Basmane Garı DE24000. Foto: Orhan Berent
17 Haziran cumartesi günü Doktor Acar’la Karşıyaka’dan İzmir’e 14:05 Pasaport vapuruyla geçip Basmane garına ulaştık. Saat 14:30 gibi Basmane Garına ulaştığımızda bizi orada beklemekte olan Ömer Tolga ile buluşmuş olduk. Denizli’den gelen MT55000 Fiat mototren çoktan yolcularını boşaltmış ve Halkapınar depoya geri dönmüştü. Ancak sağ olsun Ömer hem onu hem de 15:15 Denizli Ekspresinin lokomotifi olan DE24000’lüğün katara bağlanmasını görüntülemişti. Zaten biz de daha önce Basmane Garını ve çevresini birçok kez değişik açılardan görüntülemiştik. Ancak birkaç gün sonra güney hattının da trafiğe kapanacağını dikkate alırsak İzmir 2 yıl trensiz kalacaktı. Biz de Ömer’e katıldığımızda Basmane Garını görüntülemeye devam ettik. Bizi Şirinyer’e ulaştıracak olan 15:15 Denizli Ekspresinin değişik açılardan fotoğraflarını çektik. İlerde beklemekte olan ve başında bir DE11000’liğin olduğu başka bir katarın da fotoğraflarını çektik. Biz bu işlerle ilgilenirken Basmane Gar girişinde bir MT55000 belirdi. Bu saat 16:00 da hareket edecek olan trendi ve Halkapınar depodan geliyordu. 5. yola girmek üzereyken ve 5. yola girdikten sonra arkasında Basmane Gar binasının siluetiyle birlikte onu da görüntüledik. Zaten kırmızı-lacivert renkleriyle MT55000 daime güzel fotoğraf verirdi. Ömer Tolga bizi beklerken Basmane Garını değişik açılardan bol bol görüntülemişti. DE24000’liğin Halkapınar depodan gelişini ve Denizli Ekspresinin katarına bağlanışını da fotoğraflamıştı. Hem de yakın plandan. Ömer’in söylediğine göre iki makinistten yaşlı olan pek garipsememiş bu fotoğraf işini, ancak genç olan pek yadırgamış olacak ki Ömer’i bol bol süzmüş. Eh süzsün bakalım, nasıl olsa tren fotoğrafı çeken kişi milyonda bir bulunuyor. İki yıl sonra da bakalım Basmane garını nasıl hatırlayacak o makinist kardeşimiz. Tabii tıpkı Haydarpaşa gibi Basmane garı da kalacak mı ileriki kuşaklara. Kimbilir belki de o makinistin çocukları bundan 50 yıl sonra Basmane ve çevresini, babasının tren sürdüğü bu mekanı merak ettiklerinde siber uzayda bizim fotoğraflarımızı bulacak ve babasının hatırasını bizim çektiğimiz fotoğraflarda yaşatacak. 2006 yılının 17 Haziranı yer Basmane garı. Trenler henüz işlerken biz o gün oradaydık.
Basmane Garı çıkışa doğru bir bakış. Foto: Orhan
Berent
Nihayet saat 15:15’e geldi ve Denizli Ekspresi içinde bizler olduğu halde hareket etti. Kemer istasyonundan sonra rampa yukarı çıkışımız bize biraz yavaş geldi. Ama makinenin Şirinyer düzlüğüne geldikten sonra epey rahatladığını fark ettik. İlk vagonda olduğumuz için ve vagonumuzun pencereleri açıldığı için DE24000 makinanın çıkardığı tüm sesleri rahatlıkla duyabiliyorduk. Yolda Ömer Tolga ile yan yana oturmuştuk. Bana rahmetli babasının İzmir belediyesinde çalışırken tanık olduğu ilginç anekdotları aktardı. Ömer Tolga’nın anlattığına göre eski İzmir belediye başkanlarından Osman Kibar ve İhsan Alyanak, Basmane ve Alsancak garlarını kaldırıp Halkapınar’da tıpkı Ankara ‘da olduğu gibi çift yönlü bir büyük gar hayali peşinde koşmuşlardı. Kemer’den Halkapınar’a yapılacak bir müsellesle, trenler Basmane ve Alsancak’a ihtiyaç kalmaksızın kuzey ve güneye hareket edebileceklerdi. Hatta bu iş içinde Halkapınar istasyon sahasını çok geniş tutmuşlardı. (Bugün de Halkapınar istasyon sahası anormal genişliğiyle dikkat çekmektedir) Eski İzmir otogarının yapılışı ve İzmir şehir sebze ve meyve halinin Halkapınar’a inşa edilmesiyle Halkapınar’ın 70’li ve 80’li yıllarda yılzdızı parlamıştı. Ancak gerek Kibar gerekse Alyanak’ın gücü Basmane ve Alsancak’ı kaldırmaya yetmemişti. Şehri beton bir ormana çeviren, İzmir’İn imbat rüzgarı önüne Kordon’daki yüksek katlı binalarla Çin seddi ören Osman Kibar ve İzmir’i yıkıp karayollarını genişletmeyi bir marifet sanan İhsan Alyanak ise çoktan tarihin çöp tenekesini boylamıştı. Ömer Tolga’yı dinlerken iyi ki büyük Halkapınar Garı projesi gerçekleşmemiş diye Tanrıya şükrettim.
