15 Temmuz 2006 AlsancakGarı



Alsancak gar havzasındaki atölyede bulunan ana hangar binası. Foto: Orhan Berent


        15 temmuz günü Ömer Tolga ile Alsancak garını son bir kez daha değişik açılardan görüntülemek üzere buluşuyoruz. Hattın kapanmasına bir hafta var. Alsancak garını trenlerle birlikte son görüşümüz olacak belki de. Ömer'de sağolsun kırmıyor beni işinden izin alıp bana arkadaşlık etmek için benimle gar havzasını turluyor.  Gara geldiğimde birinci yolun olduğu platformda Ömer'i beni beklerken buluyorum. Selamlaşma faslından sonra platformdan ileri doğru yürüyoruz.  Henüz Buca ve Cumaovası üniteleri gelmemiş yol boş. Yürürken orta makasın orada bir güvenlikçiyle karşılaşıyoruz. Ne olur ne olmaz deyip cebimdeki izin kağıdını güvenlikçiye veriyorum ve "biz havza içinde çekim yapmak için turlayacağız" diyorum. Güvenlikçi kağıdı okuduktan sonra "trenlere dikkat edin"  diye uyarıyor.  Biz konuşurken yanımızdan Halkapınar depodan gelen bir MT5500 Fiat geçiyor. Bu Cumaovası treni. Güvenlikçiden ayrılıp yürümeye devam ettiğimizde de Buca'ya gidecek MT5700 yanımızdan geçip Alsancak Gara giriyor.


Buca seferini yapan MT5700  Alsancak Garından çıkmış uzaklaşıyor. Foto: Orhan Berent

    Biz de Ömer ile  fotoğraf  çekimi  için uygun yer aramaya başlıyoruz. Güneş kuzeye doğru alçalmış durumda. Biz güneşe doğru sırtımızı verip çekim yapmayı düşünüyoruz. Ara sıra güneş buluta girince de ters açıdan havzayı görüntülüyoruz. İngiliz'lerden kalma eski su deposu yine İngilizlerden kalma atölye binalarının fotoğrafını çekiyoruz.  Yürüye yürüye gar sahasının doğru gelmişiz. Ömer uzaklarda Kemer'in oralarda parlak bir ışığı gösteriyor. "Sanki orada bir lokomotif var ve buraya gelecekmiş gibi" diyor. Kemer'e doğru bakarken Alsancak tarafından bir bir düdük sesi duyuluyor.  Buca 17:20 banliyösü hareket etmiş bizim olduğumuz tarafa doğru geliyor. Güneşe sırtım dönük vaziyette gelen MT5700'ü karşılamak üzere makineyi hazırlıyorum.  Bir dakika sonra Buca banliyö treni düdükle bizi selamlayarak bulunduğumuz yerden geçiyor. Ben fotoğraflarını çekerken Ömer'de makiniste el sallıyor. 


Liman tarafından gelen DE11000 bir kaç yük vagonunu Alsancak Garına doğru ittiriyor. Foto: Orhan Berent

    Çektiğim fotoğrafları incelerken gar çıkışından başka bir düdük sesi duyuluyor. Bu kez Ege Mahallesinin oralardan bir DE11000 birkaç yük vagonunu ittirerek Alsancak'a doğru geliyor. Son vagonda manevracılar oturmuş. Dikkatle bakıyorum, birisi tanıdık. Elimi sallayıp, selam gönderiyorum. O da beni tanıyor. Geçtiğimiz aylarda Alsancak havzayı dolaşırken tanıştığımız tren teşkil memurlarından. Onları da Alsancak tarafına uğurladıktan sonra Ömer'le bulunduğumuz yeri terk etmek üzere hazırlanıyoruz. Fakat tam o anda bir DE24000'liğin düdüğü geliyor kulağımıza. İki makine birbirine bağlanmış gar sahasına girmek üzere. Ömer'in çok uzaklardan fark ettiği projektör ışığının kaynağı şimdi anlaşıldı.  Yanımızdan geçerken onu da görüntüledik ve karşıya geçip atölyeyi incelemeye başladık.


