Basmane'denŞirinyer'e

 
Basmane Garı DE24000. Foto: Orhan Berent

    17 Haziran cumartesi günü Doktor Acar’la Karşıyaka’dan İzmir’e 14:05 Pasaport vapuruyla geçip Basmane garına ulaştık. Saat 14:30 gibi Basmane Garına ulaştığımızda bizi orada beklemekte olan Ömer Tolga ile buluşmuş olduk. Denizli’den gelen MT55000 Fiat mototren çoktan yolcularını boşaltmış ve Halkapınar depoya geri dönmüştü. Ancak sağ olsun Ömer hem onu hem de 15:15 Denizli Ekspresinin lokomotifi olan DE24000’lüğün katara bağlanmasını görüntülemişti. Zaten biz de daha önce Basmane Garını ve çevresini birçok kez değişik açılardan görüntülemiştik. Ancak birkaç gün sonra güney hattının da trafiğe kapanacağını dikkate alırsak İzmir 2 yıl trensiz kalacaktı. Biz de Ömer’e katıldığımızda Basmane Garını görüntülemeye devam ettik. Bizi Şirinyer’e ulaştıracak olan 15:15 Denizli Ekspresinin değişik açılardan fotoğraflarını çektik. İlerde beklemekte olan ve başında bir DE11000’liğin olduğu başka bir katarın da fotoğraflarını çektik. Biz bu işlerle ilgilenirken Basmane Gar girişinde bir MT55000 belirdi. Bu saat 16:00 da hareket edecek olan trendi ve Halkapınar depodan geliyordu. 5. yola girmek üzereyken ve 5. yola girdikten sonra arkasında Basmane Gar binasının siluetiyle birlikte onu da görüntüledik. Zaten kırmızı-lacivert renkleriyle MT55000 daime güzel fotoğraf verirdi. Ömer Tolga bizi beklerken Basmane Garını değişik açılardan bol bol görüntülemişti. DE24000’liğin Halkapınar depodan gelişini ve Denizli Ekspresinin katarına bağlanışını da fotoğraflamıştı. Hem de yakın plandan. Ömer’in söylediğine göre iki makinistten yaşlı olan pek garipsememiş bu fotoğraf işini, ancak genç olan pek yadırgamış olacak ki Ömer’i bol bol süzmüş. Eh süzsün bakalım, nasıl olsa tren fotoğrafı çeken kişi milyonda bir bulunuyor. İki yıl sonra da bakalım Basmane garını nasıl hatırlayacak o makinist kardeşimiz. Tabii tıpkı Haydarpaşa gibi Basmane garı da kalacak mı ileriki kuşaklara. Kimbilir belki de o makinistin çocukları bundan 50 yıl sonra Basmane ve çevresini, babasının tren sürdüğü bu mekanı merak ettiklerinde siber uzayda bizim fotoğraflarımızı bulacak ve babasının hatırasını bizim çektiğimiz fotoğraflarda yaşatacak. 2006 yılının 17 Haziranı yer Basmane garı. Trenler henüz işlerken biz o gün oradaydık.


