Gaziemirve Torbalı




Gaziemir Tren İstasyonu, Afyon Posta Treni ve DE24000. Foto: Orhan Berent

    14 Nisan 2007 günü, yine üç arkadaş Dr Acar, Ömer Tolga ve ben Ege bölgesinin en eski tren istasyonlarından birinin bulunduğu Bayındır'a gitmek üzere buluştuk. Bu geziyi yapacağımızı tren sever dostlarımıza da İnternet ortamında daha önceden duyurmuştuk. Fakat gidiş programı en son gün belli oldu. Nedeni 2007 yılı itibarıyla Bayındır ve güneydeki çevre ilçelere trenle gitmek zorlaşmıştı. 23 Temmuz günü ulaşıma kapanan Gaziemir'den İzmir'e doğru olan güzergah yüzünden bizi zor bir yolculuk bekliyordu. Eskiden olsa işimiz kolaydı. Afyon postası ya Alsancak'tan ya da Basmane'den kalkardı. Fakat şimdi bu trene binmek için erken saatte Gaziemir'de olmak zorundaydık.



Gaziemir Tren İstasyonu, MT5700 önünde Dr. Acar ve Ömer Tolga. Foto: Orhan Berent


    Bayındır'a gitmek için Karşıyaka'da oturan 3 arkadaş saat 8'de Gaziemir'den kalkacak Afyon Yolcu Trenini tercih etmiş, Gaziemir'e gitmek için de Acar'ın arabasını kullanmaya karar vermiştik. En geç saat 7:15'de Karşıyaka Hükümet konağı önünde buluşacak oradan topuklayıp Gaziemir'e ulaşacaktık. Kararlaştırdığımız gibi saat 7 civarı hükümet konağı önüne geldiğimde Acar'da yanımdan arabasıyla geçiyordu. Arabaya atlayıp Acar'ın yanına oturduğumda ve o biraz ilerleyip kaymakamlığın oradan U dönüşü yaptıktan sonra kaldırımın kenarında Ömer Tolga'yı gördük. Binmesi için Acar sağa yanaştı ve Ömer Tolga hemen bulunduğumuz arabaya doğru seyirtti. Bu arada Ömer'in arabaya biniş süresi arkamızdaki minibüsçüye uzun gelmiş olacak ki kornasına asıldı. Biz de Karşıyaka Hükümet Konağı önünde yolcu toplamak için günün her saatinde kaplumbağa hızıyla seyredip trafiğin canına okuyan minibüsçü kardeşlerimize selam yollayıp Gaziemir'e doğru yola koyulduk. Lümpen bir ulaşım kültürünün hakim olduğu ülkemizde raylı ulaşıma gönül vermiş bir birey olarak bu satırları yazarken, aynı gün Aksaray'daki trafik kazasında ölen 33 kişinin hatıralarını da saygı ile anıyorum. Umuyoruz ki bir gün bu ülkenin insanları hem karayollarındaki bu anarşiden hem de otobüsçü, kamyoncu, minibüsçü, otomobilci namı diğer mahşerin 4 atlısının ölüm kokan nefeslerinden kurtulacak.



Gaziemir Tren İstasyonu, servis otobüsleri ve Fiat MT5500. Foto: Orhan Berent


    Gaziemir'e vardığımızda istasyon sahasını eski pejmürde haliyle bulduk. Basmane ve Alsancak gibi anıtsal garları bırakıp derme çatma barakalarda hizmet etmeye mecbur bırakılmış TCDD'nin yeni “güney İzmir” kalkış noktası bildiğimiz gibiydi. Aliağa-Menderes masal projesi yüzünden insanlar İzmir'in güneyindeki kasabalara gitmek için belediyenin tahsis ettiği otobüslere binmeye mecbur bırakılmış, zaten fakirlik yüzünden trenleri tercih eden ve bir çoğu tarımsal kökenli ve her zaman için yanlarında ağır yükleri bulunan bu insanlar müşkül duruma düşmüştü. Fakat yine de 3 yol arkadaşı oldukça sevinçliydik. Özlediğimiz trenlerimizi görecektik. Afyon postasına binmeden önce Gaziemir gar sahasını dolaşıp fotoğraflar çektik. Biz oradayken Denizli'den gelen moto treni görüntüledik ve saatler 8'i gösterirken trenimiz hareket etti.



