Cuma, Mart 31, 2006

Gülliver Çıktı!

Lâl Kitap, Manara’nın Gullivera’sını, Gülliver adıyla yayınladı. Cilt, siyah bir poşet içerisinde, “18 Yaşından Küçüklere Satılamaz” ibaresiyle satılıyor. Daha önce, Levent Abi, burada, yine Manara üzerinden, erotik/pornografik çizgi romanların nasıl bir sansüre tabi tutulması gerektiğine ilişkin görüş bildirmişti. Çizgi roman karelerinin tahrif edilmesindense, sansürlenecek noktalara konuşma balonu koyma yönteminin daha yerinde bir tercih olduğunu öne sürmüştü. Lâl Kitap bir üçüncü yol bulmuş gibi görünüyor.

Gullivera’yı Heavy Metal’in 1997 Temmuz, Eylül ve Kasım sayılarında okumuştum. Heavy Metal’de, Gullivera’nın genital organının açık seçik göründüğü yerler konuşma balonuyla kapatılmıştı. Lâl Kitap edisyonundaysa, bu kareler sansürsüz olarak yayınlanmış. Bu yüzden poşet içinde satılması yoluna gidilmiş. Türkiye’de daha önce bu şekilde yayınlanmış bir çizgi roman var mıydı acaba?

Perşembe, Mart 30, 2006

Mıstık

Çizgi dünyasında- basında Mıstık adıyla tanınan çizer Mustafa Eremektar 2000 yılında 70 yaşında bugünlerde aramızdan ayrılmıştı. Yaşıtlarım onu daha çok Milliyet Çocuk dergisinde uzun yıllar sürdürdüğü Uzay Çocukları-Uzaygiller çizgi romanından hatırlayacaklardır. Milliyet Çocuk dergisinin pedagojik ve anaakım çizgi roman anlayışına alternatif olarak sunduğu bir çizgi romandı. Mıstık, kendi kuşağındaki bir çok karikatüristin aksine çocuklara yönelik çalışmalar ve diziler hazırladı. Çok sayıda çocuk kitabı resimledi. Geçmişte, ellili yıllarda hazırladığı Taş Devri dizisi de büyüklere-gazete okuruna yönelik siyasi nitelikler taşıyordu, gazete bantları ölçeğinde ve dönemi içerisinde oldukça popüler olmuş bir diziydi.

Mıstık, Türkiye’de çocuklara yönelik çizgi roman anlayışının oturmamış olmamasından hem faydalandı hem de aslında zarar gören bir çizer oldu. Sürekli pedagojik, ahlakçı ve yön gösterici olmanın zorluğu –bana göre- hikayeciliğini önemli ölçüde sınırladı. Bu alana yönelik çalışan bir-iki çizerden biri olmak kötüdür de çünkü.

Elli kuşağı çizerleri genellikle günlük gazetelerde siyasi-manşete bağlı karikatürlere yoğunlaşırken, Eremektar, genellikle gündelik siyasetten uzak durmayı tercih etti. Uzun yıllar çizgi filmle-reklamcılıkla uğraştığını da hatırlatayım.

İnsani anlamda sıcak bir kişiliği olduğu söylenirdi, kendisine yakıştırılan –imzasına taşıdığı Mıstık adlandırmasının yarattığı samimiyet doğrudur diyen çok insan hatırlıyorum. Pek çok insan ondan söz ederken –hatta ona Mıstık Abi derken bile- sempatiyle gülümser. Kendisiyle hiç tanışmadım ama bir izlenim olarak beni etkilemiştir bu.

Çarşamba, Mart 29, 2006

İlk Yerli Çizgi Film Denemesi

Cemal Nadir ile ilgili bir yazı yazmıştım. Yazılan yorumlarda ilk yerli çizgi film ile ilgili tartışmalar da konuşulmuştu. Ben de zamanında gazete taramalarım sırasında rastladığım bir haberden söz etmiştim. Aşağıda alıntıladığım haberin doğru olup olmadığı belirsiz , zaten çoğu kaynakta ilk çizgi film olarak Ellili yılların hemen başında çevrilmiş-Amerika’da banyo sırasında kaybolduğu iddia edilen Evvel Zaman İçinde çalışması gösterilir. Böyle bir filmin olmadığı, kaybolma iddiasının bütünüyle asılsız olduğu da söylenir. Bir başka ilk iddiası Cemal Nadir üzerinden yapılır. İlk filmi onun yaptığı söylenir. Sonuçta ne Evvel Zaman İçinde (Yüksel Ünsal filmi) ne de Cemal Nadir’in çalışmaları elde mevcut değil. Hatta gerçekten yapılıp yapılmadıkları bile belirsiz. Aşağıdaki haber de farklı değil... Haber doğru mu, ilk deneme gerçekten yapılabilmiş mi belirsiz.. Ama isimler verilmiş, adres verilmiş ayrıca araştırmak gerekiyor...Konuyla ilgilenenlerin faydalanacağını düşünüyorum..

Canlı Resimlerden İlk Türk Filmi

Haber aldığımıza göre Güzel Sanatlar Akademisi talebelerinden Ali Ferruh Durukan, Adnan Çoker ve Orhan Dağ, Walt Disney’in Miki Fare filmleri gibi resimlerin hareketleri ile bir film çevirmeğe muvaffak olmuşlardır. Üç dakikalık ilk tecrübe filmi bugünlerde hususi olarak gösterilecektir. Genç talebelere hocaları Prof. Vedat Ar yardım etmektedir. İlk büyük film fabrikatör Eflatun Nuri’nin yardımı ile bugünlerde hazırlanmaya başlanacaktır (Vatan, 4.4.1947).

Cumartesi, Mart 25, 2006

Yazmak Lazım (son)

Aslında yaşananları günlerce anlatabilirim, hayatımın en güzel günleriydi desem yalan olmaz, uzatmak istemiyorum. Çok olay yaşandı, telefonlar geldi, ziyaretler oldu, bir bilgisayar firması eve hat çekti, komşular, eş-dost günlerce eve yemek taşıdılar. Bir hafta on gün kadar sonra o çocuklar da, aileleleri ile birlikte ziyaretime geldiler. Babalar konuştu önce, çocuklar geride mahcup, ürkek, başlar önde.

-Yapmışlar bir gerzeklik eşeklik işte biliyorsunuz dediler.

Oğlanları bana doğru itelediler, tombul yanaklı, önce ellerime sonra boynuma sarıldı. Durdurdum.

-Merak etme yazacağım,

-Yok abi dedi hiç gerek yok! dedi gözleri dolu dolu. “anladım abi anladım. Özür dilerim abi!! Bütün herkesten, bizi izleyen milyonlardan özür dilerim hatalıydım!”