Basmane Garı çıkışa doğru bir bakış. Foto: Orhan Berent

    Nihayet saat 15:15’e geldi ve Denizli Ekspresi içinde bizler olduğu halde hareket etti. Kemer istasyonundan sonra rampa yukarı çıkışımız bize biraz yavaş geldi. Ama makinenin Şirinyer düzlüğüne geldikten sonra epey rahatladığını fark ettik. İlk vagonda olduğumuz için ve vagonumuzun pencereleri açıldığı için DE24000 makinanın çıkardığı tüm sesleri rahatlıkla duyabiliyorduk. Yolda Ömer Tolga ile yan yana oturmuştuk. Bana rahmetli babasının İzmir belediyesinde çalışırken tanık olduğu ilginç anekdotları aktardı. Ömer Tolga’nın anlattığına göre eski İzmir belediye başkanlarından Osman Kibar ve İhsan Alyanak, Basmane ve Alsancak garlarını kaldırıp Halkapınar’da tıpkı Ankara ‘da olduğu gibi çift yönlü bir büyük gar hayali peşinde koşmuşlardı. Kemer’den Halkapınar’a yapılacak bir müsellesle, trenler Basmane ve Alsancak’a ihtiyaç kalmaksızın kuzey ve güneye hareket edebileceklerdi. Hatta bu iş içinde Halkapınar istasyon sahasını çok geniş tutmuşlardı. (Bugün de Halkapınar istasyon sahası anormal genişliğiyle dikkat çekmektedir) Eski İzmir otogarının yapılışı ve İzmir şehir sebze ve meyve halinin Halkapınar’a inşa edilmesiyle Halkapınar’ın 70’li ve 80’li yıllarda yılzdızı parlamıştı. Ancak gerek Kibar gerekse Alyanak’ın gücü Basmane ve Alsancak’ı kaldırmaya yetmemişti. Şehri beton bir ormana çeviren, İzmir’İn imbat rüzgarı önüne Kordon’daki yüksek katlı binalarla Çin seddi ören Osman Kibar ve İzmir’i yıkıp karayollarını genişletmeyi bir marifet sanan İhsan Alyanak ise çoktan tarihin çöp tenekesini boylamıştı. Ömer Tolga’yı dinlerken iyi ki büyük Halkapınar Garı projesi gerçekleşmemiş diye Tanrıya şükrettim.




Şirinyer İstasyonu


Şirinyer İstasyonu Koşu durağına doğru bir bakış. Foto: Orhan Berent

    Şirinyer’e geldiğimizde Ömer Tolga güçlükle platform tarafındaki kapıdan inebildi. Trende yer kapmak için kapılara hücum eden yolcular yüzünden biz Acar ile o taraftan inemedik ve sol taraftaki yola atlamak zorunda kaldık. Tren Şirinyer’den çıkmadan evvel birkaç görüntü aldık. Denizli Ekspresi Şirinyer istasyonunu terk edince Ömer Tolga ile buluşup bir fotoğraf çekme planı yaptık. Daha sonra ben Şirinyer’de görevli TCDD mensubu Suat abi ile tanıştım. Niçin geldiğimi açıklarken hemen “Orhan Berent’misiniz” diye sordu. TCDD 3. Bölge’nin talimatı eline ulaşmış ve beni bekliyorlardı. Kısa bir sohbetin ardından tekrar görüşmek üzere Suat beye veda ettim ve diğer arkadaşlarımla beraber bir şeyler yemek için Şirinyer’deki bir lokantaya gittik.


Şirinyer İstasyonu  Foto: Orhan Berent

    Burada yemeğimizi yedikten sonra Şirinyer’e geri döndük ve saat 16’da gelecek mototreni beklemeye başladık. Bu arada biz istasyondayken ikaz zilleri çalmaya başladı. Beklediğimiz trenin saati gelmemişti, bu neyin nesi olabilirdi. Bir müddet sonra Cumaovası yönünden bir 24000’lik Şirinyer istasyonundan geçti. Onu görüntüledik ve çok sevindik. Bu tarihi istasyonu ne kadar trenlerle birlikte görüntülersek hem bizim için hem de gelecek kuşaklar işin canlı hatıralar bırakacaktık. Sonuçta tünel tamamlandığında tarihi binaya dokunmayacaklardı. Ama önemli olan onu canlıyken görüntülemekti.


Şirinyer İstasyonu bariyerlerden doğru bir bakış. Foto: Orhan Berent

    Suat beyin söylediğine göre gelecek tren bir MT55000’ti. Bunu öğrenmek isteyişimizin sebebi de şuydu. Eğer gelen tren MT5700 ise platform kapıların dışa doğru açılmasına izin vermediği için Şirinyer istasyonunun platformlarında tadilat yapmışlar ve Gürçeşme’ye olan tarafta platformu merdiven biçiminde yapmışlar. Böylece MT5700 Gürçeşme tarafından geldiğinde İstasyonun binalarının olduğu kesime gelmiyor ve kapılarını bu tarafta açıyormuş. Bunu öğrendiğimi iyi olmuştu. Çünkü gelen tren MT55000 ise ben Şirinyer tantanlarının olduğu kesimde mevzi alacaktım. Bunun için Acar ve Ömer Tolga ile görev taksimi yaptık. Onlar Şirinyer İstasyonun Gürçeşme’ye doğru olan ucuna gidecekler ve orada çekim yapacaklardı. Ben ise Akıncılar tarafındaki uçta hemzemin geçidin kenarındaki tantan kulübesinde mevzilenecektim.