DE24000 ve bir DE18000 Alsancak Gar havzasından çıkmış Halkapınar depoya gitmek üzere uzaklaşıyor. Foto: Orhan Berent

    1 Şubat'ta atölye içini de gezmiş ve fotoğraflamıştım. Duvarın dışından değişik bir şeyler gelmiş mi diye atölyeyi incelerken Alsancak'a giden DE24000'lük lokomotifin geri geldiğini gördük. Sanırım bu makine Afyon ya da Denizli tarafından gelip Halkapınar depoya gidiyordu. Kemer'den Halkapınar'a bir geçiş olmadığı için önce Alsancak'a uğramak mecburiyetindeydi. Şimdi büyük bir gürültüyle yanımızdan geçiyor ve ilerdeki makaslardan soldaki Halkapınar'a giden yola giriyordu.  Onu da uğurladıkta nsonra Ömer'le konuşa konuşa atölye duvarının kenarından Alsancak'a doğru yürümeye başladık. Yürürken Ömer'e saati sordum 17:35 dedi. Güneş tam karşımızdaydı ama gelecek olan Cumaovası banliyösünü buradan görüntülemek istedim.


Cumaovası seferini yapan Fiat MT55000 Alsancak Gardan çıkmış. Foto: Orhan Berent

     Çünkü tam 3 treni hep birbirine benzer noktalardan görüntülemiştik, bu sefer değişiklik olsun istiyordum.  Makinenin güneş ayarını yaptım ve gelecek olan Cumaovası trenini beklemeye başladım. Çok geçmeden o da yanımızdan bizi selamlayarak geçti. Uzaklarda kaybolasıya kadar fotoğraflarını çektim.  Artık görüntülenecek tren kalmamıştı. Yavaş yavaş gar binasına doğru fotoğraf çeke çeke yürümeye başladık. Ömer sağolsun dedesi TCDD mensubu olduğu için ve kendisi de trenleri çok sevdiği için yol boyunca bana bilgiler verdi. Anıtsal gar binasına vardığımızda ise bir kez daha bu binanın mimarisine hayran oldum. Basmane'den değişik olarak Alsancak garının üstü kapalıydı ve yolcu salonu hattın sonunda değil iki yanındaydı. Yollar arasında ise revak tabir edilen kemerler dizisi vardı. Bu da Alsancak'a Basmane'den farklı olarak daha gizemli bir hava katıyordu. 

    Ömer'in anlattığına göre gar binası, mahkeme binası gibi kompleks yapılar, Aydın hattı tamamlandıktan sonra, ticari gelişmeye paralel olarak yapılmış. Saat kulesinin oradaki bina ise şimdiki yolcu salonu, hastane ve mahkeme binasından daha eskiymiş. Eski fotoğraflarda bu durum açık bir şekilde görülüyormuş. Saat kuleli istasyon ise bugün bakım hangarları içinde kalıyor. Gerçi Ömer'le o tarafı da gezdik ama hangar kilitliydi ve mesai saati bitmişti.  Ömer'in dikkat çektiği bir başka nokta da 2 ve 3. yolun üstünün daha önce kapalı olduğu ama sonradan bu kesimde çatının kaldırıldığı yolundaydı. Gerçektende eski fotoğraflar 2 ve 3. yolun üstü kapalı duruyordu. Ancak buharlı trenlerin saldığı dumanın havalandırma sorunlarına yol açması neticesinde 2 ve 3. yolun üst çatısı sökülmüş.  Ben fotoğraf çekerken Ömer ailesinden edindiği bilgileri anlatmaya devam etti.



