflerden düşen kömürleri toplamak için gezindiğini de biliyorum.

Ne yalan söyleyeyim yüksek yerlere çıkarken biraz tedirgin olurum. Hele çıktığınız merdiven dar ve çıkılan yerin her tarafı açıksa ve üstelik tırmandığınız yer bir demir yığını biçimindeyse normal bir insanın tedirgin olmaması mümkün değil.. Bastığımız yerler demirden ızgaralar ve aşağısı görünüyor. Ancak bu kez demiryolu ve tren sevdasının sayesinde hiçbir tedirginlik duymadım. Daha doğrusu Halkapınar Depoyu kuşbakışı görüntülemenin verdiği heyecan ve sevinç bir anda yükseklik korkumu unutturdu. Merdivenleri tırmanıp bunkerin tepesine nasıl çıkmışım orada nasıl dolaşmışım, korkuluklardan sarkıp fotoğraf çekmişim bilemiyorum. Şimdi çektiğim resimlere bakarken kendime hayret ediyorum. İyi ki de çekmişiz bu fotoğrafları. Bir tren sevdalısı için aşağıdaki manzaranın seyrine doyum olmuyor. Bu kadar çok lokomotifi ve dizel setleri bir arada görme şansı sanırım TCDD mensupları dışında hiç kimseye nasip olmaz. Bunkerin üstünde iki tarafta işçilerin güvenle dolaşması için korkuluklar var. İlk çıktığımızda iki sahanlık olduğunu fark etmemiştim. Önce fotoğraf çekip aşağıdaki manzarayı seyretmenin verdiği heyecanla üst kısımı görmemişim. Daha sonra Yıldırım bey ve Özgür üst kata çıkıp beni çağırdıklarında yukarı çıkmak için bunkerin batı tarafındaki kısmına yöneldim. Buradaki merdivenin başında Yıldırım bey beni uyarıp yandaki trabzana tutunmamamı söyledi. Çünkü demir trabzan pas yüzünden bağlı olduğu profilden kurtulmuş ve sallanıyordu. Sonunda ben de yukarı kısma tırmandım ve Özgür ile beraber buradan fotoğraf çekmeye devam ettik.


Eskiden Halkapınar istasyonunda 1980’li yıllarda vagon yıkama birimi kurulmuştu. Bilemiyorum tarihi doğru hatırlıyor muyum. Daha sonra bu yıkama birimi Halkapınar istasyonundan kaldırıldı. Kaldırılış tarihini kesin olarak bilmiyorum ancak 1996 yılında İzmir Metrosu inşaatının başladığını göz önüne alırsak bu tarihten sonra yıkama birimi depo içine alınmış. Yukardaki fotoğrafta TVS2000 tipi vagonlar İzmir Mavi ya da Dokuz Eylül Ekspresinin vagonları. Sağda duran yeşil beyaz vagonları ise hiç soramadım fotoğraf çekme telaşıyla. Her iki fotoğrafta birbirinin aynı gibi görünse de hem çekilme yeri hem de yükseklik olarak birbirinden farklı. Fakat dikkatli bir göz uzaklarda deponun girişinden bizim olduğumuz tarafa doğru yaklaşan bir Fiat MT5500’i fark edecektir mutlaka. Bir sonraki sayfada onu daha yakından göreceğiz. Yıldırım bey depodan içeri giren Fiat MT5500’nin bizim olduğumuz tarafa doğru geleceğini önceden söylemişti. İşte şimdi diğer bir MT5500’in olduğu yola girmiş ve yavaş yavaş geliyor.