Şirinyer İstasyonundan çıkan MT55000 Koşu durağına doğru gidiyor. Foto: Orhan Berent


Koşu İstasyonu


    Tantan kulübesine girdiğimde burada fotoğraf çekeceğimi ve istasyondakilerin durumdan haberdar olduğunu söyledim ve treni beklerken tantancıyla sohbet ettim. Tantancı TCDD mensubu değilmiş. Belediye hemzemin geçitlerdeki görevlileri taşeron şirketlere ihale etmiş. O görevli de asgari ücret, yol, yemek karşılığı özel şirkette görev yapıyor ve günde sekiz saatte hemzemin geçitte belediye adına bariyer nöbeti tutuyormuş. Tünel inşaatı konusundaki fikirlerini sorduğumda bıkkın bir şekilde inşaat konusunda çeşitli tarihler bildirildiğini söyledi. Buradaki görevi bitince sanırım hattın daha ilerisindeki geçitlerde nöbet tutacaktı.


Şirinyer civarı MT55000 Koşu durağına varmak üzere. Foto: Orhan Berent

    Biraz sonra saat 16:15 civarında CTC sisteminin uyarı zilleri çalmaya başladı ve MT55000 Şirinyer istasyonuna girdi. Tantancı birkaç dakika sonra bariyerleri indirmeye başladı. Önümdeki karayolu trafiği durduğunda bekleyen treni ve Şirinyer istasyonunu görüntüledim. Bir süre sonra da tren hareket etti ve hem bana yaklaşırken hem de Koşu durağına doğru uzaklaşırken görüntülerini aldım. İşim bitince tantancıya veda edip Şirinyer istasyonuna geri döndüm. Acar ve Ömer Tolga’yı buldum, onların çektiği görüntüleri inceledim. Harika bir iş çıkarmıştık.


Şirinyer civarı MT55000 Koşu durağına varmak üzere. Foto: Orhan Berent

    Bir sonraki tren saat 17:26’daydı. Biz de hem gölgelik bir yer bulmak hem de biraz çay içip dinlenmek için Şirinyer istasyonundaki bir kıraathanenin dışarıda duran masasına oturduk. Meğerse oturduğumuz yer TCDD emeklileri lokaliymiş, bunu ancak oradan kalktığımızda tabelasına baktığımızda öğrendik. Bilseydik oradaki amcalarla sohbet ederdik. Ancak şimdi gündemimizde olan fotoğraf çekmekti. Şirinyer trenlere veda edecekti. Bunu engelleyecek gücümüz olmasa bile hiç olmazsa görüntüleyerek gelecek kuşaklara bir hatıra bırakacaktık.


Şirinyer civarı MT55000 Gürçeşme civarında Şirnyer'e yaklaşıyor. Foto: Orhan Berent

   