Torbalı Tren İstasyonu, Afyon Posta Treni ve DE24000. Foto: Orhan Berent


    DE24000'nin çektiği 3 vagonlu Afyon Yolcu treni düzgün yolda rahat bir yolculuk sunuyordu. Eski pulman vagonlarda koltuk aralıkları son derece genişti. Cumaovasına yaklaştığımızda burada yeni hangar binalarının inşa edildiğini gördük. En son 29 Ekim günü burayı ziyaret etmiştik. Anlaşılan bundan sonra güneye gidecek moto trenlerin ve lokomotiflerin depolama alanı burası olacaktı. Biz yoldayken Isparta'dan gelen moto trenle de karşılaştık. Cumaovası'ndan sonra yol çift hattan tek hata düşmüştü ve Torbalı'ya doğru gidiyorduk. En azından Torbalı'ya kadar yol çift hatlı ve elektrifikasyonlu hale getirilmeliydi. İzmir'e elektrikli trenin epey geç geldiğini düşüncesi eşliğinde ve bir takım kapalı istasyonları geçerek rahat bir yolculuktan sonra aktarma yapacağımız Torbalı istasyonuna geldik. Trenden indikten sonra hemen bir sigara yaktım bir taraftan da Torbalı istasyonunu görüntüledim. Açık olan tüm istasyonlar gibi bakımlı bir istasyondu Torbalı. Tarihi binaların onarımı yapılmış ve ortalık tertemizdi. Dikkatimizi çeken bir diğer husus ise Torbalı'da Afyon treninin yolcularından yarısının inmiş olmasıydı. Bu kadar yolcu potansiyeli olan ve İzmir'le birleşmek üzere olan Torbalı'nın neden Aliağa-Menderes projesine alınmadığı sorusu bir kez daha aklımıza geldi.



Torbalı Tren İstasyonu, Tire Raybüsü ve MT5700. Foto: Orhan Berent

Bayındır Tren İstasyonu
   
    Afyon treninin Torbalı'dan kalkış saati 9'du. Bu arada Bayındır'dan geçecek Tire ray otobüsü de yandaki perona gelmişti. Bu tek vagonlu ve yeni renklerine boyanmış bir MT5700 idi. TCDD nedense kurumsal renkleri olan mavi, kırmızı ve beyazı tüm lokomotiflerde ve motorlu dizilerde kullanmaya kararlıydı. Fakat bunun tek düzeliğe yol açtığı nedense fark edilmiyordu. Hem değişik tipteki trenlerde değişik renkler kullanılmalıydı hem de hakim beyaz renk oldukça donuk duruyordu. İşte bunları düşünerek Torbalı gar sahasını görüntüleyip arkadaşlarımla beraber Tire mototrenine bindim. Tren doluydu ve biz aradaki sahanlıkta yolculuk ediyorduk. Fakat yıllardır gelmediğim Torbalı-Tire-Ödemiş hattını görmenin heyecanı ile pencerden dışarıyı seyrediyor, tarla ve bahçelerin arasında ilerleyen tek vagonlu mototrenimizle doyumsuz bir manzarayı seyrediyorduk. Jean Patrick'in kulakları çınlasın. Avrupa'nın ancak tali hatlarında görülebilecek nadir bir güzelliği yaşıyorduk. Bu arada tek vagonlu otorayda sigarasız kalmak iki bayan yolcunun canına tak etmiş olmalı ki bulunduğumuz sahanlığa gelip sigaralarını yaktılar. Onları gören iki genç de sigaralarını ateşlediler. Bu manzarayı görünce durur muyum ben de bir tane yaktım. Bir ara kondoktör yanımızdan geçtiğinde ise sigaralarımızı çoktan bitirmiştik. Kimsenin elinde sigara göremeyince uyarır gibi bakmakla yetindi ve Bayındır'a kadar bir daha sigara içen olmadı.



