BiçerovaDeposu
Bir
süredir Aliağa-Biçerova deposunda bir buharlı lokomotifin
bakıma alındığı ve yeniden çalıştırılmak için çaba
harcandığı uzaktan uzağa kulağımıza geliyordu. 2007 yılının
sonlarına
doğru birkaç gazetede bizzat TCDD 3. Bölge Müdürü
Sabahattin Eriş beyin bu konuda verdiği müjdeli haber bizi
oldukça sevindirmişti. 56548 numaralı lokomotif Biçerova'da
bakıma alınmış ve yeniden çalıştırılmak üzere işin uzmanı
olan özel bir şirketin elemanlarıyla onarılıyordu. Onu sen son
2005 Eylül'ünde İzmir Halkapınar Lokomotif Deposunda
görmüştüm. Demek ki İzmir'deki Karşıyaka ve Şirinyer
hatlarının kapatılmasından önce lokomotif Biçerova'ya
taşınmış ve burada muhafaza ediliyordu. Bir süre sonra onu
tekrar rayların üzerinde görecektik.

2008
yılının Ocak ayında Doktor Acar, Ulukent istasyon şefi Erdal
abiyle
birlikte Biçerova'ya bir keşif gezisi yapmıştı. Orada lokoyu
tamir etmekle görevli Askay şirketinin elemanlarıyla görüşmüş
ve ekibin başındaki Eray beyle tanışmışlardı. O tarihlerde
lokonun
kazanı İstanbul'a yollanmıştı ve sadece lokomotifin şasisi
depoda
bulunmaktaydı. Erdal abi ve Acar sadece lokomotifin dingillerini
görüntüleyebilmişti. Kazan tahmini olarak Şubat
başında Biçerova'ya geri gelecek ve Şubat ayının sonlarına
doğru ise deneme sürüşleri başlatılacaktı. Bu bizim için
gerçekten heyecan verici bir olaydı. Uzun yıllar sonra bir
buharlı lokomotifi hem de işler durumda görebilecek onun
çıkardığı o eşsiz gürültüyü ve keskin
düdüğünü duyabilecektik. Ve 16 Şubat 2008 günü
Doktor Acar'la birlikte Biçerova'daki son durumu görmek
üzere yollara düştük. İlk durağımız Ulukent tren
istasyonuydu.
Ulukent'e
vardığımızda Erdal abiyi yoğun bir çalışma ortamında bulduk.
Bölgeye vereceği bir rapor üzerinde son rötuşları
yapıyordu. Bizimle birlikte gelip gelemeyeceğini sorduk.
Maalesef bu
kez işleri çok yoğundu. İstasyon şefliğinde birer çay
içip saat 15 gibi Biçerova'ya gitmek üzere Acar'ın
arabasıyla yola koyulduk. Aklımız Erdal abi ile konuştuğumuz
konularda kalmıştı. Aydın bölgesindeki bir deray nedeniyle bazı
tren seferleri iptal edilmişti. Biz ise Ocak ayından beri
Nazilli
tarafında bir geziye gitmeyi planlıyorduk. Fakat şimdi oralara
kadar
gidip trensiz istasyonları görüntülemek de bir şeye
benzeyemecekti. Biz de son tren iptalleri yüzünden bütün
boş vaktimizi 56548 üzerine yoğunlaştırmıştık. Fakat yine de
Nazilli-Söke ve bir çok bölgesel treninin iptali
bizi çok üzmüştü.
Biçerova'ya
yaklaştıkça heyecanımız iyice artmıştı. Cep telefonuyla Eray
beyi aramış ve onların depoda çalıştıklarını öğrenmiştik.
56548 belki de bizi çalışır durumda orada bekliyordu. Acar
sabahleyin nöbetten çıkmasına rağmen hiç bir
yorgunluk alameti göstermiyor tam aksine oldukça dinç
ve heyecanlıydı. İki demiryolu delisi soğuk havaya ve arada
atıştıran
yağmura aldırmadan lokomotif deposuna doğru gidiyordu. Sonunda
depoya
giden toprak yola girmiş ve biraz ilerden de hattın öbür
tarafındaki yükseltiye ulaşmıştık. Uzaktan iki adet 18100 ve bir
24000'lik kör bir hatta ıskata ayrılmış durumda görünüyordu.
Yolu takip edip arabayla depo sahasına indik. Depoya
vardığımızda ise
in-cin top oynuyordu. Bir süre binaların arasında dolaşıp canlı
birini aradık. Bulamayınca da Eray beyi cep telefonuyla arayıp
geldiğimizi haber verdik. Bir kaç saniye sonra ilerdeki demir
bir kapı açılıp bir işçi bizi çağırdı. Meğerse
önünde dolaştığımız hangarın içinde çalışıyorlarmış.