Alsancak Gar 4. yoldan karşı tarafa doğru bir bakış. Foto: Orhan Berent

    Şirinyer istasyonunun, çift istasyon yapılma nedenini, rahmetli dedesi, babasına, o da Ömer'e anlatmış.  İzmir-Aydın hattından sonra Buca ya hat yapılması kararlaştırılmış, buna en önemmli sebeplerden biri de, başta İngiliz ler olmak üzere pek çok levanten ailenin burada yaşıyor olmasıymış. Ayrca İngiliz'lerin mevki tutkusu yüzünden Şirinyerdeki ikinci bina Buca'ya giden yolcular için yapılmış. Buca'ya giden tren Şirinyer'e gelmeden makasla ikinci hatta geçiyor, buradan Buca'ya gidecek 1. mevki yolcuları alıyor ve Buca ya devam ediyormuş. Yani Buca ayrımı bizim, senelerdir bildiğimiz Şirinyer den sonra değil, önceymiş. Ayrca Buca dan kalkıp, Şirinyer e gelen tren, Alsancaktan kalkıp Gürçeşme rampasını 10-15 km hızla tırmanan dïğer treni beklerken, yolcular bu istasyonda hoş vakit geçiriyorlarmış. Aydın istikametinden gelen tren, Buca'dan gelenle buluşacaksa, Buca treni beklenir, bu tren Şirinyer'den yolcular alıp Alsancak yönüne hareket ettikten sonra, Aydın'dan gelen tren, Alsancak'a gidermiş.  Aslında Ömer'in dedesi ve babaannesi, demiryollarının yabancıların işlettiği dönem hakkında epey hatırası vardı. O zamanlardaki trenlerin, temizliği düzeni gibi.  Trenleri İngilizlerin işlettiği dönemlerde, yataklı vagonlar sakız kokarmış. Tren seyir halindeyken, vagonlarda kapı gıcırdasa veya pencere zorlansa, hemen bir teknisyen gelir sorunu giderirmiş. Tünele girileceği zaman görevli açık pencereleri nazikçe kapatırmış. Bir istasyonda, yukardan gelen tren beklenecekse, o istasyonun görevlileri yolculara çörek ikram ederlermiş. Yemekli vagonlarda her zaman taze ekmek ve meyve bulmak mümkünmüş.  Birde birinci mevkilerde İngiliz vatandaşlarına torpil yapılırmış. Türk ler biraz zorlanırmış birinci mevkide yolculuk etmek için. Ömer'in dedesi demiryollarının millileştirilmesinde görev alan ilk memurlardanmış aynı zamanda.  Ömer'in dedesinin Basmane hakkında daha az anısı varmış. Hatıralarına göre eskiden trenler şimdikinden daha fazla gar binasına doğru girermiş. Ayrıca peronların üstünü kapatan saç çatı daha da uzunmuş.


Akşamın ikinci Buca seferini yapan MT570 birinci yolda hareket halinde. Foto: Orhan Berent

    Biz Ömer ile bunları konuşurken Buca'ya giden tren geri döndü ve birinci yola girdi. Yolcular indi yenileri bindi Buca'ya gitmek için.  Biz de hem yolcu salonunu görüntüledik hem de Buca'ya giden treni uğurladık tekrar. Yolcu salonunda çekim yaparken gişedeki görevli "fotoğraf çekmeye izniniz var mı" diye seslendi. "Bizim fotoğraf çekmeye iznimiz  var, ya senin kaybolacak bir tarih içinde mesai yaptığından haberin var mı"  diyemedik tabii, sadece evet anlamında kafamızı salladık. İşgüzar memur da fazla uğraşmadı bizimle asli görevi bilet kesmeye devam etti.  Burada işimiz bitmişti. Dışarı çıkıp saat kuleli binaya yürüdük. Ömer orada da binayı inceledi ve eski çatının izlerini buldu. Burasının eski istasyon binası olduğu yolundaki tezlerimizi kuvvetlendirdi.  Geri dönüp gelecek olan Cumaovası trenini de beklemek gibi bir fikir aklımıza geldiyse de vakit iyice geç olmuştu. Birkaç fotoğraf daha çekip Alsancak garından ayrıldık.