Yanındaki çocuk ağlıyordu yine. Kameraları o an farkettim. Yakışıklı sunucu kollarını yana doğru açarak “Ağlamak güzeldir” deyip şiddetle sarıldı bana. Hıçkırıyordu, hepimiz ağlıyorduk.

Not: Ekrem Özdilek'e ithaf edilmiştir.

Aziz Tuna C.
muhalifkahkaha@hotmail.com


Cuma, Mart 24, 2006

Ruffles Reklamları

Geçen yıl sanıyorum Eylül ayında yayınlanmaya başlayan Ruffles reklamında Suat Gönülay'ın bir öyküsünde geçen bir espri kullanılıyordu. Bu mesele koloni e-posta grubunda da konuşulmuştu. Ekim ayı başında Suat Gönülay ile konuşmuştuk, o da Avukatı ile konuştuğunu yakında dava açacağını söylemişti.

Geçtiğimiz günlerde Ahmet Yüksel Sabah'ta çıkan mahkeme haberini yine koloni e-posta grubuna aktardı. Habere görmeyenler linke bakabilirler.

Kendi adıma dikkatimi çeken bir şey var. Gönülay ile konuştuktan kısa bir süre sonra bu reklamın tv yayını kesilmişti. İhtarname çekildiği, işin mahkeme sürecine girdiğini düşünmüştüm.

Yine ilginç buluyorum, mahkeme haberi çıktıktan sonra reklam yeniden yayınlanmaya başladı ya da bana öyle geliyor... Tuna yüzünden ister istemez bolca reklam seyrediyorum, geçen hafta yayında değildi örneğin, ona eminim...İlgisi nedir diyen olabilir, bana biraz inatlaşma gibi geldi ya da bilemiyorum anladığım bir şey değildir, reklamın iyisi kötüsü olmaz denmiş olabilir...

Yazmak Lazım (3)

Kalabalığı gören Televizyon ekipleri ajanslar de gelmişti meydana. Biri duygularımı sordu.

-Arkadaş merak etmesin yazacağım dedim.

Yanımda biri belirdi, kameraları eliyle kapatarak bağırmaya başladı:

Bırakın ulan bırakın, kirletmeyin bunu da be! Kirletmeyin!

Bana dönerek

-Aziz Abi merak etme çıkartacağım seni buradan

Genç irisi sarkık bıyıklı çeşitli omuz ve dirsek darbeleriyle kalabalığı açıyordu. Bilmiyorum niye peşine takıldım. Cadde tıkanmıştı. Heykelin dibine geldiğimizde Marşlar okunmaya başladı. Artık ne otobüs gözüküyordu ne de tombul yanak. Kameramanlar, fotoğrafçılar heykelle yan yana resim almak istediklerini söylüyorlardı. Birisi hangi takımı tuttuğumu sordu, diğeri hangi partiye oy verdiğimi. Sarkık bıyıklı, beni uyarıyordu:

-Aziz Abi uyarmadı deme, kirletecekler seni… Maskara edecekler afedersin...

Sonra onlara dönüp tıslıyordu:

-Ulan topunuzu iskerim, yedirmem ulan bu vatan evladını size yedirmem!

Doğru, aslında ne işim var heykelin yanında, Ayıp herşeyden önce. Megafonlu adam bağırıyordu:

-Bu memleket insanının, laik ve çağdaş neferi, bu güzel insanın sayın eşi

Karım. Ne yapıyor orda?...Karım omuzlarda eller üstünde bana doğru geliyordu.

Sarkık bıyıklı:

-Kirletecekler Aziz Abi!... Yengeyi kurtaralım...

Hanımın bacakları gökyüzüne dikilince fark ettim ki sarkık bıyıklı haksız sayılmazdı. Ülenn!! Alkışlar arasında yanıma geldiğinde hasretle sarıldık birbirimize. Saçı başı dağıtmıştı. Flaşlar patlıyordu. Herkes ağlayınca insanın gözleri nemleniyor. Duygularımızı sordular. Karım, nefes nefese benimle gurur duyduğunu anlattı. Sarkık bıyıklı gerilerde kalmıştı. Kalabalığın arasında “abi abi!” diye zıplıyordu.

-Bazı değerlerin kaybolmadığını gösterdi eşim. Evet bitmedi, bitti deniyordu ama gerçekten namuslu vatanseverlerin bitmediğini gösterdi… Çok heyecanlıyım…Sizi de görünce..Hep sizi seyrederiz biz..

Yakışıklı sunucu bana dönerken, mikrofon kulağıma çarptı. Kalabalık marşlar söylemeye devam ediyordu.

-Şu anda canlı yayındayız. Neler hissediyorsunuz? Belki söyleyecekleriniz tarihe geçecek... İnanın bu atmosferde ben de konuşamıyorum sayın seyirciler. Meslek icabı birçok olayla karşılaşıyoruz ama inanın bu çok farklı ...

Kulağım zonkluyordu. Ben bombaydım. Ülkenin gündemine inen balyozdum. Şok gelişmeydim. “Gümdüm”.

-O kadar çok sorum var ki size...

-Arkadaş merak etmesin yazacağım dedim.

Kulağım zonkluyordu. Derken kayboldu dediğim sarkık bıyıklı, yine ortaya çıktı:

-Kirlettirmem abi seni, anam avradım olsun kirlettirmem.

Elinde -nereden bulduysa- koca bir sopayla önüne geleni iskambil kağıdı gibi devirerek bana yaklaşmaya çalışıyordu.

-Şehir eşkiyalarıl!

-Basın özgürlüğü!

(Devamı Yarın)

Perşembe, Mart 23, 2006

Serüven Kılavuzları


Bilindiği gibi her Serüven sayısıyla birlikte bir kılavuz ilavesi veriyoruz. Şu ana kadar Gordon, Mister No, Zagor, Nasreddin Hoca ve Conan kılavuzları verdik. Yanda kapağını gördüğünüz Corto Maltese ise Pratt'ın ünlü kahramanı hakkında yazılmış yazıalrdan oluşuyordu. Türkiye'de yayınlanmış yabancı ve yerli çizgi romanlar hakkında çeşitli döküm-derleme çalışmaları yapan arkadaşlara kapımızın açık olduğunu hatırlatalım.
bilgi@seruven.org

Yazmak Lazım (2)

Otobüsten iner inmez omuzlara alındım. Sitayişe ve alayişe tenezzül edecek adam değilim. Sert çıktım. İndirdiler yere, bir kaçı elime sarıldı.

-Merak etmesin yazacağım dedim,

-Yazmak ne kelime abi yazdın abi, destan yazdın abi dedi yanımdaki.

-Nakşettin abi nakşettin!! dedi bir diğeri.