Şirinyer İstasyonu Foto: Orhan Berent
Burada yemeğimizi yedikten sonra Şirinyer’e geri döndük ve saat 16’da gelecek mototreni beklemeye başladık. Bu arada biz istasyondayken ikaz zilleri çalmaya başladı. Beklediğimiz trenin saati gelmemişti, bu neyin nesi olabilirdi. Bir müddet sonra Cumaovası yönünden bir 24000’lik Şirinyer istasyonundan geçti. Onu görüntüledik ve çok sevindik. Bu tarihi istasyonu ne kadar trenlerle birlikte görüntülersek hem bizim için hem de gelecek kuşaklar işin canlı hatıralar bırakacaktık. Sonuçta tünel tamamlandığında tarihi binaya dokunmayacaklardı. Ama önemli olan onu canlıyken görüntülemekti.
Şirinyer İstasyonu bariyerlerden doğru bir bakış.
Foto:
Orhan Berent
Suat beyin söylediğine göre gelecek tren bir MT55000’ti. Bunu öğrenmek isteyişimizin sebebi de şuydu. Eğer gelen tren MT5700 ise platform kapıların dışa doğru açılmasına izin vermediği için Şirinyer istasyonunun platformlarında tadilat yapmışlar ve Gürçeşme’ye olan tarafta platformu merdiven biçiminde yapmışlar. Böylece MT5700 Gürçeşme tarafından geldiğinde İstasyonun binalarının olduğu kesime gelmiyor ve kapılarını bu tarafta açıyormuş. Bunu öğrendiğimi iyi olmuştu. Çünkü gelen tren MT55000 ise ben Şirinyer tantanlarının olduğu kesimde mevzi alacaktım. Bunun için Acar ve Ömer Tolga ile görev taksimi yaptık. Onlar Şirinyer İstasyonun Gürçeşme’ye doğru olan ucuna gidecekler ve orada çekim yapacaklardı. Ben ise Akıncılar tarafındaki uçta hemzemin geçidin kenarındaki tantan kulübesinde mevzilenecektim.
Şirinyer İstasyonundan çıkan MT55000 Koşu durağına
doğru gidiyor. Foto: Orhan Berent
Şirinyer civarı MT55000 Koşu durağına varmak
üzere.
Foto: Orhan Berent
Biraz sonra saat 16:15 civarında CTC sisteminin uyarı zilleri çalmaya başladı ve MT55000 Şirinyer istasyonuna girdi. Tantancı birkaç dakika sonra bariyerleri indirmeye başladı. Önümdeki karayolu trafiği durduğunda bekleyen treni ve Şirinyer istasyonunu görüntüledim. Bir süre sonra da tren hareket etti ve hem bana yaklaşırken hem de Koşu durağına doğru uzaklaşırken görüntülerini aldım. İşim bitince tantancıya veda edip Şirinyer istasyonuna geri döndüm. Acar ve Ömer Tolga’yı buldum, onların çektiği görüntüleri inceledim. Harika bir iş çıkarmıştık.
Şirinyer civarı MT55000 Koşu durağına varmak
üzere.
Foto: Orhan Berent
Bir sonraki tren saat 17:26’daydı. Biz de hem gölgelik bir yer bulmak hem de biraz çay içip dinlenmek için Şirinyer istasyonundaki bir kıraathanenin dışarıda duran masasına oturduk. Meğerse oturduğumuz yer TCDD emeklileri lokaliymiş, bunu ancak oradan kalktığımızda tabelasına baktığımızda öğrendik. Bilseydik oradaki amcalarla sohbet ederdik. Ancak şimdi gündemimizde olan fotoğraf çekmekti. Şirinyer trenlere veda edecekti. Bunu engelleyecek gücümüz olmasa bile hiç olmazsa görüntüleyerek gelecek kuşaklara bir hatıra bırakacaktık.