Davete icap edip içeri girdik.
Girdiğimiz
hangarda 56548 bizi tüm haşmetiyle karşıladı. Önce onun
kömür tenderini sonra da ana makineyi ve kazanı gördük.
Tenderi girdiğimiz kapıya doğruydu. Yanından geçip hangarın
kenarındaki odaya girdiğimizde ise ekip başı Erya beyi, şirketin
yetkili Kayhan beyi ve çalışan işçileri gördük.
Çay molası vermişlerdi. Kısa bir tanışma faslından sonra
içilen çaylar ve tüttürülen sigaralar
eşliğinde koyu bir sohbete daldık. Eray bey TCDD emeklisiydi.
1974
yılında Halkapınar depoda işe başlamış ve 2000'li yıllarda
oradan
emekli olmuştu. Buharlıların hala TCDD filosunda ağırlıkta
olduğu o
dönemleri yaşamıştı Eray bey. Kendisi bakım ve onarımda
görevliymiş. Ona 2005-2007 yıllarında sık sık Halkapınar
Lokomotif Deposuna gidip fotoğraflar çektiğimizi ve deponun
çalışır durumdaki son anlarının tanığı olduğumuzu söyledim.
Eray bey de o kısacık çay molasında bize Halkapınar günlerini
anlattı.
Eray
beyin anlattığına göre 1970'li yıllarda depoya kayıtlı yaklaşık
40 buharlı makine varmış. Bir de bunlara zaman zaman dışardan
gelen
makineler de ekleniyormuş. Depo kapanmadan önce dizel depo
olarak kullanılan taş bina 1970'li yıllarda buharlı depoymuş.
Bizim
fotoğraf çekmek üzere üstüne çıktığımız
bunkerin çevresinde ise kömür yığılıymış. Hatta bu
kömür yığınları yüzünden zaman zaman ufak çapta
yangınlar meydana geliyormuş. Eray beyin söylediğine göre
Ereğli taş kömürü ile kok kömürleri zaman
zaman tepkimeye girip içten içe yanıyorlar ve bu yüzden
de işçiler ellerinde hortumlarla kömür yığının
üzerinde dolaşıyormuş. O yıllarda depoya bitişik bir tarla
varmış. Yine birgün çıkan bir kömür yangınında
yandaki nohut tarlası tutuşmuş. Tarlanın sahibi de depo
yönetimine
bu yüzden oldukça laf söylemiş ve kızmış. Bu
anlattığı olay bana dizellerin ağırlıkta olduğu bir zamanda
meydana
gelmiş başka bir hatırayı çağrıştırdı. 90'lı yıllarda
Halkapınar depodaki mazot tankında meydana gelen bir kaçak
sonucu toprak mazotu emmiş ve yandaki komşu fabrikanın
bahçesinde
yüzeye çıkmıştı. Kimbilir hangi demiryolu emekçisinden
dinlemiştim bu öyküyü. Geçmiş zaman işte....
Eray
beyle birlikte bir işçi daha TCDD'den emekliydi. Hazır ikisini
bulmuşken onlara bir çok soru sordum. Sorduklarım arasında
elbette Çimentaş demiryolu hattının akıbeti vardı. İkisi de
hattı biliyordu fakat üzerinden tren geçtiği zamanlara
yetişememişlerdi. 1. Sanayi sitesi ve Atatürk stadı spor
kompleksinin 1970'lerin başında inşa edilmesiyle hattın terk
edildiği
yolundaki tahminim bir kez daha doğrulanmıştı. Onların çalıştığı
1974'lü yıllarda bir ara hattın tekrar açılıp bu
güzergahtan Çamdibi ve Altındağ üzerinden Bornova'ya
tren seferlerinin planlandığını ama sonradan bu projeden vaz
geçilip
hattın kendi haline bırakıldığını söylediler. Bunu ilk kez
duyuyordum. Demek ki 70'lerin ortasında atıl vaziyette duran
Çimentaş
hattının tekrar canlandırılıp yeni bir banliyo güzergahı olarak
kullanılması gündeme gelmişti. Fakat öyle ya da böyle
bu şehirde eskiden Altındağ'a giden bir demiryolu hattı vardı ve
yerel yönetim bu demiryolunun üzerine 1. Sanayi sitesi ve
plansız yerleşim yerleri inşa ederek onun yok olmasını sağlamış
ve
daha sonra da hattın geçtiği rayların üzerine asfalt
döküp Kamil Tunca bulvarını inşa ederek yaptığı şeyin
üzerine tüy dikmişti. Böylece Halkpınar C kulesinden
başlayıp Çimentaş'ta son bulan bu demiryolu anılarda kalmıştı.