Kravatlı biri kulağıma fısıldadı:

-Ben Savcıyım beyefendi, hiç gerek yok niye yazacaksınız?

-Öyle mi? Yok yok yazarım ben.

Tekrar omuzlara alındım, tekrar indirildim. Kalabalık giderek artıyordu. Yani bu kadar insan! Şaşırmıyor değildim. Silahlar patlıyordu, “bir kaza kurşunu! Hay Allah” diyerek çöküverdim yere, kaldırdılar, halay çekiliyordu. Kenarda halayı izleyenlere laf atılmaya başlandı:

“Katılsanıza lan hain misiniz nesiniz lan!

Korumalarının insanları ite kaka açtığı yolda birisi ağlayarak bana koşuyordu. Sayın Belediye Başkanı sesleri bir uğultuyla çoğalıyordu. Nihayet Sayın Belediye Başkanı yanıma ulaştı:

-Kardeşim kardeşim, biraz evvel duydum.-inan dakikalardır ağlıyorum. Buna ihtiyacımız vardı, inan vardı diyerek sarıldı bana.

-Aslında yazacağım.

-İsminiz neydi?

-Aziz dedim.

Savcının yanında bir Müftü vardı, uzaktan el işaretleri yaparak beni onaylıyordu:

-Yok yok, hayırdır yaptığın hayır! Çoktan hak etmişti bunlar az bile!

Yanındaki “vacip vacip!”diye bana bağırıyordu. Beni biriyle karıştırıyordu sanırım.

Megafonlu bir adam çıktı ortaya. Bir minibüsün üzerine çıkarak bağırmaya başladı. Klaksonlar, düdükler, bağırışlar: Bu millet Aziz beyle gurur duyuyordu. Bayraklar açıldı. Belediye Başkanı kaldırıma çökmüş hüngür hüngür ağlıyordu.

-Neyiz biz be, neyiz, kimimiz var bizim ha? Yok arkadaş yok, kimse yok...Dara düşsek kim koşar ha kim? Aziz Bey sen var ya sen çok şey anlattın bize arkadaş

“Şapkalı” bir kız çıktı önüme:

“Uğraştılar, aç dediler açmadım ama siz...siz

Başını öne doğru eğerek şapkasını çıkarttı. Uzun siyah saçlarını geriye doğru havalandırırken nemli gözlerini farketmedim değil. Bir bağırış, bir alkış koptu. Birinin ağzından çıkan tükürük parçası gözlüğümün üstüne geldi. Bir diğeri bunu fark edip elinde mendil temizliğe gelirken, ayağı takılıp üstüme düştü. Tekrar omuzlara alındım, tekrar indirildim. Ellerime sarılıyor, ayaklarım öpülüyordu. Pantolonun sağ tarafı paçadan dizime kadar yırtıldı. Montumun düğmeleri koptu, daha da kötüsü omuza indir bindir derken pantolon alttan pırtladı.

(Devamı Yarın)

Çarşamba, Mart 22, 2006

Yazmak Lazım (1)

Otobüsteydim. Hemen arkamda iki genç konuşuyordu. Alışkanlığım değildir ama gülüşmeleri dikkatimi çekti, kulak kabarttım.

-Şu yaşadığımız dönem, bir on yıl sonra nasıl adlandırılacak kim bilir dedi, ince sesli olanı, öbürü daha yüksek perdeden devam etti:

-O zamanlar insanlar hâlâ sağduyuluydu, güzel günlerdi diyecekler dedi kıs kıs gülerek.

Arkaya döndüm. Tombul yanaklı, esmerce bir gençti karşımdaki, patlatıverdim tokadı. Ellerim gömüldü yanaklarına, sesi de cabası: “Şırakk!”. Otobüsteki gürültü kesiliverdi, kısa, meraklı sorular geliyordu kulağıma. Gözlerimi çocuktan ayırmadan ayağa kalktım. Başını ürkekçe öne eğdi. Tokadı yiyenin arkadaşı, kısa bir duraklamadan sonra böğürerek ağlamaya başladı:

-Abi neden abi? Neden vurdun abi arkadaşıma? Ne yaptık abi?

-Kes dedim, yazacağım elbet gerekçelerimi.

Kalabalıktan biri omzumdan tutarak

-Çoktan hak etmişti dedi.

-Evet dedi bir başkası, ellerine sağlık!

Otobüste bir alkış koptu. “Helal! Bravo!” Yaşlı bir adam koşarak kucakladı beni:

-Nasıl bir şey yaptın biliyor musun? Nasıl nasıl anlatamam. Beni geçmişe götürdün. Yüreğim durdu sanki. Babam yaşasaydı alnından öperdi seni.

-Allah razı olsun dedi bir hanım teyze.

Herkes bana sarılmaya başladı. Otobüsün durduğunu, şoförün ben tokadı attığım an sağa çektiğini o zaman fark ettim. Şapırtılı bir şekilde o da öptü beni:

-Abi bu millet seninle gurur duyuyor abi, emin ol abi.

Ön kapıya doğru sürüklenirken çocukları gördüm, tartaklanıyorlardı.

“Ne demek neden lan, ha ne demek?” diyordu uzun saçlı biri itip sarsarak.

Tokadı yiyen tombul yanaklı arkadaşını teselli ediyordu.

-Yazacak abi yazacak dur ağlama yazacak!!

(Devamı Yarın)

Aziz Tuna C.
muhalifkahkaha@hotmail.com

Yeni Karabasan maceraları...

Serüven'in son sayısındaki Avcı ve Avcı çizgi romanının çizerlerinden Yıldıray Çınar, Karabasan'ın yeni maceralarını hazırlamakta olduklarını haber verdi.

Hayal Saati
çizgi roman sitesi'nde yer alan röportajda yeni Karabasan maceraları için çalışmalara başladıklarını ancak çeşitli nedenlerle yeni maceranın 2007 yılı başında yayınlanabileceğini söylüyor.

Hayal Saati : Peki sizin gerçek kahramanınız Karabasan... Benim gibi pek çok insan tanıyorum karabasan’dan yeni maceralar bekleyen. Ne zaman okuruz yeni bir macerayı?

Yıldıray Çınar : Askerliğimi bitirir bitirmez Hakan ile yeni öyküye girişeceğiz. Aslında giriştik ama iş güç derken bir türlü ilerleyemedi.Ama çizilecek öyküler dosyada bekliyor.2007 başında yeni bir Karabasan'a çıkarmaya kararlıyız.

Röportajın tamamı için: Hayal Saati sitesine bakılabilir.

Salı, Mart 21, 2006

Olumlu Ayrımcılık...?!?

