23 Ekim 2005 Basmane Garı



İki haftalık bir aradan sonra "hafta sonu demiryolu gezileri"mize yeniden başladık. Malum iki yil ya da daha uzun bir sure İzmir'e tren girmiyecek. Bunun icin İzmir'i ne kadar belgelersek gelecek kusaklara o kadar anı bırakırız düşüncesiyle Safak Aktaş ile Pazar günü tekrar yola koyulduk.  Buluştuğumuz Basmane istasyonunda grupta da konuşulan dernek işleri vesaire hakkında bilgi alışverişinde bulunduk ve Denizli'den dönecek olan mototreni beklemeye başladık. Şafak’la 23 Ekim öğleninde Basmane Garda buluştuğumuzda Kapılar hemzemin geçidindeki bir kahvehanede zaman öldürüyoruz. Amacımız Denizli’den Basmane’ye dönecek olan treni görüntülemek. Kahvede otururken yer yer zemin sarsılıyor. Son haftalarda İzmir’de orta şiddette depremler olduğu için ilk sarsıntıda tedirgin oluyorum ama Şafak bunun metro yüzünden olduğunu söylüyor. Gerçektende uyduruk İzmir metrosu hemen altımızdan geçiyor. Hilal’den viyadük üstünden gelip kısa bir süre hemzemin olarak Basmane’ye yaklaşan metro 50 metre gerimizde yeraltına giriyor. Kahvehane’de bir süre oturduktan sonra kalkıp Basmane’ye doğru yürümüye başlıyoruz.


Yukardaki  resimde görüldüğü gibi metro trafosu başka yer yokmuş gibi Basmane Gar sahasının tam ortasına konulmuş. Eskiden bu kesimde de raylar vardı. Ancak şimdi görüldüğü üzere sadece sol tarafta raylar var. Sağdaki depoya giden yollar iptal edilmiş. Herşeyden önce şunu söyleyeyim, İzmir'in göbeğindeki iki istasyondan biri olan Basmane garının hemen çıkışından sonra ve iki hattın kesiştiği Hilal geçişi ve Kemer'e, Halkapınar'a doğru hat boyunda renkli insan manzaralarıyla karşılaşıyorsunuz. Buralarda alan araştırması yapacak sosyologlar için bolca malzemele bulunmakta. Her türden ve özellikle her etnik çeşitlilikten bir yığın insan buralarda fink atmakta. Hattın civarında oturup içki içen belki de gogo çeken berduşlar ve adem babalar zaten 20-30 senedir buraların vaz geçilmez süsü. Gençliğimde Kahramanlar'daki Tariş'te mevsimlik işçi olarak çalıştığımdan ve biraz da büyük şehrin sokaklarında yetişmiş olduğumdan bu görüntüler yabancısı olmadığım ve alışık olduğum unsurlar, hani pek de yadırgadığım söylenemez.  Ancak Basmane'ye gelirken bindiğim metro yer altına dalmazdan hemen önce eski A kulesinin oralarda bir manzara gördüm ki düşman başına. Benden başka metroda kimse farketti mi bilmiyorum ama iki amcamın vaziyeti göreni dumura uğratacak bir haldeydi. Charles Bukowski'nin romanlarından fırlamış gibi görünen, tercihleri birazcık değişik ve halvet olmak için açık havayı seçmiş bu iki kişinin durumu da manzaraya epey renk katıyordu doğrusu.  (!)


Denizli mototreni Basmane'ye girerken biz Kapılar hemzemin geçidindeydik. Treni umursamayan yayalar yüzünden MT5700'in düdük sesiyle kulaklarımızın pası silindikten sonra birkac fotoğraf çektik. Biraz da güneşin azizliğine uğradık. Görecek fazla bir şey kalmamış Basmane garında. Oradan uzaklaşıp Alsancak garına doğru yürüyerek gidiyoruz. Basmane'den sonra yürüyerek Fuar içinden Alsancak'a doğru yola çıktık. Sessiz ve ıssız Alsancak garına vardığımızda daha önceden tanıdığımız TCDD mensubu Bünyamin, Sıtkı abileri sorduk, onlar gececiymiş. Bizde Şafak'la beraber yeni peronları ve eski peronlardaki yük vagonlarını görüntüledik. Daha sonra karşıya geçip silonun yanındaki park içindeki Atatürk vagonunun resimlerini çektik. Limandan gelen kör hattı görüntüledik. İşimiz bitmişti ancak programda Hilal ve çevresi de olduğu için Kordon'daki bir kahvede çay ve nargile içip akşam trenlerinin saatini bekledik.