Şirinyer İstasyonu


Şirinyer civarı MT55000 Şirinyer'e varmak üzere. Foto: Orhan Berent

    Treni Akıncılar tarafında Koşu durağı civarında görüntülemeye karar verdik. Bunun için hat boyunda yürümeye başladık. Buca makasını geride bırakıp fotoğraf çekecek uygun bir yer aramaya başladık. İkinci hemzemin geçidi geçtikten hemen sonra katener direkleri müsaade ettiği ölçüde uygun bir yer bulduk. Güneş batı tarafındaydı. Bu yüzden yüzümüzü Buca tarafına dönmeye mecburduk. Ömer Tolga bizden biraz daha ilerde hemzemin geçidin olduğu yere mevzilendi, biz ise Acar’la beraber bulunduğumuz yerde kaldık. Bir ara çevredikei evlerin birinde bir üst katın inşa halinde olduğunu görüp oranın manzaraya daha hakim olduğu görüşünde birleşip oranın sahibinden müsaade isteme fikri aklımıza geldik. Ancak bundan vazgeçtik. Sonuçta insanları rahatsız etmeye gerek yoktu. Elimizde olanla yetinecektik. Zaten MT5700’lüğün kendine özgü düdüğünü duyduğumuzda hemen makineleri çıkarıp trenin yaklaşmasını bekledik. Cumaovasına gidiş yönünde yeni Koşu durağı inşaatı olduğu için tren İzmir’e dönüş tarafındaki raylardan geliyordu. Fotoğraflarını çektik ve Koşu durağına doğru yürümeye devam ettik. Bir sonraki tren Adnan Menderes banliyösüydü. Şirinyer hipodromunun girişinde durup yeni Koşu durağının inşaatına baktık. Sonra geriye dönüp Şirinyer tarafına doğru yürümeye başladık. Zaten görülecek fazla bir şey yoktu. Çocukluğumun cıvıl cıvıl Koşu durağının yerinde yeller esiyordu. Hattın karşı tarafındaki Akıncılar semti tren yolunun kenarına kadar gelmişti ve eski yeşil Hipodrom çevresiyle pek bir alakası kalmamıştı.


Şirinyer civarı MT55000 Şirinyer'den çıkmış Kemer'e doğru gidiyor. Foto: Orhan Berent

    Güneş batı tarafında iyice alçalmıştı. Şirinyer’e doğru geri dönerken gelecek olan treni burada karşılamayı uygun gördük ve fotoğraf çekimi için uygun yerlere dağıldık. Sırtımı batı tarafına verip gelen MT55000 Alsancak-Adnan Menderes trenini görüntüledim. Tren yanımızdan geçti ve ilerde inşaatın orada durdu. Son biri ki fotoğrafını çekip Şirinyer istasyonuna geri dönmek için yürümeye başladık. İstasyon civarına geldiğimizde Ömer Tolga ile vedalaştık. Saat geç olmuştu ve bir an önce evine geri dönmesi gerekiyordu. Biz ise Acar ile beraber en azından saat 19’a kadar fotoğraf çekmeye devam edecektik. Ömer Tolga kardeşimizi uğurladıktan sonra istasyonda Suat beyle karşılaştık.


Şirinyer civarı MT55000 Şirinyer'den çıkmış Kemer'e doğru gidiyor. Foto: Orhan Berent

    Suat bey Acar’la beni bir şeyler içmek için istasyona çağırdı. Ancak bizim hedefimiz Gürçeşme’ye doğru yürüyüp o tarafta trenleri görüntülemekti. Fakat dönüşte uğrayabileceğimizi söyledik. Tam o anda yanımıza bir çocuk geldi. Bu Suat beyin oğluydu. Bizim çektiğimiz fotoğrafları internette gördüğünü ve takip ettiğini söyledi. Sadece benim sayfayı değil Ergin Tönük hocanın, Ulaş Şekerci kardeşimin ve TCDD’ci Bülent Karaca’nın web sayfalarını da takip ettiğini söyledi. Yahoo’da yazıştığımız Trenler grubundan da haberi vardı. Çektiğimiz fotoğrafların ise ne zaman yayınlanacağını sordu. Suat bey oğlunun lokomotiflere çok meraklı olduğunu ve makinist olmak istediğini söyledi. Ancak Demiryolu meslek liseleri kapandığı için oğlunun bu hevesini nasıl karşılayacağını düşündüğünü de sözlerine ekledi. Duygulanmıştık. Bu arada trenlerin Şirinyer’e gelme vakti de yaklaşıyordu. Suat beye tekrar geri döneceğimizi söyleyip Gürçeşme tarafına doğru Acar’la birlikte yürümeye başladık. İzmir trenlerinin son anlarını görüntülemek ne kadar naif görünse de ve demiryolu sevdalıları dışındaki insanlar tarafından garip karşılansa da amacımıza ulaştığımızı düşündüm. En azından İnternet’te bizi takip eden insanlar vardı. Suat beyin oğlu gibi dededen demiryolcu pırıl pırıl gençler vardı. O zaman bu yaptığımız iş bir hobi olmaktan çıkmış aynı zamanda bir misyon haline gelmişti. Son ana kadar devam edecektik.