Acar Hamşioğlu Bayındır Tren İstasyonunda turlarken. Foto: Orhan Berent

    Bayındır istasyonuna geldiğimizde Ömer, bir kaç zamandır bizim bu yolculuğa çıkış amacımızı oluşturan Bayındır'ın içinde sonlanan İngiliz'lerin ilk yapmış olduğu hattın öyküsünü tekrar anlattı. Bir yandan Ömer'i dinleyip bir yandan da Bayındır istasyonundaki çay bahçesinde çay ve gevrekten mürekkep kahvaltımızı yaparken onun anlattıklarını dinliyor ve eski hattın koordinatlarını kafamızda canlandırmaya çalışıyorduk. Çay bahçesine gelmeden önce oradaki bir görevli bana seslenmiş ve “çeke çeke bitiremedin mi resimleri” demişti. Bu seslenen 21 Mayıs 2006 tarihinde İzmir Kemer tren istasyonunu görüntülerken tanıştığım tantancı abiydi. Trenler artık İzmir'e girmediği için yeni görev yeri Bayındır olmuştu. Ona eski hattı sorduğumuzda bize kahvecinin yol çavuşluğundan emekli olduğunu söylemiş ve eski hattı ona sormamızı salık vermişti. Halbuki biz kahveciye eski hattın yerini sorduğumuzda o böyle bir hattan haberinin olmadığını söyledi. İş başa düşmüştü anlaşılan. Kahvaltıyı tamamladıktan sonra o hattı kendimiz arayacaktık.


Fiat MT5700 Bayındır Tren İstasyonuna Çatal yönünden yaklaşırken. Foto: Orhan Berent

    Kendi aramızda laflarken kayıp hatla ilgili değişik fantezilerde de bulunduk. Kabul ediyorum ki, buraya geliş nedenimiz ülkemizde nadir bulunan bir hobinin sonucuydu. Tren ve demiryolu sevgimiz hala insanlar için bir muammaydı. Acaba eski hattı aradığımızda kasaba sakinleri bizlere ne diyecekti. Üç tane orta yaşlı adam 100 km öteden bu eski yolu sormaya gelmişti. Ben Bayındır sakinlerinin yerinde olsam, esrarlı bir yüz ifadesi takınır ve “yabancılar, o hattı aramaya giden gezginlerden bir daha haber alınamadı, hiç biri geri dönmediler” türünden bir şeyler söyleyip gizemli bir yüz ifadesi takınır ve merakımızı daha çok kamçılardım. Hatta otoraydaki sahanlıkta elimizdeki fotoğraf makinelerine ve bize merakla bakıp sigara tüttüren o bayanlardan birisi de yanılıp sohbet kapısını aralasaydı onlara da bir sürprizimiz vardı. Amerikan korku filmlerinde çevresindekilere paranormal bir olay anlatan insanlar gibi, boşluğa bakıp konuşur ve “hanımefendi, biz Bayındır'a kayıp demiryolunu aramaya gidiyoruz” derdim. Onlar da büyük olasılık “bunlar deli galiba, hiç bulaşmayalım bizlere de zarar verirler” diye düşünür ve yanımızdan uzaklaşırlardı.   


Bayındır Tren İstasyonuna İzmir yönünden bir bakış. Foto: Orhan Berent

   Ömer'in verdiği bilgiye göre İngiliz'ler Bayındır'a geldiğinde önce hattı yerleşim birimlerine yakın bir mevkide sonlandırmışlar daha sonra demiryolu inşaatı ilerki güzergahlara ilerleyince bugünkü Bayındır istasyonunu inşa etmişlerdi. Şehir merkezine giden hattın olduğu yerlerde ise eski fabrikalar vardı. Bayındır demiryoluna ilk kez kavuşunca da Osmanlı Bankası ilk taşra şubesini burada açmıştı. Fabrika ve imalathanelerin verdiği canlılıkla Bayındır'ın yıldızı parlamıştı. Ancak şehir merkezinde sonlanan hat zamanla atıl vaziyete düşmüş ve 1920'lerin sonlarına doğru da kapanmıştı. Ancak Ömer hat sonu tamponlarıyla birlikte bu hattı 1994 yılında gördüğünü söylemişti. Biz de bu hattı önce Torbalı'ya doğru olan mevkide aradık. Yaklaşık 1 kilometre öteye baktığımız halde bir iz bulamadık. Tekrar geriye dönüp bu sefer Çatal istikametine de baktığımız halde eski hattın kalıntılarını bulamamıştık. Bu arada o mevkideki hemzemin geçide geldiğimizde bindiğimiz trenin tekrar Bayındır'a doğru gelmekte olduğunu gördük ve fotoğraf makinelerimizi çıkarıp dönen treni bu mevkide görüntüledik. Daha sonra yukarıya şehrin merkezine giden asfalta tırmandık. Kayıp hattı yaklaşık bir saat kadar arayıp bir kaç yaşlıya sorduktan sonra bir sonuç alamadan tekrar Bayındır'a döndük. Bu arada Ödemiş'e gidecek olan trenin saati gelmişti. Çay bahçesinde birer çay daha içip gelecek trenimizi bekledik. Bir süre sonra bizi Ödemiş'e götürecek trenimiz geldi ve ona binip Ödemiş'e doğru yola çıktık.


