Basmane Garı



Basmane Garına doğudan bir bakış. Foto: Orhan Berent

Daha önce Basmane Garını çeşitli zamanlarda ziyaret etmiştim. Son gittiğim zaman gözüm garın çevresindeki binalara takılmıştı. “Acaba Basmane garını kimsenin görüntülemediği açılardan nasıl resmedebilirim” diye aklımda bir soru işareti dolanıyordu. Son Çamlık gezisinde Denizli motorlusunu beklerken garın her iki yanındaki binaları dikkatlice inceledim. Karşıyaka tünellerinin yapımı nedeniyle artık kuzeye giden trenler Çiğli gardan kalkıyordu ve bu yüzden gar sahasındaki park etmiş vagon sayısı azdı. Bu da iyi bir görüntü almaya imkan verebilirdi. Geçen hafta TCDD Genel Müdürlüğünden gelen izin kağıdımı aldığımda karar verdim. “Ne olursa olsun Basmane Garını tepeden ve değişik açılardan görüntüleyecektim.” 8 Mayıs günü dışardaki bir işim nedeniyle Çankaya’dan dönerken fotoğraf makinem ve TCDD Genel Müdürlüğünden gelen izin kağıdım yanımdaydı. Şeytan dürttü. Önce Basmane Garının içini şöyle bir turladım. Peronlar tam istediğim gibi boştu ve sadece bir Fiat MT5500 ikinci peronda bekliyordu. Gardan çıkıp doğu tarafındaki sokağa saptım. Petkim binası bir aralar İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsünün rektörlük binası olarak kullanılıyordu. Fakat şimdi bina terk edilmiş vaziyetteydi ve kapısı kilitliydi. Mecburen onu pas geçip sokakta ilerledim. Bir iki bina sonra yüksek bir iş merkezi ya da iş hanı dikkatimi çekti. Binaya girdim. İlk birkaç katta epey boş dükkan ve iş yeri vardı. Gözüme bir avukatın kapısını kestirip yokladım ancak içerde kimse yoktu. Bir sigorta acentesi ve bir muhasebecinin kapısını da kilitli bulunca yukarı katlara doğru tırmandım. En üst katta siyasi bir partinin teşkilat bürosu vardı ve sorumlu kişinin odasındaki pencere Basmane Gar sahasını görüyordu. Adamcağıza meramımı anlattım. Onun penceresinden Basmane Garının resimlerini çekecektim. Beni pek olumlu karşılayan amca bir alt katta özel bir güvenlik şirketi olduğunu ve onun hemen önünde geniş bir teras balkon olduğunu söyledi. Hemen aşağıya indim ve güvenlik şirketinin yetkilisine derdimi anlatıp ve elbette üniversite kimliğimi ve TCDD’nin resmi yazısını gösterdikten sonra onlardan gereken izni aldım. Ve balkondayım. Aşağıda tüm haşmetiyle Basmane Garı var. 5-6 poz çektim, ters ışık olan yerlerde gereken ayarlamaları yaptım. Dünyalar benim olmuştu.


Basmane Garına doğudan bir bakış. Foto: Orhan Berent

Ancak bu beni kesmemişti. O binadan çıktıktan sonra değişik açıdan resim alabileceğim başka bir bina aradım. Fakat sokağın üstündeki binalar çoğunlukla tekstilcilere ya da dericilere aitti ve pencereleri dar ya da camı açılmayan cinstendi. Aklıma Basmane Garının Kapılar mevkiine doğru olan kesimdeki eski bina geldi. Yürümeye devam ettim. Sağ tarafımda harabe olmuş bir ahşap evin kalıntılarını geride bıraktıktan sonra Akdeniz Tekstilin fabrika satış mağazası ile karşı karşıya geldim. Biraz ilerde Kapılar hemzemin geçidi ve TCDD’nin eskiden ambar olarak kullanılan şimdi ise çeşitli firmalara depo olarak kiralan tesisleri vardı. Akdeniz Tekstil binasına girip güvenlik görevlisine derdimi anlattım. Hayret o da hiç garip karşılamadı beni. Ancak kötü bir haberi vardı. Binadaki pencerelerin çoğunu kapatmışlardı ve önlerinde demirler vardı. Umutlarım kırılmıştı fakat bekçi ilerde ışık sızan bir yer işaret etti. Bahsettiği yere bir merdivenle çıkılıyordu. “İstersen oradan şasnını bir dene” dedi. Dediği yere çıktım. Evet burası Basmane gar sahasını görüyordu ama ancak 10 santimlik bir açıklık vardı duvarla pencere arasında. Pencereye ise demirler çakılmıştı. Başka çarem yoktu. Kamerayı ayarlayıp makine aşağıya düşmesin diye kayışını elime doladım ve el yordamıyla dışarı uzattım. Çekimi ancak tek elimle yapacaktım. Makinenin titrememesi için dua ederek iki poz çektim. Tam önümde Denizli Ekspresinin DE24000’lik makinesi duruyordu ve sesi bana kadar ulaşıyordu. O sırada garın peronlarında yürüyenler, duvardaki yarıktan çıkan ve ucunda fotoğraf makinesi olan bir el görmüşlerse sanırım hayra yormamışlar ve epey şaşırmışlardır. Orada iki poz çektim ve merdivenden indim. Görevliye teşekkür ettikten sonra oradan çıktım ve Kapılar hemzemin geçidinden karşıya geçip başka bir iş hanı aramaya başladım.