Şirinyer civarı MT5700 Şirinyer'e varmak üzere. Foto: Orhan Berent


   
    Şirinyer istasyonunu Gürçeşme’ye doğru geride bıraktıktan sonra bir hemzemin geçidi geçtik. Ancak karşımızda yeni bir sorun vardı. Tünelin dışında kalan kısımlarda yolun iki tarafında ihata duvarları vardı. Gelecek trenleri görüntülemek için ya hattın içinden yürüyecek ya da ihata duvarına varmadan görüntü alacaktık. Ancak Acar ve Ömer Tolga buradan görüntü almışlardı. Aynı mevkiyi bir kez daha görüntülemenin anlamı yoktu. Bunun için bir tercih yapmamız gerekiyordu. İzmir’e doğru hattın solundan devam edersek ağaçlık bir bölge başlıyor ve bu kesim kot olarak hattın altında kalıyordu. Sağdan devam edersek hatta paralel sokak zaman zaman yokuşlarla yükseliyor ve bu yokuşların başında hattı üstten görebilecek durumda olabiliyorduk. Ancak bu tarafın dezavantajı da güneşin batıdan gelmesiydi. Bu saatlerde güneş iyice batı tarafında alçalmış ve ışıkları keskinleşmişti. Gelecek bir treninin net fotoğrafını ancak kuzeydoğu cihetinden alabilecektik. Acar’la sağ tarafı seçip Gürçeşme’ye doğru yürümeye başladık. İlerde bir yokuş vardı ve trenin gelme saati yaklaşıyordu. Hızlı hızlı yokuşu tırmandık. Batı tarafından gelen güneş ışığına karşı makinemin ayarlarıyla oynadım ve ilerde beliren MT55000’lik mototreni çekmek üzere objektifi trene doğru odakladım. Tren geçerken makinist hem hafif bir selam düdüğü çaldı ve hem de el salladı. Anlaşılan onlar da bize aşina olmuştu. Treni görüntüledikten sonra daha da aşağı inmektense Şirinyer tarafına doğru yürümeye başladık.


Şirinyer girişi MT55000 Şirinyer istasyonu platformlarında. Foto: Ömer Tolga Sümerli

    İhata duvarının sonuna vardığımızda Adnan Menderes’ten gelecek treni burada karşılamaya karar verdik. Biraz önce görüntülediğimiz tren buluşma için karşıdan gelen Adnan Menderes banliyösünü Şirinyer’de bekliyordu. Biz hattın kenarında beklerken civardaki apartmanların balkonlarında oturanlara gözüm ilişti. İlgi çektiğimiz kesindi ama bu çevrede oturanların da öyle abartılı tepkileri yoktu. Şimdiye kadar İzmir’İn çeşitli yerlerinde tren fotoğrafı çekmiş bir insan olarak en rahat çalıştığımız yerlerden biriydi Şirinyer civarı. Ne arsız, başıboş çocuklar, ne neden fotoğraf çektiğimiz sorgulayan ukala yetişkinler ne de güruh halinde dolaşan kılıksız gençler vardı. Şirinyer’İn hat boyu tarafı kendi halinde, orta halli, İzmir’li denince akla gelen uygar insanların oturduğu bir semtti. Pek zengin ve varlıklı olmasalar bile bu tarafın halkı kendi halinde, dar gelirliliğini başkalarına zarar vermek için bir sebep olarak göstermeyen sakin insanların oluşuyordu. Bu düşüncelere dalmışken Şirinyer istasyonunda buluşma gerçekleşmiş ve Adnan Menderes’ten dönen MT55000 bize doğru geliyordu. Batı tarafına sırtımızı verip Acar’la yerlerimizi aldık. Tren iyice yaklaştığında daha rahat fotoğraf çekmek için makiniste elimi sallayıp düdük işareti yaptım. İşaretin anlamı şuydu. Elimi iki yana sallamak olumsuzluk işareti, eski buharlılardaki düdük çekme işaretini yapmak düdük işareti, sol elimi havaya kaldırıp parmaklarımı açıp kapatmak projektörü yak işaretiydi. Tabii bu benim yorumumdu sanırım. Çünkü makinist iki yana elimi sallamamı el sallama, düdük işaretimi ise düdük çal olarak algılamıştı. Ben bu işareti yaptıktan sonra makinenin tüm düdük ve sirenlerini Allah ne verdiyse sonuna kadar çalmıştı. Üstelik projektörleri de yakmamıştı. MT55000’lik böylece yeri göğü birbirine katarak yanımızdan geçerken bizde ona el salladık ve Gürçeşme yokuşuna doğru giderken son bir kez daha görüntüledik. Burada da işimiz bitmişti.