Halkapınar Lokomotif Deposunu dolaşırken kimi zaman arkadaşlarımdan ayrı düştüm. Ben mümkün olduğunca tarihi mekanları bir bütün olarak görüntülemek peşindeyim. Ancak zaman zaman hareket halindeki bir makine görürsek Özgür’le beraber bunu da görüntülemekten geri kalmıyorduk. Bunkerin üstünden indikten sonra sıra kapalı alanların gezilmesine gelmişti. Üstteki fotoğrafta Yıldırım bey atelye içinde sökülmüş bir motoru incelerken. Halkapınar Depo 1996 yılından sonra bazı değişimler geçirdi. Metro inşaatı sürerken metro ihalesini alan Yapı Merkezi, sanıyorum TCDD’nin bazı yenileme çalışmalarına finans sağladı. Öyle ya sonuçta Halkapınar-Bornova arasını terk etmişti TCDD. İzmir Belediyesinin ve metroyu yapan şirketin TCDD’ye o kadar minnet borcu vardı ki. Lafı uzatmayalım bu yenilenme çalışmalarından Halkapınar Lokomotif Deposu da nasibini aldı. Deponun Kuzey tarafındaki saç duvar yıkıldı, yıkama biriminde olduğu gibi bazı yolların arası betonlandı, bazı binalar onarım geçirdi, yönetim binası inşa edildi. Dışardan benim gördüğüm bu. Aşağıdaki fotoğrafta artık yavaş yavaş Fiat’ların bakımının yapılmakta olduğu binaya yaklaşmış olduk. Açık kapıdan görünen Fiat MT5500 ve fotoğrafta bize bakan Yıldırım bey.

Halkapinar Depot TCDD

Depoyu batı tarafına yani çıkışa doğru gezerken binalar arasındaki yollarda boji kalıntıları ve DH33000 serisinden bazı lokomotifler gördük. Resimde gördüğünüz lokomotifin seri numarası 33103. Arkadakilerini ise bilmiyorum. O tarafa doğru gidemedik. Ancak DH44100 serisinden olmadıkları kesin. Çünkü hem Cemal beye sordum, hem de daha önceki iki gelişimizde de onların kalıntılarını göremedim. 1996’dan sonra onları buradan almış olacaklar. Depo müdürünün söylediğine göre DH44100’lere yeni motor takılmak istenmiş ama uyumlu çalışmadığı için 44100 serisi ıskat edilmiş. 1999’da Aliağa’da 44106’yı işler durumda son kez görmüştüm. Bu arada fotoğrafa dikkat edilirse Halkapınar’da çeşitli zamanlarda yapılmış eklemeler de göze çarpıyor. Sağdaki bina epey eski. Soldaki ise daha yeni tarihli. Ancak 1970’lerden daha yeni olacağını sanmıyorum. İşte depo personeli tarafından motorlu atelye olarak tabir edilen binanın içindeyiz. Solumuzdaki Fiat MT5500 sağ tarafta ise yüksek bir set üzerinde Fiat MT5700. Motorlu atelye Halkapınar deponun batı tarafındaki çıkışına doğru olan son bina. Bundan sonra başka bina yok. Alttaki fotoğrafta MT5700’ün resimleri çeken yol arkadaşım Özgür Öz ve biraz daha ilerisinde Yıldırım bey var. 10 Eylül’de Halkapınar Depo gezisi ile başlayan aktivitemiz yavaş yavaş sonuna doğru geliyor. İlk ziyarette Özgür, makinist olan dayısı Önder ağabey, Doktor Acar, Şafak ve ben vardık. Daha sonra Şafak ve Doktor Acar beyle gezilerimize devam ettik. Aramıza katılan başka arkadaşlar oldu. Gezilerimizin bir çoğunda da Şafak’la ikimiz vardık. İlginç bir tesadüf ki 10 Eylül günü Halkapınar Depoyu ziyaretle başlamıştık şimdi yine bir Halkapınar ziyareti ile bitiriyoruz. Türkiye’de demiryolu ulaşımının ilk başladığı şehir olan İzmir’in demiryolu macerası yerini iki yıl sonra metroya bırakacak. Bazı kesimlerde hatlar yer altına alınacak. Üzerindeki hatıralarla birlikte. Bu depo kapanacak, tarihi garlar eğlence yeri ya da otel olarak kullanılacak.