Basmane Garına güneyden bir bakış. Foto: Orhan Berent

    İşler ters gidiyordu. Girdiğim bir iş hanının görevlisi ortalarda yoktu ve oval koridordan hangi iş yerinin caddeye hangi iş yerinin demiryoluna baktığını çıkarmak imkansızdı. Üstelik tüm kapılar kapalıydı. Aklıma başka bir şey gelmişti. Orasını daha önceki gezilerimde gözüme kestirmiştim. Markiz Müzikholü. Müzikhol dediğime bakmayın bildiğimiz birahane işte. Fakat benim için pek kıymetliydi. Yeri tam Basmane birinci yol hizasındaydı ve geniş bir pencere gar sahasını ve binasını karşıdan tabak gibi görüyordu. Evet “tabak” gibi hiç abartmıyorum. Bunları düşüne düşüne müzikholden içeri girdiğimde loş bir mekanla karşılaştım. İçerde müşteri falan yoktu. Bir garson kıza derdimi anlatmak istedim ama söylediklerimden hiçbir şey anlamamıştı. İtiraf edeyim benim üzerimde de o an çok salakça bir ifade vardı ve kıza söylediklerim pek akıllı insan işi değildi ama oradan fotoğraf çekmeyi çok istiyordum. Garibim garson kız bana uzaylıya bakar gibi bakıyordu. Sonra genç bir garson geldi, “buyur abi” dedi. “Ya şurdan tren yolunun birkaç fotoğrafını çekeceğim izin verirsen” dedim. “Çık yukarı çek abi çekebilirsen” dedi. Yukarı çıktım, üst katta tam benim fotoğraf çekeceğim pencerenin önündeki oturma kanepesinde birisi uzanmış horul horul uyuyordu. Pencereyi yokladım, ııhh hayır açılmıyordu. Camın ardından çekmek de imkansızdı. Çünkü camları takıldığı günden beri silinmemiş gibiydi. Yanımdaki kanepede uyuyan adamı uyandırmamak için geri dönüp merdivenlerin orada domates, salatalık doğrayan bir amcaya fotoğraf çekeceğimi pencerenin nasıl açılacağını sordum. Amca “ne diyorsun, ne fotoğrafı” diye homurdandı. Ona da durumu anlattım fakat beni pek anlamadı. Alışılmamış bir durum mevzu bahisti. Zaten o da beni anlamadığı için bıçaklı eliyle sonunda “anlamıyorum seni, çekil şurdan” gibisinden hareketler yapmaya başladı. İmdadıma alt kattaki garson yetişti, “ne oldu abi çektin mi” deyip üst katın merdivenlerini tırmanıyordu. “Ya şu pencereyi sevabına bir açıver” diye ondan yardım istedim. Fakat o da başaramadı. Canım sıkılmıştı, pencere bildiğimiz aliminyum doğrama sürgülü pencerelerdendi fakat açılmıyordu işte. “Abi görüyorsun açılmıyor işte” dedi garson. Kanepede uyuyan vatandaş uyanmış bana bakıyordu ve “bunlar ne uğraşıyor tepemde” diye soran gözlerle bakıyordu. Fakat birden yandaki pencereyi fark ettim ve onu zorladım. Zorlarken tırnağım kırıldı ama onu aralamayı başardım ve oradan uzanıp hem Basmane gar sahasının içini hem de Tepecik’e giden caddeyi fotoğrafladım. Garson gence teşekkür edip Markiz müzikholünü terk ettim. Bira üç YTL’deydi ve bir yanı demiryoluna bakıyordu. Teşekkürler Markiz Müzikhol benim gibi acaip müşterin oldu mu acaba.