Şirinyer çıkışı MT5700 makas değiştirip Koşu durağı dönüş yoluna giriyor. Foto: Ömer Tolga Sümerli

    Bundan sonra gelecek olan tren MT5700’likti ve Söke treniydi. Onu da görüntüleyip yavaş yavaş eve dönmenin zamanı gelmişti. Hat boyunda mıcırlar ve traversler üzerinde yürümek de bizi yormuştu. İhata duvarından hattın içine girdik ve Gürçeşme tarafına doğru yürümeye başladık. Sol tarafımızda oturan ve sohbet eden birkaç kişiden biri bizi hattın içinde görünce parmaklıkların kenarına geldi ve hattın içinde neden dolaştığımızı sordu. Ona burada fotoğraf çekmek amacıyla dolaştığımızı söyledik. Kendisi de TCDD’de çalışıyormuş. Söke trenini beklerken bir süre son gelişmeler üzerine sohbet ettik. Bir süre sonra uzaktan MT5700’lik göründü. Uzaktayken Kadifekale ve Ballıkuyu yamaçlarını da arka fon alarak birkaç pozunu çektik. Bu kez makinistler bizi selamlamadı, hatta bizi görmemiş gibi davrandılar. Tren Şirinyer’e doğru giderken son birkaç pozunu çektik. Görevimizi bitmişti. Şirinyer’e doğru yürümeye başladık.

    Şirinyer istasyonunda Suat beyle tekrar karşılaştık. Bizi yazıhaneye bir şeyler içmeye davet etti. Sıcakkanlı ve birçok TCDD mensubu gibi hoş sohbet olan Suat bey bize İzmir demiryolları hakkında çok değerli hatıralarını aktardı. Suat bey, 1980’li yılların başında kurumda göreve başlamış. Önemle üzerinde durduğu nokta TCDD mensuplarının eskiden zor koşullarda görev yaptığını buna rağmen mesleklerini çok sevdikleriydi. Kendisi manevracılıkla göreve başlamış. Bunu söyleyince hemen aklıma takılan şeyi sordum. “CTC’den önce kollu makaslarla Basmane ve Alsancak’taki manevraları idare etmek zor olmuyor muydu.” Suat beyin buna cevabı şöyleydi: “Dünyanın en zor işlerinden biri de topuzlu makaslarla manevra yaptırmaktır. Bizim kuşaktan bir çok arkadaşımız bel ve boyun fıtığından mustariptir. Eğer kaba bir hesap yaparsak her gün toplamda yaklaşık 10 ton kaldırıyoruz. Eskiden hem Alsancak hem de Basmane’de her an tren sevk ediyorduk.”


Koşu durağı Akıncılar civarı Fiat MT55000 Koşu durağına doğru gidiyor. Foto: Ömer Tolga Sümerli