Şirinyer civarı MT55000 Gürçeşme civarında
Şirnyer'e
yaklaşıyor. Foto: Orhan Berent
Şirinyer civarı MT55000 Şirinyer'den çıkmış
Kemer'e
doğru gidiyor. Foto: Orhan Berent
Güneş batı tarafında iyice alçalmıştı. Şirinyer’e doğru geri dönerken gelecek olan treni burada karşılamayı uygun gördük ve fotoğraf çekimi için uygun yerlere dağıldık. Sırtımı batı tarafına verip gelen MT55000 Alsancak-Adnan Menderes trenini görüntüledim. Tren yanımızdan geçti ve ilerde inşaatın orada durdu. Son biri ki fotoğrafını çekip Şirinyer istasyonuna geri dönmek için yürümeye başladık. İstasyon civarına geldiğimizde Ömer Tolga ile vedalaştık. Saat geç olmuştu ve bir an önce evine geri dönmesi gerekiyordu. Biz ise Acar ile beraber en azından saat 19’a kadar fotoğraf çekmeye devam edecektik. Ömer Tolga kardeşimizi uğurladıktan sonra istasyonda Suat beyle karşılaştık.
Şirinyer civarı MT55000 Şirinyer'den çıkmış
Kemer'e
doğru gidiyor. Foto: Orhan Berent
Suat bey Acar’la beni bir şeyler içmek için istasyona çağırdı. Ancak bizim hedefimiz Gürçeşme’ye doğru yürüyüp o tarafta trenleri görüntülemekti. Fakat dönüşte uğrayabileceğimizi söyledik. Tam o anda yanımıza bir çocuk geldi. Bu Suat beyin oğluydu. Bizim çektiğimiz fotoğrafları internette gördüğünü ve takip ettiğini söyledi. Sadece benim sayfayı değil Ergin Tönük hocanın, Ulaş Şekerci kardeşimin ve TCDD’ci Bülent Karaca’nın web sayfalarını da takip ettiğini söyledi. Yahoo’da yazıştığımız Trenler grubundan da haberi vardı. Çektiğimiz fotoğrafların ise ne zaman yayınlanacağını sordu. Suat bey oğlunun lokomotiflere çok meraklı olduğunu ve makinist olmak istediğini söyledi. Ancak Demiryolu meslek liseleri kapandığı için oğlunun bu hevesini nasıl karşılayacağını düşündüğünü de sözlerine ekledi. Duygulanmıştık. Bu arada trenlerin Şirinyer’e gelme vakti de yaklaşıyordu. Suat beye tekrar geri döneceğimizi söyleyip Gürçeşme tarafına doğru Acar’la birlikte yürümeye başladık. İzmir trenlerinin son anlarını görüntülemek ne kadar naif görünse de ve demiryolu sevdalıları dışındaki insanlar tarafından garip karşılansa da amacımıza ulaştığımızı düşündüm. En azından İnternet’te bizi takip eden insanlar vardı. Suat beyin oğlu gibi dededen demiryolcu pırıl pırıl gençler vardı. O zaman bu yaptığımız iş bir hobi olmaktan çıkmış aynı zamanda bir misyon haline gelmişti. Son ana kadar devam edecektik.
Şirinyer civarı MT5700 Şirinyer'e varmak üzere.