Saat 16:30'a doğru kalkıp tekrar yayan olarak Kahramanlar üzerinden Hilal'e doğru yola koyulduk. Hilal'e vardığımızda bir müddet oradaki labirent misali merdivenleri dolaşarak güneş açısını ayarlamaya çalıştık. İlk görüntüleyeceğimiz tren 17:07 Basmane-Çiğli banliyosu olduğu için onu en uygun görüntüleyecek bir yer aramaya koyulduk. Karşıdan direkt gelen güneş yüzünden yüzümüzü Basmane yönüne dönemeyeceğimiz için Hilal metro istasyonuna giden merdivenlerde mevzilendik. Bir süre sonra bir MT5700 Hilal'e doğru geldi. Makasları aşarken ve Halkapınar'a doğru uzaklaşırken bir kaç poz çektik. Tabii yanımızdan geçenlerin garip bakışlarına da hedef olduk. Bu trenden sonra Basmane'den Ödemiş'e giden 17:10 treni vardı. Tabii doğal olarak o tren Hilal'den geçmeyecekti. A kulesinin oradaki kurbtan Kemer'e sapacaktı. Bizim ona yetişip görüntülememiz imkansız gibi bir şeydi. Akşam güneşi raylara vururken Basmane’den gelip Çiğli’ye gidecek olan 17:07 banliyö treni. Tren yanımızdan geçerken MT5700’nin kabinine bakıyoruz tanıdık bir makinist var mı diye. Bu arada iki amcada Basmane’ye doğru yaya olarak yürümekteler, geçen trene bakmıyorlar bile.

Daha sonra merdivenleri terk edip hatta indik. Burada ne yapacağımızı kararlaştırırken B kulesinden Halkapınar'a doğru baktığımızda deponun oralarda başka bir MT5700'ü fark ettik. Depodan çıkmış Basmane'ye doğru geliyordu. Bu civarda askeriyenin tesisleri olduğu için biraz tedirgin oldum. Şakada şukada fotoğraf çeken iki tip alışılmamış bir görüntü olduğu için nöbet bekleyen  askerin göremeyeceği bir yere mevzilendik. Eski yıllarda Basmane'ye doğru giden trenlerin durduğu istasyonun yıkık platformunda durduk ve gelen MT5700'yi Hilal'i aşarken yakın plan fotoğrafladık. Bu tren piyangodan çıkmış gibi sevindirdi bizi. Onu görüntüledikten sonra Alsancak köprüsünün oraya geri döndük. Hilal merdivenleri daha önce dediğim gibi labirent gibi bir şey. Ancak tasarlarken demiryolu hattına yani yüzeye inecekler doğal olarak düşünülmediği için ilginç bir metod kullanmış yayalar. Alsancak hattı üzerindeki demiryolu köprüsünün başlangıcındaki ihata duvarındaki açıklıkta ancak 30 santim genişliğindeki dar bir beton çıkıntıya basarak yayalar demiryoluna çıkıyordu. Şimdi sıkı durun çok garip bir şey gördük. Yayaların demiryoluna çıkması için trabzan yani demirden tutamak gibi bir şey betona monte edilmiş. Yani bu üst geçitleri kim yaptıysa Alsancak hattını dik kesen yaya köprüsünden iki tane yapmadığı için ve yayalar da karşıya geçmek için ilerdeki merdiveni kullanmak istemediği için (yayalar bu konuda haklı) demiryolu hattına inmekten başka çareleri yoktu. Bunu farkeden belediye ya da TCDD yetkilileri de oradaki beton bloka yayalar tutunup Meles çayına uçmasın diye o tutmağı yapmışlardı.