[Ülkü Tamer, sevdiğim bir yazar. Milliyet Çocuk dergisinin yöneticiliğini de yapmıştı. Sempatim o yıllardan kalma değil. Sonradan gazete yazılarından sevdim kendisini. Aralıklarla Milliyet Çocuk dönemiyle ilgili anılarından bahsediyor yazılarında. Kabul etmek gerekir ki Milliyet Çocuk nostaljisi de epeydir yapılıyor. Sonuçta o çocuk okurlar büyüdüler…Sabah Gazetesinin aylık kitap ilavesinde çizgi roman ile ilgili bir yazı yazması istenmiş Tamer’den(15/3/2006). O da Milliyet Çocuk deneyimini aktararak görüşlerini anlatmış. Yazını başlığı “Çizgi-roman edebiyatın düşmanı mı?”. Çizgi ile roman arasına kısa bir çizgi-tire (-) koyuyorlar. Soruyorum, niye?. Türkçede böyle bir kural var mı?

Herneyse, yazıdan bölümler aktaracağım. Kendi adıma yeni -farklı bir görüş okumuş değilim yazıda. Bence bütünüyle eleştirilmesi gereken bir klişeye sahip. Bana da hep sorulur: “Çizgi roman okumayı artırır mı?”. Bu cevabı belirleyen, okuma eyleminin niteliğini düzenleyen bir bağlam yaratıyor. Kimileyin aynı bağlam çizgi romanı savunmak için kullanılır “Çizgi roman kötü bir şey değildir. Çocukları okumaya teşvik eder. Çocuklar önce bunları okur sonra klasikleri filan”. Bu tür argümanları çizgi roman okumayan ebeveynler ürettiler bence. Comics ya da BD terim olarak Türkçeye tercüme edilirken roman-sıfat tamlaması tercih edilmiş. Bu yanlış yorum, çizgi roman eleştiri ya da savunmalarında o kadar etkili olmuştur ki hiç kimse çizgi romanın bu bağlamda nasıl tanımlandığını tartışmaz. Çizgi roman, değil roman, romanımsı bile değildir. Söz sanatlarını kullanmak-hikaye anlatmak “roman” olmanın garantisi değildir. Çizgi roman başka türlü bir anlatım biçimidir. Kendilerince olumlu ayrımcılık yapan-çizgi romana hoşgörü gösteren metinlerle ilgili mutlaka bir şeyler yazacağım.

Üstelik o Milliyet Çocuk’ta çizgi roman karşıtı çook sayıda görüş ve ifade hatırlıyorum. Menkıbelerle didişmek gerekir…Yazıdan bir bölüm…]

(…) 1970'lerin sonunda yayımladığımız Milliyet Çocuk dergisi sadece bizim değil, neredeyse hiç kimsenin hayal bile edemeyeceği bir okur sayısına ulaşmıştı. Günün birinde bir İspanyol yayıncısının önerisi geldi önümüze: Çizgi-roman biçiminde klasikler, İspanyollar, Cervantes'ten Dickens'e, Mark Twain'den Dostoyevski'ye ünlü yazarların kaleminden çıkmış 100'ü aşkın klasik yapıtı 32'şer sayfalık çizgi-roman biçiminde "özetlemişlerdi". Dizinin yayın haklarını aldık. Her sayı bir "çizgi-klasik" yayımlamaya başladık. Okurlarımız büyük ilgiyle karşıladı bunu; ama çizgi-roman denilince tüyleri diken diken olan kimi yazarlar eleştiri oklarını yağdırdı: "Çocukları okumamaya teşvik ediyorsunuz! Tembelliğe alıştırıyorsunuz! Çizgi-romanını okuyunca kimse o kitabı eline almaz!"

Biz pek öyle düşünmüyorduk. Tele­vizyondan örnekler veriyorduk. Dizilerin kitapları neden çok satıyordu peki? Sözgelimi, o sıralarda gösterilen Zengin ve Yoksul'un kitabı neden baskı üstüne baskı yapıyordu?

Sinemaya uyarlanmış romanlar da öyle. Filmi gösterilen kitap hemen "best seller" listelerinin tepesine kuruluyordu. Jaws, Baba, Kelebek gibi yapıtlar bir yana, Jackie Collins'in berbat mı berbat roma­nı Çivi bile aynı düzeydeki filminin gösterilişinden sonra "bulunmaz nimet" olmuştu. Yayıncılar televizyonda ya da sinemalarda gösterime girecek roman kay­naklı uyarlamaların ülkemizde kitap hak­larını almak için kıyasıya yanşıyorlardı.

Aradan kaç ay geçti bilmiyorum, bu­gün Altın Kitaplar'a uğradım. Yayınevi­nin yöneticisi Turhan Bozkurt, "Sana il­ginç bir şey anlatacağım," dedi, "durup dururken bizim klasiklerden birinin satışı ansızın alevleniyor. Kaç yıl önce yayımladığımız bir klasik. Yılda 100-150 tane satıyoruz. Ama birdenbire kitapçılardan talep üstüne talep yağıyor. Aradan iki hafta geçiyor, bir başka klasiğin satışı hızlanı­yor. Şaşırdım. Günün birinde bir de baktım ki, o hafta satışı artan klasiğin çizgi-romanını yayımlamışsınız. Geçmişe döndüm, sizin derginin eski sayılarını buldurdum. Sonunda mesele anlaşıldı. Siz ne zaman bir klasiği çizgi-roman olarak ya­yımlarsanız, o hafta bizdeki kitabında sa­tış yükseliyor. Kısacası, sizin çizgi-romanlar bizim kitapların satışını artırıyor." Bizim görüşümüzü destekleyen somut bir örnekti bu. Zaten biz de neredeyse her hafta, o sayıda yayımladığımız çizgi-romanın kitabı var mı diye mektuplar alıyorduk okurlardan. Çizgi-romanlar kü­çükleri okumaya özendiriyordu. Öyküleriyle. (…)

Ahmet Ümit, Komiser Nevzat'ı Anlatıyor

(...) Okuyucu çizgi-roman boyunca iki tür yolculuk yapabiliyor. Bir yandan Başkomser Nevzat ile Komiser Alinin gözünden öyküyü izlerken, öyküde yer alan suçluların, kurbanların ve masum insanların yaşamlarına giriyor, öyküdeki entrikayı büyük bir merakla takip ederken, ülkemizin son yirmi yılda yaşadığı hızlı kültürel değişimin yarattığı farklı insan tiplerinin özgün birer örneği olan biraz da geçmişi temsil eden, alaturka kişilik Başkomiser Nevzat'la günümüzün yarattığı yalnız, yabancılaşmış, Komiser Ali'nin yaşamlarına da yolculuk yaparak, onların öykülerini de öğreniyor.