Foto:
Orhan Berent
Şirinyer girişi MT55000 Şirinyer istasyonu
platformlarında. Foto: Ömer Tolga Sümerli
İhata duvarının sonuna vardığımızda Adnan Menderes’ten gelecek treni burada karşılamaya karar verdik. Biraz önce görüntülediğimiz tren buluşma için karşıdan gelen Adnan Menderes banliyösünü Şirinyer’de bekliyordu. Biz hattın kenarında beklerken civardaki apartmanların balkonlarında oturanlara gözüm ilişti. İlgi çektiğimiz kesindi ama bu çevrede oturanların da öyle abartılı tepkileri yoktu. Şimdiye kadar İzmir’İn çeşitli yerlerinde tren fotoğrafı çekmiş bir insan olarak en rahat çalıştığımız yerlerden biriydi Şirinyer civarı. Ne arsız, başıboş çocuklar, ne neden fotoğraf çektiğimiz sorgulayan ukala yetişkinler ne de güruh halinde dolaşan kılıksız gençler vardı. Şirinyer’İn hat boyu tarafı kendi halinde, orta halli, İzmir’li denince akla gelen uygar insanların oturduğu bir semtti. Pek zengin ve varlıklı olmasalar bile bu tarafın halkı kendi halinde, dar gelirliliğini başkalarına zarar vermek için bir sebep olarak göstermeyen sakin insanların oluşuyordu. Bu düşüncelere dalmışken Şirinyer istasyonunda buluşma gerçekleşmiş ve Adnan Menderes’ten dönen MT55000 bize doğru geliyordu. Batı tarafına sırtımızı verip Acar’la yerlerimizi aldık. Tren iyice yaklaştığında daha rahat fotoğraf çekmek için makiniste elimi sallayıp düdük işareti yaptım. İşaretin anlamı şuydu. Elimi iki yana sallamak olumsuzluk işareti, eski buharlılardaki düdük çekme işaretini yapmak düdük işareti, sol elimi havaya kaldırıp parmaklarımı açıp kapatmak projektörü yak işaretiydi. Tabii bu benim yorumumdu sanırım. Çünkü makinist iki yana elimi sallamamı el sallama, düdük işaretimi ise düdük çal olarak algılamıştı. Ben bu işareti yaptıktan sonra makinenin tüm düdük ve sirenlerini Allah ne verdiyse sonuna kadar çalmıştı. Üstelik projektörleri de yakmamıştı. MT55000’lik böylece yeri göğü birbirine katarak yanımızdan geçerken bizde ona el salladık ve Gürçeşme yokuşuna doğru giderken son bir kez daha görüntüledik. Burada da işimiz bitmişti.
Şirinyer çıkışı MT5700 makas değiştirip Koşu
durağı
dönüş yoluna giriyor. Foto: Ömer Tolga Sümerli
Bundan sonra gelecek olan tren MT5700’likti ve Söke treniydi. Onu da görüntüleyip yavaş yavaş eve dönmenin zamanı gelmişti. Hat boyunda mıcırlar ve traversler üzerinde yürümek de bizi yormuştu. İhata duvarından hattın içine girdik ve Gürçeşme tarafına doğru yürümeye başladık. Sol tarafımızda oturan ve sohbet eden birkaç kişiden biri bizi hattın içinde görünce parmaklıkların kenarına geldi ve hattın içinde neden dolaştığımızı sordu. Ona burada fotoğraf çekmek amacıyla dolaştığımızı söyledik. Kendisi de TCDD’de çalışıyormuş. Söke trenini beklerken bir süre son gelişmeler üzerine sohbet ettik. Bir süre sonra uzaktan MT5700’lik göründü. Uzaktayken Kadifekale ve Ballıkuyu yamaçlarını da arka fon alarak birkaç pozunu çektik. Bu kez makinistler bizi selamlamadı, hatta bizi görmemiş gibi davrandılar. Tren Şirinyer’e doğru giderken son birkaç pozunu çektik. Görevimizi bitmişti. Şirinyer’e doğru yürümeye başladık.
Şirinyer istasyonunda Suat beyle tekrar karşılaştık. Bizi yazıhaneye bir şeyler içmeye davet etti. Sıcakkanlı ve birçok TCDD mensubu gibi hoş sohbet olan Suat bey bize İzmir demiryolları hakkında çok değerli hatıralarını aktardı. Suat bey, 1980’li yılların başında kurumda göreve başlamış. Önemle üzerinde durduğu nokta TCDD mensuplarının eskiden zor koşullarda görev yaptığını buna rağmen mesleklerini çok sevdikleriydi. Kendisi manevracılıkla göreve başlamış. Bunu söyleyince hemen aklıma takılan şeyi sordum. “CTC’den önce kollu makaslarla Basmane ve Alsancak’taki manevraları idare etmek zor olmuyor muydu.” Suat beyin buna cevabı şöyleydi: “Dünyanın en zor işlerinden biri de topuzlu makaslarla manevra yaptırmaktır. Bizim kuşaktan bir çok arkadaşımız bel ve boyun fıtığından mustariptir. Eğer kaba bir hesap yaparsak her gün toplamda yaklaşık 10 ton kaldırıyoruz. Eskiden hem Alsancak hem de Basmane’de her an tren sevk ediyorduk.”