Fiat MT5700 Bayındır Tren İstasyonuna İzmir yönünden yaklaşırken. Foto: Orhan Berent

14 Nisan Ödemiş Tren İstasyonu


Yeni Ödemiş Tren İstasyonu ve MT5700. Foto: Orhan Berent

    Bayındır'dan Ödemiş'e doğru olan yol beton traversli ve yeni bir yoldu. Ancak dolaşırken birkaç yerde çatlak traversler görmüştük. Fakat yine de yolun durumu iyiydi. Yine aynı tek vagonlu Fiat MT5700 bizi Ödemiş'e götürüyordu. Çatal yakınlarına geldiğimizde Tire hattının yanında da serilmiş kaynaklı rayları ve beton travers yığınlarını gördük. Tıpkı Ödemiş hattı gibi Tire hattı da birkaç zaman sonra yenilenecekti. Bu kez trenimiz gelişimize nazaran oldukça boştu. Oturup rahat rahat, etrafı seyrede seyrede Ödemiş'e kadar güzel bir yolculuk yaptık. Yol üzerindeki ufak köy duraklarını, eski ahşap yük vagonlarından oluşturulmuş barakaları görüntüledik. Gerçekten de bu hattın her tarafından tarih fışkırıyordu. Bir tarafta güzel bir doğa bir tarafta da ülkemizin endüstriyel kültür mirası. Trenimiz yeşil bir koridordan Ödemiş'e doğru ilerliyordu.


Yeni Ödemiş Tren İstasyonu ve MT5700 eski istasyona doğru. Foto: Orhan Berent

    Ödemiş şehir istasyonu, İngiliz'lerden sonra kentin merkezine uzatılmıştı ve yeni bir binası vardı. Fiat MT5700 yolcularını indirdikten sonra geriye doğru eski Ödemiş istasyonuna gitti. Biz yeni istasyon sahasnı görüntüledikten sonra hattı takip ederek moto trenin geldiği yoldan eski Ödemiş garına doğru yola koyulduk. Yeri gelmişken belirteyim, tren yolunda balastların ve traverslerin üzerinde yürümek gerçekten çok yorucu bir olay. Ama demiryolu aşkı için katlanılmayacak bir şey değildi. Konuşa konuşa ve Ömer Tolga'nın eski anılarını dinleyerek keyifli bir şekilde yürüdük. Eski bir su kulesinin yakınlarına geldiğimizde MT5700'ü burada bulduk. Görevli birisi trende temizlik yapıyor ve üzerine su tutuyordu. Gerçekten de son yıllarda TCDD'nin trenleri çok temizdi. Sefer saatine kadar treni gıcır gıcır bir hale getireceklerdi. Su kulesinin resimlerini çekerken Ömer, Ödemiş'te yaşayan eski bir arkadaşını telefonla aradı ve gar önünde randevu verdi. Randevu yerine ilerlerken İngiliz'lere ait bir bina gördük. İçinde eski bir buharlı lokomotif tenderi duruyordu.

  

Eski Ödemiş Tren İstasyonu sahasında MT5700. Foto: Orhan Berent


Eski Ödemiş Tren İstasyonu sahasında MT5700. Foto: Orhan Berent

    Bu arada Ömer'in arkadaşları gelmiş ve tanışmıştık. Ödemiş'te işimiz treni uğurladıktan sonra bitiyordu. Bu süre içinde eski Ödemiş gar sahasını görüntüledik ve burada servis vagonu haline sokulmuş eski bir SCF MR5400 mototrenin yeşile boyanmış vagonunun resmini çektik. Bu arada MT5700 yeni seferi için gara yanaşmış ve yolcularını almak üzereydi. Bir kaç dakika sonra hareket etti ve biz onu uğurladıktan sonra araba ile Tire'ye doğru yola çıkmaya hazırlandık. Hem Tire istasyonunu görecek, hem de orada meşhur Tire köftesiyle karnımızı doyuracaktık. Demiryolunda birkaç kilometre yürümek adamın karnını felaket acıktırıyordu.