Başkomser Nevzat karakteri, ellili yaşlarını süren pek de alışkın olmadığımız bir polis. Balat'ta tek başına oturuyor. Polisliğe alaylı olarak başlamış, dürüstlüğü, cesareti zaman zaman ona rütbe, zaman zaman da sürgünlük getirmiş. Mesleğin bütün kademelerinde bulunmuş. Başarı kadar başarısızlıkları, mutlulukları, acıları yaşamış, mesleğin iyi yanlarını olduğu kadar kötü yanlarını da iyi bilen bir hayat adamı, İstanbul’u avucunun içi gibi tanıyan, suçlu psikolojisini iyi bilen biri. Zengin, yoksul, suçlu, masum, toplumun çeşitli kesimlerinden dostları var. Gelecek konusunda umutlu değil ama mücadeleden de vazgeçmiyor. Suçluları yakalarken bataklıkta sivrisinek avladığının farkında, bu ona mutluluk getirmese de üzüntü de vermiyor. Polisliği sürdür­mesinin nedeni, başka mesleği olmaması.

Cinayet masasının başarılı elemanlarından biri olmasına rağmen, karısı ile kızının katilini bulamamış olması, aslında Nevzat'ın süper bir kahraman olmadığını içimizden biri olduğu gerçeğini anlatıyor.İşte bizim çizgi romanımız bu baş karakterin etrafında biçimleniyor. Ortak çalışmamız Nevzat ve ekibinin heyecan verici ama aynı zamanda düşündürücü maceralarını konu alıyor.

Ortak çalışmamız diyorum ama yükü taşıyan kişi Gülgeç aslında. Çünkü öykü­nün, senaryosunu oluşturan ve çizgi romanı kâğıda döken kişi odur. Ben daha çok öyküyü veriyorum ve çalışması boyunca onun sorularını yanıtlıyorum. Bu işin asıl kahramanı ismail Gülgeç. Başkomser Nevzat'ın ilk kitabı "Çiçekçi'nin Ölümü" oldukça sevildi. Bugünlerde İsmail hani harıl ikinci kitabı Tapınak Fahişesi'ni hazırlıyor. Umarım bu diziyi sonuna kadar sürdürürüz.

[Sabah Kitap, 15/3/2006, s.21]

Pazar, Mart 19, 2006

Kim Yazdı?

Aslında ayıp diyeceğim olmayacak, önüne gelen “ayıp” diyor, şu yaşıma kadar en çok duyduğum şey şu “ayıptır”. Hayır, ben bu yapılana ayıp diyemem. Birisi oyun oynamış diyeyim de kapatayım. Ama kim oynamış onu bulamıyorum.


Öncesini anlatayım: Serüven’in yeni sayı kapağı için Ozan (Küçükusta) ile anlaşmıştık. Beklentilerimi anlatmıştım, sonra eskizleri konuştuk filan…Ozan’a kapağın içerisinde hemen fark edilmeyecek küçük bir ayrıntı koymasını istemiştim. Tersten yazılmış, krill alfabesini andıran biçimde Tam Macera yazabilirsin demiştim galiba. O da Tam Macera’yı çıkartan ekibin sembolü olan Karmayı işlemiş kapağa, arayan bulur!


Buraya kadar her şey tamam… Ama dergi matbaadan geldi, bir de ne göreyim? Kapakta daha önce görmediğim bir ekleme var. Abdülcanbaz’ın sol koluna eski yazıyla bir şeyler yazılmış. Bilemiyorum yapan arkadaş “dövme” sanılır diye düşünmüş olabilir ama pek olmamış, sonradan eklendiği anlaşılıyor… Olmuş-olmamış, o yazıda ne yazılmış bunları bir kenara bırakıyorum…

Soru şu: Kim yapar bu eklemeyi? Bülent yaptı diyeceğim, eski yazı bilmez. Üstelik yanındaydım, yapsa dayanamaz söylerdi. Matbaadan yaptılar desem adamların ilaveleri ne hale getirdiğini görüyorum, nerde o incelik, o oyunbazlık diyeceğim.

O yazıyı kimin yazdığını düşünüp duruyorum. Önce yazmayacaktım, sonra vazgeçtim. Öncelikle içinde bulunduğum durumu düşünmenizi istiyorum: Derginin her şeyiyle ilgileniyorsunuz, sonra birisi sizin haberiniz olmadan araya bir şey sıkıştırıyor, hem de kapağa!! Dahası var, Ozan bunu ben yaptım sanacak… Hayır, ben yapmadım!!

Selamlar, kolaylıklar

Cuma, Mart 17, 2006

Bir Filmi Konuşmak

Takipçileri daha iyi bilir mutlaka ama V for Vendetta filmi 31 Mart’ta vizyona giriyor. Serüven’in önümüzdeki sayısında filmi temel alan 1,5 - 2 sayfalık yorumlara yer vermek istiyoruz. Uyarlamanın niteliği, çizgi roman ile farklılıkları, film öncesi Alan Moore’un açıklamaları, politik ehlileştirme çabaları vs bu yorumlarda ele alınabilecek kıstaslar olacak. V for Vendetta filmi/çizgi romanı ve Moore’u konuşmak isteyenler en geç 15 Nisana kadar bize yazabilirler.

bilgi@seruven.org

Hatalar, şunlar, bunlar...Hayırlısı artık...

Çıktık diyorduk ama dergiyi bir türlü dağıtamamıştık. Serüven dün Ankara’da bugün İstanbul’da dağıtıma girdi; yarın ve sonraki günler diğer şehirlerde bulunabilecek. Peşinen söyleyeyim: ilaveler istediğimiz gibi olmadı, zanaatkar arkadaşlara güvenmekle hata ettik, üzülüyoruz. Ne kartpostal ne de kılavuz iyi sayılamaz. Bir sonraki sayıda bu sorunu aşacağız. Asıl dergi ise temiz basıldı, en azından buna şükrediyoruz.

Yeni sayı için çalışmalarımız sürüyor. Mayısın ilk iki haftası içinde dergiyi çıkartmayı umuyoruz. Yazı yazmak – katkıda bulunmak isteyen arkadaşlara şimdiden duyuralım. Bu çerçevede yeni çalışmaların 15-20 Nisan arasında elimizde olması gerekiyor. Selamlar, kolaylıklar...

Bu sayıya katkıda bulunan arkadaşlara not: bugün, yarın, hafta başı dergileri adreslerinize göndereceğiz. Bir parça geciktik, gecikebiliriz, kusurumuza bakmayın.

Mome Konuşmaları


Fantagraphics yayınevi Mome adını taşıyan nefis bir antaloji serisi çıkarıyor. Henüz sadece yanda kapağını gördüğünüz ilk kitabı inceleme fırsatı buldum. Yakında üçüncüsü çıkacak olan seri yayınevinin çizgisini beğenenleri kısacık öykülerle fazlasıyla tatmin edecektir.