Basmane Garına batıdan  bir bakış. Foto: Orhan Berent

Keyfim yerine gelmişti. Denediğim üç yerden de kimsenin çekemediği fotoğrafları çekmiştim. Karşıya geçip Basmane Garının batı tarafındaki binaları incelemeye başladım. Gözüme kemerli bir bina takıldı daldım içeri. Üçüncü katta bir mali müşavirin bürosu vardı. Kapısını çaldım ve içeri girip ne yapmak istediğimi büronun sahibine uzun uzun anlattım. O da olumlu karşıladı beni, şansım yaver gidiyordu. Yalnız pencereleri alçaktı. Fotoğraf çekmek için yere oturup pencereye doğru kaykılmak gerekiyordu. Ben orada fotoğraf çekerken aşağıdaki caddenin karşı kaldırımında yürüyen bir adam “bu herif orada neyin fotoğrafını çekiyor acaba” gibisinden bana uzun uzun baktı. Hiç tınmadım, garın kuzeyi, güneyi, aşağıdaki cadde çekebildiğim kadar fotoğraf çektim. İşim bitince sempatik mali müşavirle bir süre sohbet edip, demiryollarının bizde ne kadar ihmal edildiğini, toplu taşımacılığın gereklerini, günden güne sıkışan İzmir trafiğini konuştuk. Ona veda edip ayrıldığımda aklımda tek bir yer kalmıştı. Kamusen binası.


Basmane Garına batıdan  bir bakış. Foto: Orhan Berent

Kamusen binasında bir iki zili çalıp bir 10 dakika kapının açılmasını bekledim. Bu süre zarfında, dışarıda dolaşan “Kurtlar Vadisi” dizisinden fırlamışçasına ortalıkta turlayan çizgili takım elbiseli iki gencin atraksiyonlarını inceledim, bir sigara tüttürdüm, yakındaki otobüs durağında ifadesiz ve bezgin yüzlerle kendilerini gecekondu mahallelerindeki evlerine götürecek otobüsü bekleyen yorgun tekstil işçisi genç kızları inceledim. Benim ise tuzum kuruydu, binaların tepesinden tren resmi çekecektim. Sonunda ısrarla bastığım zile binadan yanıt geldi ve içeri girdim. Rasgele seçtiğim ve 6 ya da 7. kattaki bir büroya daldım. Onlara da meramımı anlattım ve TCDD’den aldığım izin kağıdını ve üniversite kimliğimi gösterdim. Diğer gittiğim yerlerden biraz daha uzun evraklarımı inceleyip suskunlaştılar. Telaşlanıp her ihtimale karşılık bizim iş yerindeki memur sendika temsilcisinin de adını verme gereğini duydum biraz da olumsuz cevap alacağım diye telaşlandım. Ama yine de sağolsun içlerinden birisi “sizi çatı katına çıkaralım oradan çekersiniz” diyerek beni sevindirdi Allah razı olsun. Orada da yeteri kadar Basmane garını çektikten sonra teşekkür edip binadan ayrıldım.


Basmane Garına batıdan  bir bakış. Foto: Orhan Berent

Ve işte Basmane garına dönüş. Gar müdürü Necati abiyle bir 20 dakika sohbet ettikten sonra ondan üst katlara çıkmak için izin istiyorum. “Çatıdaki saçların üzerinden çekebilirsin” diyor ve yanıma bir görevli veriyor. Üst kata çıkıyoruz. Girdiğimiz odalarda uyuyan TCDD görevlileri var. Onları uyandırmamaya çalışarak pencereden saç çatıya çıkmanın yollarına bakıyoruz. Ancak durum elverişsiz, saç çatı yüksekte kalıyor, çıkmanın imkanı yok. Geri dönüp Necati abinin odasına gidiyorum tekrar. Necati abi görevliye “saç çatının üstünü nasıl temizlediklerini soruyor.” Görevli lojman kısmının dışından merdivenle çıktıklarını söylüyor. Ancak şartları zorlamanın gereği yok, bir süre daha kalıp Necati abiyle sohbet ediyoruz. Necati abinin ilk staj yeri Basmane garıymış ve o zamanlar burasının daha cıvıl cıvıl olduğunu söylüyor bana. Yaklaşık 2,5 yıldır buradaymış. Anadolu’daki bir çok yeri dolaştıktan sonra buraya dönmüş. Necati ağabeye de veda edip ayrıldıktan sonra heyecanla okula dönüp çektiğim resimleri bilgisayara aktarıyorum. Hepsi güzel ve net çıkmış.


Basmane Garına batıdan  bir bakış. Foto: Orhan Berent

Benim hikayem bundan ibaret. Bu fotoğrafları çekerken karşılaştığım ve konuştuğum insanlarda bir iz bırakabildim mi acaba . Kimbilir belki de evlerine dönüp aileleriyle akşam yemeğine oturduklarında ya da yemeğin üzerine bir kahve içip sigaralarını yaktıklarında akıllarına geleceğim, benden bahsedecekler. “Bugün garip bir adam geldi, elinde fotoğraf makinesi vardı” diye söze başlayacaklar. Belki de bunların hiçbirisi olmayacak . Peki ama tüm o çektiğim fotoğraflar, ya onlar ne olacak. Elbette onlar kalacak geriye benden sonra da. Evet 6. yılın 5. ayı 8. günü ben buralardaydım, elimde bir fotoğraf makinesi vardı.