Hazır
eski bir demiryolu emekçisi bulmuşken ona Mak 44101-06 dizel
lokomotifleri sordum. Eray bey o lokomotiflerin marştan sonra hava
ile çalıştığını ve şu anda çoktan ıskat edildiklerini
söyledi. Eskiden Biçerova depoda bir tane varmış ama
sonra kesilmiş. Belki Alaşehir taraflarında duran bir-iki örnek
bulunabilirmiş. Eray bey Halkapınar depoda çalışan eğitimci
makinist Ahmet Tuğral ve depo müdürü Cemal Özkermen'i
de tanıyordu. Buharlı bakımının oldukça zor ve meşakkatli bir
iş olduğunu da sözlerine ekledi. Mola zamanı yavaş yavaş
bitiyordu. Ekip dışarı çıkıp lokomotif üzerinde çalışmaya
başaldılar. Şirket yetkilisi Kayhan bey, bu yapılan restorasyonun
oldukça fedakarlık isteyen bir iş olduğunu, bir çok ek
maliyetlerin çıktığını, zaman zaman ümitsizliğe
düştüklerini, ancak ekibin oldukça deneyimli ve
becerikli olmasının bir çok zorluğu alt ettiğini söyleyerek
ek olarak da tüm bu yaşananlardan sonra lokomotifin tekrar
çalışır duruma gelmesinin kendisini de çok memnun
edeceğini söyledi. Kayhan beyin ve ekibinin gözlerinde bir
işi bitirmenin sevincini görünce Acar ve ben de oldukça
duygulandık. Onlardan fotoğraf çekmek için izin isteyip
depoyu ve 56548'i görüntülemek üzere çalışmaya
başladık.
Deponun
içi hava kapalı olduğu için oldukça loştu.
Haliyle elimizdeki digital makinelerin bu durumda otomatik
olarak
flaşı harekete geçiyordu. Binanın içinde ayrıca bir kaç
24000'likte bulunduğu için uzak plan görüntü
alacak durumumuz yoktu. 56548'in fotoğraflarını ancak yakın
plandan
çekecektik. Gerek havanın loşluğu gerekse de hangarın
çatısındaki aydınlatma pencerelerinden sızan ışık çektiğimiz
fotoğrafların pek iyi kalitede çıkmasını önlüyordu.
Lokomotife fazla yaklaştığımızda flaştan çıkan ışıkla tepedeki
pencerelerden gelen gün ışığı birbirine karışıyordu. Bu yüzden
makinenin flaşını iptal edip bir kaç fotoğraf çektim.
Bunu yaparken de dikkatli olmak gerekiyordu. Poz süresi uzadığı
için makineyi titretmemek lazımdı. Bu şekilde 56548'in
çevresini dolaşarak bir kaç poz ve işçiler
çalışırken de bir kaç dakikalık filmler çektim.
Daha sonra Acar'la birlikte 24000'liklerin olduğu tarafa gidip
onları
görüntüledik.
Soğuk
hava kendisini iyice hissettiriyordu. Bir yarım saat fotoğraf
çekimi
için soğuk depoda turlamak bizleri üşütmeye
yetmişti. Ayrıca hangar kapılarının aralıklarından felaket
derecede
dışardaki ayaz içeri sızıyordu. Gitmenin zamanı gelmişti. Bu
arada işçilerde soğuk durumdaki lokomitifin su kanallarını ve
basınç ayarlarını test ediyorlardı. Bir süre onları
seyrettik. Daha sonra da kendilerinden müsade isteyip “kolay
gelsin” diyerek onlarla vedalaştık. Dönüş yoluna
koyulmanın zamanı gelmişti. Dışarı çıktığımızda ise ortalığı
birbirine katan soğuk bir rüzgar bizi bekliyordu. Hızlı hızlı
arabaya doğru yöneldik. 2008 yılının ilk demiryolu gezisini
yapmıştık. Aydın'daki deray olayı ve bu yüzden de belki ıskat
edilecek MT5500'lerin verdiği hüzün ile 56548'in yeniden
doğuşuna tanıklık etmenin sevinci yüzünden kafamız
karışıktı. Arabayla geçerken deponun çıkışına doğru bir
çok kez durup 18100'lerin ve deponun uzak plan fotoğraflarını
çektim. Gezimiz tamamlanmıştı, eğer 56548'i çalışırken
de görüntülersek tanıklığımız tamamlanacaktı.