Crumb belgeselinden beri Robert Crumb'ın kızı Sophie'nin çizgi roman çalışmalarını merak ederdim. Doğrusu ilk Mome'un en dikkat çekici işlerine imza atmış kendisi.

Grafik roman meraklısı BBC
Collective, Mome ekibiyle mail yoluyla konuşmuş. Paul Hornschemeier, Jeffrey Brown ve diğerleri:

Link

Perşembe, Mart 16, 2006

"Güzel Kaybedenler" Sergisi

17 Şubat-19 Mart tarihleri arasında Milano'da Beautiful Losers diye bir sergi açılmış. Sergide kimler yokmuş ki: Basquiat, Larry Clark, Robert Crumb, Spike Jonze... Popüler kültürden underground kültüre, sokakla bir şekilde dirsek temasında olan batılı sanatçılara ağırlık verilmiş. Yakınlarda olanlar için serginin bitmesine 3 gün kaldığını hatırlatalım. Seçilen çalışmalar serginin sitesinden de görülebiliyor:

Link

Çarşamba, Mart 15, 2006

Elli Diyorum Başka Bir Şey Demiyorum…

Günlerdir desem yeridir, Serüven’i nasıl dağıtırız işiyle uğraşıyorum. Hâlâ dağıtmış değiliz, Serüven’i birkaç kişi dışında gören olmadı. Dağıtım şirketleri etiket fiyatından yüzde 50 pay istiyorlar. Bu düzeye geldiğini doğrusu bilmiyordum, ben Türkiye’de zanaatkâr adam bulmak zor, iyi matbaa bulamayacağız-mutlaka işi yarım yapacaklar diye başka şeylere endişeleniyormuşum… Hâlbuki hem matbaadan hem de dağıtımdan korkmalıymışım. Serüven’i 7 YTL’den çıkartalım diyorduk, yüzde 50 pay çıkınca ortaya 8 YTL fiyat koyduk... Hem de bunu matbaada yaptık, kapakların yüzde 10’u basılmıştı neredeyse, düşünün durumu… Biz dergiyi 4 YTL’den satıyoruz aslında… Bizimkisi ticaret değil elbet ama insanın morali bozulmuyor değil hani... Serüven eskisi kadar satarsa sorun yok… Yok dediğim de yeni işlere kaynak aktarmaya yarayacak… Biraz iç döküyorum anlayacağınız… Kervan yolda düzelir diyoruz ya hep… İşi iyiden iyiye inada bindirmiş durumdayız...

Salı, Mart 14, 2006

The Vendetta Behind 'V for Vendetta'

The New York Times, Alan Moore ile Hollywood uyarlamaları ve DC Comics üzerine konuşmuş. Meraklıları bu bilgilendirici yazıya aşağıdaki linkten ulaşabilir..

Link

Pazartesi, Mart 13, 2006

Mimarlık ve Çizgi Roman: Abstraction of Living

"Çizgi roman olmayan bir mekanın realistik olmayan bir vizyonunu ilüstre etmek için mükemmeldir, bazıları tek karelik imajlar olan kısa öyküleri ve okurları bu kurmaca hikayenin içine çekecek olan karakterleri kurabilmek için fırsatlar sunar."

Link

Pazar, Mart 12, 2006

Bu kapağın altında çizgi roman konuşuluyor...

Nihayet çıktık...Herşey istediğimiz gibi olmadı, sorunlar oldu, geciktik... Hâlâ da sorunlar var ama çıktık işte...Dokuz ay sonra yeniden, kaldığımız yerden yola devam ediyoruz...Bu pazartesiden (13 Mart) itibaren dergiyi dağıtmaya başlayacağız.. Bu hafta sonuna kadar büyük şehirlerde -Serüven'i daha önce bulduğunuz her yerde- dergiyi dağıtmış olacağımızı umuyoruz...

Derginin içeriği hakkında malumat sitemizde...

Cuma, Mart 10, 2006

V For Vendetta - David Lloyd Röportajı

Internet'teki en büyük sinema haber sitelerinden biri olan aintitcoolnews.com pek yakında vizyona girecek V For Vendetta'nın filmi öncesi serinin çizeri David Lloyd'la yapılmış bir röportaja yer veriyor.

Röportajda dikkatinizi en çok çeken şey kuşkusuz Alan Moore'un adının sadece bir yerde o da en baştaki tanıtım yazında "David Lloyd bu çizgi romanı Alan Moore'la birlikte yarattı." şeklinde geçiyor olması. Ancak sonrasında gelen cümle biraz düşündürücü zira David Lloyd bu önemli eserin hem çizeri hem de yazarı olarak gösteriliyor. Alan Moore'un bu gibi uyarlamalarda adının anılmasını istemediği bir gerçek ancak kitaptan habersiz olanlar için yanlış bir bilgilendirme yapıldığı da aşikar.

Link

Önemli...

İstanbul’da Uluslararası ölçekli düşünülen bir çizgi roman festivali hazırlığını duyduk. Bir üniversitemizin ve bir yayınevinin öncülük ettikleri festival fikrinin henüz olgunlaşma aşamasında olduğu, bu yıl sonuna doğru gerçekleştirmeye çalışılacağı anlaşılıyor. Festival düşüncesinin alana bir canlılık katacağına inandığımız için fikrin gerçekleşebilmesi için ekip olarak elimizden gelen desteği sağlayacağımızı duyuralım. Umarız fikir olgunlaşır, her geçen gün gerçekleşme ihtimalini yükseltir.

Çarşamba, Mart 08, 2006

Black Hole THE MOVIE


Charles Burns'ün Black Hole'u da sinema yollarına çıkmak üzere. Yönetmenliğini Alexandre Aja'nın yapacağı filmin senaryosuna iki farklı isim birden imza atacak: Roger Avery ve Neil Gaiman!!!

Black Hole son dönemde okuduğum en iyi çizgi romanlar arasında. Karanlık ve gerçeküstü bir gençlik hikayesi. Belki kabaca David Cronenberg tarafından yönetilmiş bir İkiz Tepeler denilebilir. Yönetmen Aja'nın ise High Tension adını taşıyan nefis bir korku filmi var. Enteresan bir buluşma...

Şafak Günlükleri

Şafak Günlükleri, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı'nda Türk cephelerinde yaşanan gerçek olayları, olaylara şahit olan kişilerin ağzından aktarmayı amaçlayan bir çizgi dizi. Güvenilir belgeler, fotoğraflar, yayınlanmış anılar ve sağlam kaynakçalara dayanılarak oluşturulan ve "Birinci Dünya Savaşı'nda müttefiklerimiz yenildiği için Çanakkale'de büyük zafer kazanmamıza rağmen biz de yenik sayıldık" gibi reçete cümlelerle verilen tarih anlayışına daha derinlikli yeni bir pencere açmayı amaçlıyor.