Koşu durağı Akıncılar civarı Fiat MT55000 Koşu
durağına
doğru gidiyor. Foto: Ömer Tolga Sümerli
Suat bey, bizlere aynı zamanda Basmane A ve Hilal B kulesinde da görev yaptığını da söyledi. Daha önce C kulesinde i-devlet tipi semaforların kullanılmış olduğunu biliyordum. Suat bey Hilal’de de i-devlet ancak Basmane A kulesinde Toros tipi tesisat kullanıldığını söyledi. Laf döndü dolaştı Hilal geçişine geldi. Dünyada eşi benzeri ancak İngiltere’deki bir bölgede olan Hilal geçişinde karambole şahit olup olmadığını sordum. Karamboller benim de gazeteler de okuduğum gibi ancak 1990’lı yılların sonunda ve 2000’li yılların başında iki tane olmuş. Suat bey eski zamanlarda Hilal’de bir karambole şahit olmamış. Suat beyin lattığına göre semafor kapalıyken Hilal’den geçen bir lokomotif kestane fişeklerinin patlamasına sebep oluyormuş ve bunu fark eden makinist dalgınlığından sıyrılıp treni durduruyormuş. Bu kestane fişeklerini ateşleyen tertibat ise semaforlar kapandığında rayın yüzeyinin üstüne geliyormuş ve lokomotifin ilk tekeri bunun üstünden geçtiğinde mekanizma çalışmaya başlayıp fişeği ateşliyormuş.
Şirinyer girişi MT55000 Şirinyer istasyonu
platformlarına girmek üzere Foto: Ömer Tolga Sümerli
Suat bey buharlı lokomotiflerin idaresinin de zor olduğunu söyledi. 1980’li yıllarda ilk Mak 33000’lik makine Basmane’de manevraları devr alınca personelin buna çok sevindiğini de bize aktardı. Özellikle İzmir limanın da 33000’liklerin manevra görevindeki pratikliği personele büyük kolaylık sağlamış. Suat beyin anlattığı diğer bir husus eski yıllarda Basmane depoların olduğu tarafta çok yoğun manevralar varmış Sonradan depolardan mal yükleme işi Alsancak’a kaydırılmış. Yine onun söylediğine göre eskiden telsizin ve TMİ’nin olmadığı zamanlarda tele komünikasyon telefonların yanı sıra telgrafla ve mors alfabesiyle yapılırmış. O bu döneme yetişmiş. Şimdi teknoloijinin bir çok işi kolaylaştırdığını da sözlerine eklerken bize eski İzmir limanındaki ahşap iskeleden ve orada tuttukları balıklardan da söz etti. Sohbetin sonlarına doğru da tren yolcularının gün geçtikçe azaldığını söyledi. Eskiden banliyöler sıkken günün her saatinde bilet kestiklerini ve bir an bile boş kalmadıklarını söyledi. İlk bilet keserken de başından bir olay geçmiş. Gişenin önünde epey uzun bir kuyruk varmış ve Suat bey imkanı yok trenin geleceği zamana kadar bu kuyruğu eritemezmiş. O an çok büyük bir stres girdiğini ilave etti. Meğerse işin püf noktası varmış Eğer gelecek tren bir ana hat treni ise banliyö yolcularına seslenerek onların kuyruktan çıkmaları söylenirmiş ve öncelik ana hat yolcularına verilirmiş. Ben de çocukluğumda banliyö trenine biletsiz binenlere vagon içinde yine normal ücretten bilet kesildiğini (kitans) hatırlıyorum. Kimi zaman gişeler öyle yoğun olurdu ki istasyondaki görevliler trenin içinde bilet almamızı söylerlerdi.
Suat beyle bir yarım
saat sohbet ettik onun hatıralarını dinledik. Sonra bizim gitme
vaktimiz geldi. Öğlenden akşam sekize kadar epey yorulmuştuk.
Kendisinden izin isteyip oğluna selam söyledik ve Şirinyer
caddesindeki otobüs durağına Acar’la beraber yürümeye
başladık. 10 yıl önce yarım saatte bir Alsancak’a tren
geçerdi Şirinyer’den. Şimdi ıssız ıssız bekliyor
kendisini bekleyen sonu. Hat yeraltına alınacak belediyenin
istediği olacak ve biz ray kokusunu artık bu civarda
duyamayacağız.
Evlerin arasından trenlerden geçmeyecek. Böylece eskiye
dair güzel günlerden bir unsur daha eksilmiş olacak.
Gecenin bir yarısında duyulan ve uzakları hatırlatan tren düdüğü
artık burada duyulmayacak. Demiryollarını yer altına indiriyoruz,
yer üstünde motorlu araçlardan geçecek yer
yok. Bunun adına da çağdaşlık diyorlar, değişim
diyorlar. Nostaljiyse evet nostalji.