MT5700 Eski Ödemiş Tren İstasyonuna gelirken. Foto: Orhan Berent

Tire Tren İstasyonu


Tire Tren İstasyonu genel görünüm. Foto: Orhan Berent

    Tire'de mükellef bir yemek yedik. Gerçekten de bu yöre de köfteyi ilginç bir şekilde hazırlıyorlar. Şişte ızgara yapılmış köfte daha sonra tereyağlı bir karışımda pişiriliyordu. Yemeklerimizi iştahla bitirdikten sonra Tire istasyonuna gitmeden önce yamaçta Değirmen mevkii denilen harika bir yeri gördük. Daha sonra Tire istasyonuna indiğimizde ise yeşillik denizi içindeki Tire gar sahası ile karşılaştık. Gerçekten harika bir yerdi Tire tren istasyonu. Böyle güzel olacağını hiç tahmin etmiyordum. Gerçi buharlı zamanında Robin Lush'ın resimlerden buraya aşinaydık ama gerçeğini görmek daha etkileyici oluyordu. Bu güzel ve tarihi istasyon sahasını, 1889 tarihli rayları ve artık epey yıpranmış ahşap traversleri ve İngiliz'lerden kalma binaları görüntüledikten sonra Tire'ye veda ettik. Yolda bizi güzel bir sürpriz bekliyordu.



Tire Tren İstasyonu genel görünüm. Foto: Orhan Berent

    Ömer Tolga'nın arkadaşları bizi arabayla Tire çıkışına kadar getirmişti. Onlar olmasaydı yolculuğumuzun ne denli zor geçeceğini söylememe bilmem gerek var mı. Gerçekten de Ödemiş ve Tire'de bizi son derece konuksever bir biçimde ağırlayan Ömer Tolga'nın arkadaşlarına buradan selamlarımı yolluyorum. Onlara da tren sevgisi aşılayabildikse ne mutlu bize. Onlar bizi uğurlamaya geldiklerinde bir süre yanımızda kalmışlardı. Kendi aramızda konuşurken yanımızda bir düğün alayı için konvoy oluşturan bir topluluğunu hazırlığını gördük. Hemen önümüzde ise Tire'ye giden demiryolu hattı karayolu ile kesişiyordu ve kontrolsuz bir hemzemin geçit vardı. İşte tam o anda Çatal yönünden bir düdük sesi duyuldu. Bir tren Tire'ye geliyor ve bulunduğumuz hemzemin geçide yaklaşıyordu. Hemen fotoğraf makinelerimizi çıkarıp mevzilendik. Düğün alayının kameramanı da bizimle birlikte gelen treni çekmek için arkadaşlarımın yanına yerleşti.



Tire Tren İstasyonu genel görünüm. Foto: Orhan Berent

    Tren yavaşlamış bir vaziyette ve düdük çalarak hemzemin geçide girdi. Fakat geçidin ortasına kadar geldiği halde düdük çalmayı bırakmadı. Hatta düdükle ilginç melodilere imza attı bile denebilir. Treni hem gelirken hem de Tire'ye doğru uzaklaşırken görüntülemenin telaşına kapıldığımdan iyi bir fotoğraf almak için çabalıyordum. Sebebini ise sonradan öğrendim. Meğerse kabinde bizim Gani abimiz, sevgili Gani Evis varmış. Bizleri selamlamak için uzun uzun düdük çalmış. Yaklaşık iki seneden beri 3. Bölge makinistlerinin karşısına en umulmayacak yerlerde çıkıyorduk. İşte Tire yakınlarında Gani abinin karşısına çıkmıştık. Sanırım yolcular da elinde fotoğraf makinesi olan üç adamı ve bunlara ek olarak omzunda profesyonel kamera ile düğün kameramanını yol kenarında gördüklerinde epey şaşırmışlardır.



Fiat MT5700 Çatal'dan gelmiş Tire'ye yaklaşmak üzere. Foto: Orhan Berent

    14 Nisan gününe 3 kasaba sığdırmış ve çekimler yapmıştık. Ödemiş'ten İzmir'e olan yolculuğumuzda güzel bir gezi yapmış olmanın mutluluğunu yaşıyorduk. Sevgili trenlerimizi görmüş, Ege bölgesinin yeşil kırlarında ve tarihi kasabalarında dolaşmıştık.



Fiat MT5700  Tire garına doğru hareket halinde. Foto: Orhan Berent