Yaşananları verirken, neden ve nasıl sorularına da cevap arıyor. Yapılan kahramanlıklara, gösterilen fedakarlıklara, kişisel hırsların sürüklediği felaketlere, ihanet ve yanlış hesaplara çizgi roman penceresinden bakıyor. Olaylar anlatılırken, fonda, imparatorluğun çöküş süreci ve Türkiye Cumhuriyeti'ni oluşturacak özün gelişimi veriliyor.

Çizgi romanın ilk sayısı Kutsi Akıllı, Murat Bozkurt ve Ercüment Morgök tarafından hazırlanmış. ve Çanakkale savaşı ile ilgili "Dört Acı Tohum" adlı öyküyü içeriyor. İkinci sayı "Ben bir Türk Zabitiyim" adlı esere konu olan Mustafa Ertuğrul hakkında. Üçüncü sayıda ise imparatorluktan günümüze kadar Türk ordusunun en acı kaybı olan Sarıkamış Faciası yer alıyor.

Yaysat bayileri ve weblebi.com'da 2.5 YTL fiyat ile satılan çizgi roman'da neden kahramanlık öyküleri anlatıldığını ise yaratıcıları şöyle ynaıtlıyor: "Onlar, kendi deyimleriyle "Meyveler daha tatlı olsun" diye savaştılar. Biz de onları hatırlamak ve hatırlatmak için en iyi bildiğimiz şeyi yapıyoruz."

Salı, Mart 07, 2006

Serüven Bir Hafta Gecikiyor….

Bizim hesabımıza ve bize verilen sözlere göre Serüven bugün çıkmış olacaktı. Ama anlaştığımız matbaa bu tarihi bir hafta kadar geciktirerek bizi yalancı çıkardı. Başka bir terslik olur mu bilinmez ama Serüven’in çıkışı önümüzdeki hafta başına kaldı.

Pazar, Mart 05, 2006

Derin Hakikatler

Kendi adıma yeni bir şey yaptım, hiç bilmediğim bir işe girip bir blog sayfası açtım. Ne/nasıl yapılır hiç bilmiyordum. Koloni-blogun kodlarını inceleyerek, Aykut ve Erkut’a, Bülent’e sorarak işin içinden çıkmaya çalıştım. İstediğim gibi olmadı aslında, henüz logo da yapmadım, zaman içerinde sayfayı daha geliştiririm diye düşünüyorum…

Koloni-blog sayfasına başlarken farklı temalar içeren blog sayfaları yapalım diye düşünmüştük, Derin Hakikatler bu mantığa uygun bir blog sayılabilir mi bilmiyorum. İster istemez kişisel gibi dursa da kişisellikten çok sitenin bir tema üzerine yoğunlaşmasına çalışacağım. Popüler kültür ve kültür tarihi hakkında yazdığım kimileri yayınlanmamış yazılarımın yanı sıra yapabilirsem eğer aktüel gelişmeleri ele alan incelemelere yer vermeye çalışacağım.

Çizgi roman cemaatinde birçok insan benim bu tür yazılar yazdığımı bilmez, bu yazıları yazdığım dergilerdeki yayıncılar, editörler, çoğu akademisyen ise ya benim çizgi romanla ilgilendiğimi bilmezler ya da bu tür çalışmalarımı hiç okumamışlardır.

Derin Hakikatler nerdeyse bir 15 yıl önce o dönem birbirini seven-iyi anlaştığımızı düşündüğüm bir kaç arkadaşımızla çıkartmayı düşündüğümüz bir derginin adıydı, siteye isim seçerken onu kullandım…

İlgilenen olabilir diye düşünerek duyurayım dedim. Herkese iyi bir hafta dilerim

Levent Cantek
http://derinhakikatler.blogspot.com/

Ama Arkadaşlar İyidir...



Yaşlanmak, kitap sahibi olan eş dost sayısında önlenemez bir artış getiriyor. İşin kötüsü (mü?) okunması gereken de bir sürü kitap birikiyor. Geçenlerde, eskilerden güçlü kalemiyle hatırladığım bir dostun acemice korku kitabını ilk sayfalardan sonra bir kenara koydum ve farklı türde yazdığı yeni kitabından da uzak durmaya çalışıyorum. Fakat fırından yeni çıkan ikisini anmakta yarar var çünkü bu arkadaşlar iyidir...

Zafer İlbars, Ekşi Sözlük'te tabularasa adıyla yayınevlerinin dikkatini çeken garip öykülerini Okuyanus'tan bastıran ortadoğulu bir beatnik. Kitaba adını veren Pornovida öyküsünün film haklarına sahip olduğumu buradan bütün kısa filmcilere hatırlatayım :) İlbars öykülerinin sahici öyküler olduğunu söyleyebilirim.

Oğuzhan Ersümer, henüz okuldayken sinema akademisyeni olmayı aklına koyan telaşlı ve derin bir sinema yazarı. Bir dönem katkıda bulunduğu Altyazı dergisine geri dönmesi de Siberpunk kitabı kadar sevindirici bir haber.

Pornovida, yeni kitap satan her yerde bulunurken Siberpunk maalesef henüz 9 Eylül Üniversitesi dışında bulunamıyor. Kitabı edinmek veya kitap hakkında laflamak isteyenler doğrudan yazara mail atabilirler.

Cumartesi, Mart 04, 2006

Anonim

Blog sayfamızda çıkan yazılara yorum linkini tıklayarak yorum yazılabiliyor. Bu yorumları koloni-blog üyeleri, blogger.com üyeleri veya herhangi birisi “Anonymous” seçeneğini işaretleyerek yapabiliyor. Sistem iyi niyet ilkesine dayandığı için buraya kadar sorun yok. Ancak genellikle bir tartışma çıktığında Anonymous yorumlar çoğalıyor.

İnternet âlemindeki kimlik muğlâklığı sorun edilmeli mi bilemiyorum. Edilmemeli diyen herkesin bir biçimde bu sorunla karşılaştığı, bu muğlâklıktan bir biçimde faydalandığı ya da zarar gördüğü muhakkaktır. Sanıyorum insanlar birbirlerine güvenmedikleri için birbirlerinden önce davranıp bu muğlâklığı silah olarak kullanabiliyorlar. Aslında hayat bu türden bir yaşama biçimine yol verdi, herkes karşısındakinin kendisine “kazık atacağını” düşünüyor, o atmadan ben atayım telaşına kapılıyor. Taraflara baktığınızda herkesin son kertede iyi insanlar olduğunu görebiliyorsunuz ama atıyorlar işte o kazıkları...