    Suat bey, bizlere aynı zamanda Basmane A ve Hilal B kulesinde da görev yaptığını da söyledi. Daha önce C kulesinde i-devlet tipi semaforların kullanılmış olduğunu biliyordum. Suat bey Hilal’de de i-devlet ancak Basmane A kulesinde Toros tipi tesisat kullanıldığını söyledi. Laf döndü dolaştı Hilal geçişine geldi. Dünyada eşi benzeri ancak İngiltere’deki bir bölgede olan Hilal geçişinde karambole şahit olup olmadığını sordum. Karamboller benim de gazeteler de okuduğum gibi ancak 1990’lı yılların sonunda ve 2000’li yılların başında iki tane olmuş. Suat bey eski zamanlarda Hilal’de bir karambole şahit olmamış. Suat beyin lattığına göre semafor kapalıyken Hilal’den geçen bir lokomotif kestane fişeklerinin patlamasına sebep oluyormuş ve bunu fark eden makinist dalgınlığından sıyrılıp treni durduruyormuş. Bu kestane fişeklerini ateşleyen tertibat ise semaforlar kapandığında rayın yüzeyinin üstüne geliyormuş ve lokomotifin ilk tekeri bunun üstünden geçtiğinde mekanizma çalışmaya başlayıp fişeği ateşliyormuş.


Şirinyer girişi MT55000 Şirinyer istasyonu platformlarına girmek üzere Foto: Ömer Tolga Sümerli

    Suat bey buharlı lokomotiflerin idaresinin de zor olduğunu söyledi. 1980’li yıllarda ilk Mak 33000’lik makine Basmane’de manevraları devr alınca personelin buna çok sevindiğini de bize aktardı. Özellikle İzmir limanın da 33000’liklerin manevra görevindeki pratikliği personele büyük kolaylık sağlamış. Suat beyin anlattığı diğer bir husus eski yıllarda Basmane depoların olduğu tarafta çok yoğun manevralar varmış Sonradan depolardan mal yükleme işi Alsancak’a kaydırılmış. Yine onun söylediğine göre eskiden telsizin ve TMİ’nin olmadığı zamanlarda tele komünikasyon telefonların yanı sıra telgrafla ve mors alfabesiyle yapılırmış. O bu döneme yetişmiş. Şimdi teknoloijinin bir çok işi kolaylaştırdığını da sözlerine eklerken bize eski İzmir limanındaki ahşap iskeleden ve orada tuttukları balıklardan da söz etti. Sohbetin sonlarına doğru da tren yolcularının gün geçtikçe azaldığını söyledi. Eskiden banliyöler sıkken günün her saatinde bilet kestiklerini ve bir an bile boş kalmadıklarını söyledi. İlk bilet keserken de başından bir olay geçmiş. Gişenin önünde epey uzun bir kuyruk varmış ve Suat bey imkanı yok trenin geleceği zamana kadar bu kuyruğu eritemezmiş. O an çok büyük bir stres girdiğini ilave etti. Meğerse işin püf noktası varmış Eğer gelecek tren bir ana hat treni ise banliyö yolcularına seslenerek onların kuyruktan çıkmaları söylenirmiş ve öncelik ana hat yolcularına verilirmiş. Ben de çocukluğumda banliyö trenine biletsiz binenlere vagon içinde yine normal ücretten bilet kesildiğini (kitans) hatırlıyorum. Kimi zaman gişeler öyle yoğun olurdu ki istasyondaki görevliler trenin içinde bilet almamızı söylerlerdi.

    Suat beyle bir yarım saat sohbet ettik onun hatıralarını dinledik. Sonra bizim gitme vaktimiz geldi. Öğlenden akşam sekize kadar epey yorulmuştuk. Kendisinden izin isteyip oğluna selam söyledik ve Şirinyer caddesindeki otobüs durağına Acar’la beraber yürümeye başladık. 10 yıl önce yarım saatte bir Alsancak’a tren geçerdi Şirinyer’den. Şimdi ıssız ıssız bekliyor kendisini bekleyen sonu. Hat yeraltına alınacak belediyenin istediği olacak ve biz ray kokusunu artık bu civarda duyamayacağız. Evlerin arasından trenlerden geçmeyecek. Böylece eskiye dair güzel günlerden bir unsur daha eksilmiş olacak. Gecenin bir yarısında duyulan ve uzakları hatırlatan tren düdüğü artık burada duyulmayacak. Demiryollarını yer altına indiriyoruz, yer üstünde motorlu araçlardan geçecek yer yok. Bunun adına da çağdaşlık diyorlar, değişim diyorlar. Nostaljiyse evet nostalji.