Buradaki son fotoğraflarımızı çekip yavaş yavaş geri dönmek üzere hazırlık yapmaya başlıyoruz. Biraz sonra üçümüz geri dönüp doğu tarafına doğru depoyu bir kez daha turlayacağız. İzmir’in ve Akdeniz şehirlerinin karakteristik özelliği palmiye ağaçları burada da var. Artık kim dikmişse İzmir’i İzmir yapan güzelliklerin burada da yeşermesini sağlamış. Deponun güney tarafına bitişik evler bulunmakta. Bunlar 1970’li yıllarda da mevcuttu. Personele sormadım ama bunların lojman olmadığı kesin. Halkapınar civarı 1970’li yıllardan itibaren epey gelişmeye başladı. Ancak burada daha önce mevcut olan ufak sanayi tesislerinin yanı sıra yerleşim yerleri pek bulunmuyordu. Yerleşim yeri olarak bahsedebileceğimiz kısım daha çok Hilal istasyonu civarında ve buranın Güneydoğusunda kalan Tepecik semtinde yoğunlaşıyordu. Bu evlerin hangi tarihte yapıldığını kesin olarak bilmiyorum. Ancak Halkapınar’da mesken olarak tabir edilebilecek bu civarda fazla bina topluluğu yok. Evlerin de ilk yapıldığı tarihten bu yana fazla değiştiğini sanmıyorum. Çatılardaki uydu antenleri ve su depolarını saymazsak eğer.

TCDD Halkapınar Lokomotif Deposu

Motorlu atelyeden çıktık. Karşımızda başka bir bina var. Sağ tarafta bir yük vagonuna manevra yaptıran bir DE11000 görüyorum. Onu görüntülerken yere dikkatlice bakıyorum. Sundurmalar arasında iletişim sağlayan hareketli köprünün hareket ettiği raylar bunlar ama yer seviyesi çok yüksek. Ve sağda veya solda hareketli köprüyü göremiyorum. Yavaş yavaş gezimizin sonuna doğru yaklaşıyoruz. Halkapınar Lokomotif deposunu bir baştan bir başa iki kez kat etmiş olduk. Bunu yaparken giremediğimiz ve ayrıntısıyla bilgi alamadığımız yerler oldu. Bunun nedeni önceliği fotoğraf çekimine vermemiz ve zamanımızın kısıtlı oluşuydu. Gezinin sonunda binaların arasında DE18114 ve DE18118 ile karşılaştık. DH3616 ile birlikte istirahat ediyorlardı.

Kimbilir bu depodan kaç tip lokomotif gelip, geçti buraya konuk oldu. Buharlılar, mototrenler, dizeller… Kimbilir ilk kurulduğundan bu yana TCDD mensubu kaç kişinin görev yeri burası oldu, kaç mühendilik öğrencisi stajını burada gördü… Doğu tarafındaki o döner köprü kaç kere kendi ekseni etrafında dönüp lokomotifleri çevirdi… Bu soruların yanıtları burada bu depodaki demir rayların, ahşap traverslerin arasında saklıdır belki de. Belki de o motorlu atelyenin, dizel deponun makine yağı kokularına sinmiştir bu soruların yanıtları. O eski Cumhuriyet bayramlarının çoşkusunu, “Demir ağlarla ördük ana yurdu dört baştan” dizelerinin anlamını, en derininden akşam karanlığı çökünce makasların kandilini yakan makasçılar duymuştur yüreğinde. Ve eski sac duvarın yanıbaşından Basmane’ye ya da Halkapınar’a giden buharlı trenlerin düdüğündeki hüznü o depoya komşu evlerde oturanlar çoktan ezberlemiştir. Halkapınar istasyonunda şimdi olmayan D kulesindeki nöbetçiler kaç gece bu deponun ışıklarına bakıp sigaralarını tüttürmüşlerdir. Ve kimbilir kaç kere batı tarafındaki C kulesinde bulunan görevliler Basmane veya Alsancak’a lokomotif götüren makinist arkadaşına el sallamıştır. Ya Hilal’deki B kulesindekiler. Dört yönü de gören pencerelerden uzanıp giden raylara bakıp kaç kere düşlere dalmıştır. Kaç görevli memur Basmane’deki A kulesinin merdivenlerini tırmanırken biraz ilerde manevra için bekleyen buharlının ateşçisine hal hatır sormuştur. İşte şimdi bütün bu soruları soran, küçükken meraktan kocaman kocaman açılmış gözleriyle ay yıldızlı pencerelerin arkasından sizlere bakan o çocuk, şimdi hayatının sonbaharına yakınken sizleri ziyarete geldi. Son bir kez fotoğraflamak için.