Kendi adıma blog sayfalarına henüz alıştığımdan oyunbazlıklarını da yeni öğreniyorum. Beni rahatsız ediyor şu Anonymous yorumları. Kendi kendime nedir ki önemli olan yazılandır-içeriktir diyorum. Koloni’de yazılanlara yönelik yorumlar üç ayrı arkadaşa gidiyor ve bekletilen mesajları onaylayarak sayfaya yönlendiriyoruz. Bir tartışmada ya da bırakın herhangi bir yazıda Anonymous yorum olması, yazan ve okuyan açısından önemli olmayabilir. Ama ben kendi adıma site sahipleri “kendi yazıyor-kendi yorumluyor-kendi cevaplıyor” izleniminin doğabileceğini düşünüyorum. Özellikle tartışmalarda Anonymous yorumları yayınlamaktan yana değilim. Bir ayrım yapmak gerekirse destek yorumlarını hiç koymayalım diyorum. Eleştiren Anonymous mesajlarını da özetlemekten ama yayınlamamaktan yanayım.

Internette normal hayatında vermeyeceği tepkileri veren insanlarla karşılaşıyoruz, belki de bu tür tepkilerle insanlar rahatlıyor ya da kendini farklı hissediyor olabilir. Üzerinde kafa yorduğumdan değil ama bu muğlâklık mantığı-eylemi bu biçimde anlamlandırılabilir gibi geliyor bana. Aykut’larla, bir kaç arkadaşla konuştuk. Ne yapalım diye düşündük, duruma çözüm bulmuş da değiliz ama en azından Anonymous yorum yazarken isim belirtilmesinden yanayız. Herkesin blogger ya da koloni üyesi olması gerekmiyor elbette ama asgaride bu özenin gösterilmesini rica ediyoruz. Yakın bir zaman içerisinde-yorum kutusuna ya da sayfaya bu türden bir not-uyarı düşeceğiz. Özetle Anonymous mesajların yayınlanmama riski olduğunu hatırlatmış olayım.

Falan filan işte…İyi hafta sonları…

[Fotoğraf Ara Güler, 1958]

Cuma, Mart 03, 2006

Neil Gaiman'dan çizgi roman uyarlamaları üzerine..

Neil Gaiman, Guardian için çizgi roman uyarlamaları üzerine bir yazı kaleme almış. Sinemaya da bulaşan bir çizgi romancının gözünden Hollywood'a bakışı bir yana eserlerinden uyarlanan filmlerde artık adını görmek istemeyen Alan Moore'dan aktardığı anektodlar bakımından da okunası bir yazı olmuş:

Link

NOT: Yanda kullanılan resim Mark Hamill'in yönettiği Comic Book: The Movie adlı yarı belgesel filmden..


Çarşamba, Mart 01, 2006

Serüven Mutfağından...

Mutfak Haberleri bu kez de benden… Serüven dergisi ile ilgili gelişmeleri özet geçiyorum…

Serüven matbaada… Geçtiğimiz Cuma günü film çıkışından alınan ozalitleri gördük… Her bir sayfanın filmini aldığımız için sayfalar temiz görünüyor... Baskıda-işçilikte bir sorun çıkmazsa temiz bir sayı olacak… Sonuçta hem biz bu işlerde yeniyiz hem de matbaa daha önce böyle bir dergi basmamış, acemilikleri var… Cildiydi, kâğıdıydı, bakalım ne çıkacak göreceğiz… Haftaya Salı dergi elimizde olacak

Gelecek sayılarımız için hazırlıklarımızı ise sürdürüyoruz… Geçtiğimiz cumartesi günü daha önce Manganime dergisini çıkartan ekipten Burak –isamu- Aydın Ankara’ya geldi. Bülent (Tellan) ile birlikte onunla Manga Özel sayımızın içeriği hakkında konuştuk. Manganime ekibinden arkadaşların da katılımıyla ileride hatırladığımızda bizi de mutlu edecek bir sayı çıkartacağımızı düşünüyoruz.

Bu arada söylemeden edemeyeceğim: Bu yıl içerisinde muhtemelen Mayıs ayı içerisinde hafta sonuna denk getirerek iki günlük bir Anime gösterimi yapmayı düşünüyoruz. Eğer bir terslik olursa gösterimi Ekim ayına aktarırız… Ayrıntıları buradan duyuracağız…

Serüven’in bu yıl çıkacak sayıları içerisinde Fantastik ve Korku temalı dosyalar hazırlamayı düşünüyoruz. Düşünce olarak olgunlaşınca daha detaylı olarak yine buradan duyuracağız…

Önümüzdeki sayıda bir çizgi roman daha yer alacak Serüven’de… Çizgi roman hakkında çizgi roman adını taşıyan bölümümüzde Serdar Kökçeoğlu’nun yazdığı Gürdal Akkoç’un çizdiği Çatı adlı çalışma yayınlanacak. Bu bölümle ilgili olarak senaryo ve çizer önerilerine açığız, duyurulur…

Serüven mutfağında Sayı Editörü gibi yeni bir görevlendirme yaptık… Çıkacak sayımızın editörü Can Yalçınkaya oldu… Manga Özel Sayısının Editörlüğünü ise Burak Aydın yapacak…Editörün görevi konu seçiminden, yazıların derlenmesine-edit edilmesine varıncaya kadar çeşitleniyor.. Asıl amacımız konusunda uzman olan arkadaşların dergiye katkı sağlayacak biçimde görev almalarını ve özellikle genç arkadaşların aktif katılımını sağlayabilmek… Böylelikle yayın kurulunun yükünü de azaltacağımızı umuyoruz…

Bu yıl içerisinde Kitap dizisine de başlayacağımızı duyurmuştuk. Olağanüstü bir şanssızlık yaşamazsak bu yıl içerisinde iki ayrı kitap çıkartmayı hedefliyoruz. Bu dizinin kapsamı dışında olmakla birlikte “Çizgi Romanda Kenar” adlı derleme kitap çalışmasını sürdürüyoruz. Nisan ayının ortasında genel hatlarıyla netleşeceğini düşündüğüm kitap önemli edebiyatçı ve akademisyenlerimizin katkıda bulunduğu bir çalışma olacak. Bu kitap ile ilgili gelişmeleri yine buradan duyuracağız.

Birkaç gün önce koloni’den duyurularını yaptığımız Tam Macera ekibiyle Serüvencilerin ilişkisi, -sorulduğu için söylüyorum- bir gönül bağı ya da kardeş dergiler olarak tanımlanabilir. Bu projenin başarılı olması ve derginin içeriğinin zenginleşmesi için elimizden geleni yapacağız. Onların da bizim için benzer duyguları beslediğini biliyoruz.

Şimdilik bu kadar, herkese kolaylıklar

Levent Cantek