Alsancak demiryolu köprüsüne mevzilenip gelecek olan 17:35 Cumaovası trenini beklerken türlü cambazlıklarla köprünün yanındaki toprak parçasına basıp karşıya geçen yayaları seyrettik bir süre. Derken bir DE24000 düdüğü duyduk. Ses nereden geliyor diye dikkat kesilmişken Şafak Halkapınar tarafından çok yavaş bir şekilde Hilal'e doğru gelen bir lokomotifi işaret etti. Acaba o lokomotif Hilal'i aşıp Basmane'ye girecekmiydi. Şafak "yok abi, baksana durdu orada" dedi. Keşke tekrar demiryolu hattına inseymişiz. Çünkü DE24000 bir kaç saniye sonra anavan olarak Hilal'i geçti ve Basmane'ye doğru yol almaya başladı. Bu İzmir Mavi'nin lokomotifiydi. Hilal'den Basmane'ye giden bir lokomotifin uzak plan bir goruntusunu alma şansı böylece uçtu gitti. Hoş o bir kaç saniyelik duraklama esnasında karar verip koprunun o dar aralığından tekrar demiryolu hattına acele acele inmeyi pek gözüm yemedi. Meles nehri kurumuştu ve aşağıya yuvarlansak bir yerimizi kırabilirdik.


Alsancak demiryolu köprüsünün yayalar için yapılmış olan kısmında beklerken Ege Mahallesinin tantanları kapanmaya başladı. Alsancak - Cumaovası treni geliyordu. MT5500 bizim hizamıza gelinceye kadar epey yavaş geldi. Bu arada demin sözünü ettiğim dar toprak parçasına basarak bir vatandaşımız da demiryolu hattına inmeye çalışıyordu. Çalışıyordu demek daha doğu olur, demiryolu hattına inseydi kesin tren ona çarpardı. Bu yüzden de epey düdük yedi zaten. Bu olay bizim bir kaç metre ilerimizde oluyordu. MT5500'inin orta vagonu bizim hizamızdayken birden hızlandı ve tangır tungur köprüyü geçip Hilal makaslarını geride bırakıp Kemer'e doğru gitti. İşimiz bitmişti. Bu arada İzmir'deki vapur iskelelerinde yerel bir İzmir gazetesini satan tanıdık bir amcayı gördüm, bu mevkideki Ege Mahallesinde oturuyordu sanırım. Biraz konuştuktan sonra "hadi iyi nöbetler" dedi. Bizi sivil polis sanmıştı.
 
    Ege mahallesini sağımıza alarak Alsancak'a doğru giderken 17:36 Alsancak - Aliağa treninin sesini duyduk. Fırsat kaçmazdı. Şafak'la ikimiz hemen ihata duvarına çıkarak üzerine tırmandık ve parmaklıkların arasından önümüzden geçip Halkapınar'a giden köprüye giren MT5500'inin fotoğraflarını çekmeye başladık. Biraz maymun olduk ama olsun o kadar. Bu görüntüler yakın zamanda tarih olacak. İşimiz bitince Kahramanlar'dan Alsancak garına doğru yürümeye başladık. Alsancak atelyenin olduğu yere doğru bir sokakta alçak bir duvar var. Analog makinamdaki film bittiği için dijital olanla görüntü almak istedim ama onun da şarjı bitmişti. Ne yapalım kısmet işte.

Alsancak garına vardığımızda beklediğimiz arkadaşların henüz gece nöbetine gelmemiş olduklarını gördük. Bir müddet oturup tanıdıklarla sohbet ettikten sonra Alsancak Gar önünde Şafak'la vedalaşıp ayrıldık. Ufaktan bizim gezilerin de sonu görünmüş oldu. Saatler hafta sonunda bir saat geriye alınacak. Artık akşam saatlerinde fotoğraf çekmek imkansız olacak. Zaten Ocak'ta da seferler duracak. İzmir trenleri de tarih olacak.